Anayasa mahkemesinin temel amaçlarından birisi temel insan hak ve özgürlüklerinin yasama organının tasarruflarıyla ihlalini önlemektir. Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ile hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasıdır.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın genel gerekçesine göre; anayasa yargısı hukuk devletini benimseyen çağdaş ülkelerde ilk akla gelen hukuk güvencesidir. Ayrıca kuvvetler ayrılığı rejiminde sistemin olası mahzurlarını giderici bir niteliği olduğu yazılı.
Anayasa mahkemesinin temel amaçlarından birisi temel insan hak ve özgürlüklerinin yasama organının tasarruflarıyla ihlalini önlemektir. Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ile hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasıdır.
Demokrasi ve hukuk devletinin korunmasıdır. Gerekçede belirtilen bu amaca katkı için belirtmek gerekir ki, Parlamento sayısal çoğunlukla çalışmaz ve bu sayısal çoğunluğun tercihlerine göre kanun yapmaz.
Yapsa bile, denetimi Anayasa Mahkemesidir ve yasama faaliyetine sayısal çoğunluğun hâkimiyetini önler. Anayasa Mahkemesi yasaların anayasaya uygunluğunu denetleme dışında insanların temel hak ve özgürlüklerini korumak için kurulmuştur.
Gerekçede yazdığına göre, “Anayasa mahkemesinin verdiği kararları kamuyla paylaşması ve Türk yargı camiasıyla kamuoyunda itibarlı bir konuma ulaşması, kararlarıyla uluslar arası hukuk camiasında takdir görmesi” amaçlanıyormuş!
Tüm mahkemelerin duruşmaları herkese açıktır. Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçeleri resmi gazetede yayımlanır. Anayasa Mahkemesinin itibarı kanunla düzelmez, ya da itibarlı bir konuma ulaşması için kanun yapılmaz. Bir mahkemenin itibarı ya vardır ya yoktur. Bunun takdiri ise kamuoyu vicdanıdır. Anayasa Mahkemesine kamuoyu nezdinde itibar kazandırmak istediğinize göre, itibarının kötülüğü hakkında elinizde bazı veriler var demektir. Yasamaya veya yürütmeye göre iyi, kötü veya itibarsız mahkeme olmak, kamuoyunun ölçütü değildir. Böyle görürseniz, çok şikâyet ettiğiniz yargıya kendinizce itibar kazandırmak için kanun yararsanız ve sonuçta kendi itibarınız için kanun yapmış olursunuz. Bu, kanun yapmaktır, hukuk değildir. Bu zihniyetle Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmeye kalkarsanız sadece kanun devleti olursunuz ve hukuk devleti anlayışını terk etmiş olursunuz. Yapılanlar kanuna uygun, hukuk devletine aykırı olur. Giderek herhangi bir mahkemenin itibarının ölçüsü, sizin itibarınızın korