Sayın okuyucularımız; yakın zamanda tanıdığımız, sevdiğimiz birçok insanı kaybettik. Bir tanesinin adını anmak istiyorum. Savunma muhabiri Barkın ŞIK genç yaşında aramızdan ayrıldı. Kendisine ve yine aramızdan ayrılan değerli insanlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.
DÜNYANIN İSTİKAMETİ - 2
(II)
“Pacta Sund Servanda/Rebus Sic Stantibus”
İkinci konumuz; “Dünya Ekonomik Forumu” (DEF/WEF) toplantısıdır.
Ülkemiz ilginçtir.
Öteden beri hatıralarımız arasındadır, kış aylarında bir yerde toplantı yapıldığını yazarız ve konuşuruz. Ancak, toplantının içeriği ile değil de toplantı bölgesindeki ünlülerin nasıl zaman geçirdikleri ile ilgilenmişizdir. Gazetelerdeki kış manzaralarının fotoğrafları kalmıştır belleklerimizde. Bir zaman geldi orada “Dünya Ekonomisi”, bugün ise “Küresel Ekonomi” konuşulduğunu öğrendik. Ancak, toplantının maksadını hala anlayabilmiş değiliz. Toplantıya katılan yetkililerimiz (sadece bizimkiler değil bizim gibi olanların tamamı) adeta “malumun ilanı” denilebilecek konuşmalar yaparak geriye döner olmuşlardır. Geleceğe yönelik öngörüler, değerlendirmeler çok ilgilendirmez bizleri ve de kamuoyuna pek yansımaz/yansımamıştır. Günlük yaşamayı, günü kurtarmayı tercih ederiz.
Futbol ile ilgilendiğimiz kadar ekonomi ile ilgilenmeyiz. Bazı siyasi partilerimiz için ekonomi; ücret ve aylıklar üzerine söylenen bir iki sözcük ile bütçe görüşmelerinde usulen yapılan bir konuşmadan daha öte bir şey değildir.
Sokaktaki insanlarımız ise “ekmek savaşı vermektedirler” ve onlar için ekonomi belki de sadece “ekmeğin fiyatıdır”.
Daha “ekonomik bir dünyada” yaşadığımızı anlamak zorundayız. Orada da ekonomi konuşuluyor. Ancak, basın yayın organlarında gündem oluşturan konular hakkında bu yıl da ne yazık ki; çok bir şey yazılmadı ve 2015 yılını da gelecek adına kaçırmış olduk.
DEF/WEF Türkiye’de sıradan bir etkinlik gibi algılanıyor olabilir[1]. Ancak, bu etkinliğin ele aldığı konulara ve rakamlara göz attığımız zaman konuya ve etkinliğin içeriğine daha da özen göstermemiz gerektiğini anlayabiliriz[2].
Etkinlik kapsamındaki toplantılarda 2015 yılı ve ileriye doğru küresel ekonomide önemli dalgalanmalar olabileceğine ve bu hareketlerin de siyasi, sosyal ve güvenlik konularında önemli değişimlere ve sonuçta da dönüşümlere neden olabileceğine dikkat çekilmiştir[3].
Neden olabilecek 10 risk arasında 1 ekonomik sorun sayılmasına karşılık, sonuç olarak ortaya çıkacak 10 risk arasında 3 ekonomik sorun bulunması dikkat çekicidir. Bu ekonomik sorunların küresel ölçekte siyasal, sosyal ve güvenlik sorunlarına da yol açacağı göz ardı edilmemelidir.
DEF/WEF ele aldığı konu başlıkları itibarıyla ileriye bakılmasını önermektedir.
Uluslararası Para Fonu (UPF, International Monetary Fund/IMF) Başkanı, 2015 yılında politikacıların ekonomi ile ilgili 3 konuda kararlılık göstermesi gerektiğine vurgu yapmıştır[4].
Hiçbir ekonominin kendi başına yaşayamayacağına (bir ada olamayacağı) ve dünya ekonomisinin bugün her zamankinden daha çok karşılıklı bağımlılık noktasına geldiğine dikkat çekerek; “Ekonomik Büyüme ya da Durgunluk”, “Ekonomik İstikrar ya da Kırılganlık” ve “Ekonomik İşbirliği ya da Yalnızlık” arasında tercih yapılması ve kararlılık gösterilmesini önermiştir[5].
2015 yılının küresel ekonomi için “yapılanma ya da kırılma” yılı olacağına dikkat çeken UPF/IMF Başkanı’nın ekonominin geleceğine ilişkin düşünceleri aşağıda özet olarak sunulmuştur:
Küresel ekonomide görülen devingen/dinamik (yeni) oluşumlar UPF/IMF gibi kurumların konulara/sorunlara ilişkin çalışmalarda daha etkin olmasını da zorunlu kılmıştır/kılmaktadır. Bu bakımdan yeni koşullara nüfuz edebilme bakımından yapılan çalışmaların, aynı zamanda da 21. yüzyılın küresel (ekonomi) yönetim anlayışının şekillenmesi bakımından kabul görmesi ve desteklenmesi kaçınılmazdır.
Küresel ticaretin yeni momentumu dünya ölçeğinde yatırımların da önünü açacaktır. "Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri" (2015 yılında “Binyılın Kalkınma Hedefleri” için de katkı sağlayacaktır) ile yılsonuna kadar kapsamlı bir "İklim Değişikliği Anlaşması" üzerinde uzlaşma sağlanması hususunda iyimser olunmalıdır.
DEF/WEF programında yer alan birçok oturum arasında; gerek küresel piyasalara bakışı ve gerekse katılımcıların niteliği bakımından ilgi çekici olan etkinlik ise, “Küresel Ekonomik Görünüm” toplantısı olmuştur[6].
Oturuma katılanlar, 2015 yılı için 2014 yılına göre daha iyimser bir anlayış sergilenmiştir. UPF/IMF tarafından 2015 yılı için öngörülen %3,5 büyüme ile Avrupa Merkez Bankası (AMB/ECB) “Destek Paketi”, düşük petrol fiyatları görüş beyan edilen hususlar olmuştur. Brezilya, Çin ve Japonya’daki yapısal değişiklikler ve buna karşılık ABD ekonomisine ilişkin sağlıklı/düzenli büyüme eğilimine dikkat çekilmiştir.
AMB/ECB tarafından başlatılan girişimin AB bölgesinde ekonominin yukarı hareketlenmesi için uygun bir zemin oluşturmasına karşılık; verimlilik, istihdam ve yatırımların özendirilmesi bakımından (hükümetlerin) henüz yeterli bir katkı sağlamadığına vurgu yapılmıştır.
Buna karşılık petrol fiyatlarındaki düşüşün (küresel ölçekte) birçok ülkede büyüme rakamlarına destek verebileceği ve ekonomilerin yapılanması bakımından da uygun bir zemin oluşturabileceği konusunda bir kanaatin varlığı dikkat çekmiştir.
Brezilya’da petrol üretiminin/gelirinin artmasına rağmen ekonomide (geride kalan 10 yıl için ekonomik politikanın odaklandığı) vatandaşların gelir seviyesini arttırmak anlayışından, (şirketler ve/veya hükümet tarafından) yatırımların özendirilmesine doğru bir geçiş yapılmakta olduğuna işaret edilmiştir. Bu değişim anlayışının amacının ise, Brezilya’da piyasa koşullarındaki değişikliklere hızlı tepki verebilmek suretiyle ülkenin “daha kolay iş yapılabilir ülke” konumuna getirilmesi olduğu ifade edilmiştir[7].
Benzer çalışmalar Çin’de ve Japonya’da da yapılmaktadır.
Çin ortalama %7,5 düzeyinde bir büyüme sağlarken, aynı zamanda yapısal değişiklikler de yapmaya devam etmektedir.
Japonya’da daha kapsamlı bir “parasal genişleme”, kademeli bir finansal bütünleşme ve yapısal değişiklikler içeren bir program uygulanmak suretiyle 2015 yılı için %2 oranında bir büyüme sağlanmasının öngörüldüğü ifade edilmiştir.
İngiltere ekonomik faaliyetlerde teknolojinin önemine dikkat çekmiştir. Teknolojinin önümüzdeki süreçte giderek daha önem kazanacağına işaret edilerek bu hususun sadece reel ekonomide değil aynı zamanda finans sektöründe de ödemeler ve ticari faaliyetlerin (hızlı) sürdürülebilirliği bakımından etkin ve yaygın kullanılacağına vurgu yapılmıştır.
ABD ekonomisinin ise güçlü bir çıkış yaptığına işaret edilmiştir. Ancak, ekonomideki büyümenin daha çok tüketici ve kamu (hükümet) harcamalarından kaynaklandığı, özel sektör yatırımlarının ise oldukça düşük kaldığı ifade edilmiştir.
Sonuç olarak; katılımcılar ekonomileri kırılgan olan ülke politikacılarına “ekonominin iyileştirilmesi/büyümesi” hususunu gündemin birinci sırasına koymalarını önermişlerdir.
Konu ekonomi olunca yine bu konuşulan ve yazılanlar ile yakından ilgili ve bir süredir gündemde olan bir konuya daha değinmeden geçmemeliyiz. Küresel ölçekte ekonominin sürdürülebilir seviyede gelişimine sadece siyasetçiler ve iş insanları değil bilim insanları da katkı sağlamaktadırlar.
2014 yılında kısmen basın yayın organlarında yer alan ve kamuoyuna da yansıyan iki yabancı bilim adamının ekonominin ve toplumların geleceğine ilişkin düşünceleri dikkat çekicidir[8].
Her iki bilim adamı da geldiği durum itibarıyla küresel ekonominin durumunu eleştirmektedirler. Çalışmaları uzun süren araştırmalara ve incelemelere dayandırılmıştır. Sermayenin giderek daha küçük orandaki bir kesimde toplanmasının ve buna karşılık paylaşımın da giderek daha adaletsiz bir şekilde cereyan ediyor olmasının önemli sonuçları olacağına işaret etmektedirler.
Profesör Piketty, çalışmasını 250 yıllık ekonomi tarihine dayandırmıştır. Gelişmiş ülkelere dönüş yapan sermaye miktarının oranının, bu ülkelerdeki büyüme oranın üzerinde olduğuna işaret etmektedir. Bu durumun gelecekte toplumlardaki (refah) paylaşım eşitsizliğinin artmasına neden olacağına vurgu yapmaktadır. Bu sorunun çözümüne yönelik öneriler getirmektedir.
Profesör Stiglitz, ABD bünyesinde tehlikeli boyutta giderek artan (paylaşım) eşitsizliğine dikkat çekmektedir. Gelişmiş ülkeler arasında (sermayenin dağılımı bakımından) eşitsizliğin en üst düzeyde, fırsatlardan (imkanlardan) yararlanabilme anlamında da eşitliliğin en alt düzeyde olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu resmin oluşmasında pazar koşulları etken olsa da; pazar koşullarının da uygulamaya konulan politikalar ile oluşturulduğuna yani politikacıların sorumluluğuna dikkat çekmektedir. Daha adil ve daha eşitlikçi bir gelecek için sorunun çözümüne yönelik somut bir program önermektedir.
Dünyanın yeni bir devinim içerisinde olduğu bulunduğumuz süreçte konulara/sorunlara çözüm arayışları devam etmektedir. Bilim insanları sorunlara yönelik öneriler getirmektedir. Uluslararası kurum ve kuruluşlar ise küresel ölçekte sorunlara dikkat çekmektedirler.
Bu noktada Türkiye’nin nerede durduğu önem taşımaktadır. Dünya ile birlikte hareket etmek yerine kendine özgü sistem, yöntem, yönetim arayışları içerisine giren ve bu istikamette yeni bir şey üretme gayreti içerisinde bulunan Türkiye’nin önümüzdeki süreçte nereye doğru bir devinim yaşayacağı belirsizliğini korumaktadır.
Değişik büyüme kuramları olmasına karşılık kabul edilen bir gerçek vardır ki; büyümeyi hane halkı tüketim harcamaları ve kamu yatırımları ile sürdürülebilir kılamazsınız. Yabancı sermayeyi teşvik edebilen, yatırım ve ihracat yapabilen bir ekonomi sağlıklı bir büyüme için arzu edilmelidir.
Türkiye’de ise hane halkı borç yükü artmaktadır ve ihracat kanalları da tıkanmaktadır.
Türkiye’nin sonucu belirsiz olan bu gayretlerini, bir de tarihine dönük başarılarına öykünerek desteklemek arzusu ise oldukça şaşırtıcı ve düşündürücüdür.
Sonuç olarak ekonomi önemlidir ve önemini korumaktadır. Ancak, mevcut küresel ekonomik düzenin ülkelerin/toplumların geleceğe yönelik ihtiyaçlarını karşılayamayacağı konusunda önemli emareler bulunmaktadır. Ciddi tartışmalar vardır. Dikkate alınmasında yarar olacağı düşünülmektedir.
Burada küresel ekonomi hakkında çok özet bilgiler aktarılmaya gayret gösterilmiştir. Sorunun önemine dikkat çekilmek istenmiştir. Daha geniş çalışmaların siyasi partiler, üniversiteler, bilim insanları ve ekonomi çevreleri tarafından yapılması, tartışılması ve kamuoyunun bilgilendirilmesi arzu edilen husustur.
Av. Reha Taşkesen
18.03.2015, Ankara
İkinci Bölümün Sonu
[1] RT, Nitekim yakın yıllarda Türkiye’de yeni bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bu tür uluslararası etkinlikleri küçümsemek ya da reddetmek şeklindeki tavır alma, bunların yerine “kendi etkinliğimizi” ikame etme ile sonuçlanmaktadır. “Uludağ Ekonomi Zirvesi” 3 yıldır düzenlenmektedir. Dördüncü zirve 13-14.03.2015 tarihlerinde toplanmıştır. 65 konuşmacı katılmıştır (14 konuşmacı yabancıdır). Ancak, gerek katılımcıları ve gerekse konuların içeriği bakımından bu zirve toplantısının henüz uluslararası bir kimlik kazanamadığı anlaşılmaktadır. Kuşkusuz bu toplantılar Türkiye için önemli bir adımdır. Ancak, bu etkinliklerin uluslararası toplantılardan kopuş/ayrışma şeklinde değil de; bunları tamamlayan toplantılar olarak ele alınması daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
[2] RT, DEF 2015 yılı programına 4 ana başlık altında 303 konu almıştır. Ana başlıklar; Kriz ve İşbirliği (27 konu, Crisis and Cooperation), Büyüme ve İstikrar (62 konu, Growth and Stability), İnovasyon ve Sanayi 70 konu, (Innovation and Industry) ve Toplum ve Güvenlik (130 konu, Society and Security) olarak tespit edilmiştir. Etkinliğe dünyadan devlet ve hükümet başkanları da dahil olmak üzere 365 konuşmacı katılmıştır. Türkiye bu yıl Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AB Bakanı Volkan Bozkır, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanı Taner Yıldız tarafından temsil edilmiştir.
[3] RT, DEF/WEF her yıl “Küresel Riskler” başlıklı bir risk çalışması yayımlamaktadır. Bu yıl da “Global Risks 2015” dokümanını yayımlamıştır. İncelenmesinde yarar vardır. Çalışma Ekonomik, Çevresel, Jeopolitik, Toplumsal ve Teknolojik risk analizleri yapılarak tamamlanmaktadır. Olasılık sıralamasına göre 10 risk Ülkelerarası Çatışmalar, Ciddi Hava Olayları, Ulusal Yönetim Başarısızlığı, Çökmüş Devlet ve Krizler, İşsizlik ya da Eksik İstihdam, İklim Değişikliği Çalışmalarında Başarısızlık, Su Krizleri, Bilgi Sahteciliği ya da Çalınması, Siber Saldırılar (1 ekonomik, 3 Çevresel, 3 Jeopolitik, 1 toplumsal, 2 teknolojik) olarak tespit edilmiştir. Bu sorunların etkileri/sonuçları bakımından ortaya çıkabilecek 10 risk ise; Su Krizleri, Bulaşıcı Hastalıkların yayılması, Kitle İmha Silahları, Ülkelerarası Çatışmalar, İklim Değişikliği Çalışmalarında Başarısızlık, Enerji Fiyatlarında Beklenmedik Gelişme, Kritik Bilgi Altyapısında Çökme, Finansal Krizler, İşsizlik ya da Eksik İstihdam, Biyolojik Çeşitlilikte Kayıplar ve Ekosistemde Çöküş (3 ekonomik, 2 çevresel, 2 Jeopolitik, 2 toplumsal, 1 teknolojik).
[4] http://www.imf.org/external/np/sec/memdir/officers.htm
Christine Lagarde, Uluslararası Para Fonu Başkanı, 1956 Paris, Orta Okulu Holton-Arms/ABD’de, Lise Eğitimini Le Havre’da tamamladıktan sonra Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Siyaset Bilimi üzerine Yükses Lisans yaptı. Paris Barosu’na kayıtlı Avukat olarak hizmet verdi. Baker and McKenzie Uluslararası Hukuk Bürosu’na katıldı ve burada İcra Komitesi Başkanlığı ve Küresel Stratejik Komite Başkanlığı yaptı. 2005’de Dış Ticaret Bakanı ve 2008’de Finansman ve Ekonomi Bakanı oldu. Aynı zamanda AB Ekonomi ve Finansman Konseyi Başkanlığını yürüttü. G-20 bünyesinde finansal krizler, finansal gözlem ve düzenleme, küresel ekonomi yönetimi konularında uluslararası çalışmalara hız kazandıracak Grup Yönetimi’ne katıldı. 2011 yılında G-20 (Fransa) Dönem Başkanlığı görevini üstlendi. Uluslararası para sistemi konusunda kapsamlı bir reform çalışması başlattı. Temmuz 2011’de UPF/IMF 11. Başkanı oldu. 2 erkek çocuk annesidir.
[5] https://agenda.weforum.org/2015/01/why-2015-is-a-make-or-break-year-for-the-economy/
“No economy is an island; indeed, the global economy is more integrated than ever before.”
2015 ve ileriye doğru üzerinde durulması gereken üç konu; “economic growth or stagnation, economc stability or fragility, economic cooperate or go alone” olarak ifade edilmiştir.
[6] http://www.weforum.org/sessions/summary/global-economic-outlook-5
Küresel Ekonomik Görünüm (The Global Economic Outlook).
Katılımcılar: Mark J. Carney (Governor of the Bank of England), Haruhiko Kuroda (Governor of the Bank of Japan), Joaquim Levy (Minister of Finance of Brazil), Benoît Coeuré (Member of the Executive Board, European Central Bank), Min Zhu (Deputy Managing Director, IMF), Laurence Fink (Chairman and Chief Executive Officer, BlackRock).
[7] http://data.worldbank.org/indicator/IC.BUS.EASE.X
Aşağıda bazı ülkelerin "İş Yapabilme Kolaylığı Listesi 2014" (Ease of Doing Business Index) yerleri verilmiş olup, parantez içindeki rakamlar 2013 yılına aittir: Güney Kore 5 (5), ABD 7 (7), İngiltere 8 (9), Japonya 29 (27), Türkiye 55 (51), ÇHC, 90 (93), Brezilya 120 (123). Türkiye’nin daha gayret göstermesi gerekmektedir.
RT, Bu noktada kaçınılmaz olarak Türkiye’de yaşanan sorunlar da akla gelmektedir. Yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi arzu edilirken, bu hususu kolaylaştıracak düzenlemelerin yapılması da kaçınılmazdır. Bir yanda yüzbinlerce Suriyeli göçmene oturma ve çalışma kolaylığı sağlanırken, ciddi yatırım için Türkiye’ye gelen yabancı ülke şirketlerinin çalışanlarına aylarca oturma ve çalışma izni alınamaması düşündürücüdür. Türkiye, coğrafya itibarıyla Avrasya’nın merkezindedir ve yatırımlar için uygun bir konumdadır. Yabancı sermaye ve özellikle yatırımlar için kolaylaştırıcı önlemler almasında fayda bulunmaktadır.
[8] Joseph Eugene Stiglitz, Prof., Colombia University, “Eşitsizliğin Bedeli” (The Price of Inequality). Nobel ödülüne layık görülmüştür.
Thomas Piketty, Prof., Paris School of Economics, “21. Yüzyılda Sermaye” (Capital, in the Twenty First Century). Kitapların bilinenlerin dışında ve geleceğe yönelik öneriler getirdiği için okunmasında yarar olduğu düşünülmektedir. Prof. Piketty, Fransa’da Legion d’Honneur gibi üst düzey bir ödülü “kimin onurlu olduğunu belirleme yetkisinin devlete ait olduğunu düşünmüyorum, devlet Avrupa’daki büyümeye odaklanırsa daha iyi olur” diyerek reddetmiştir.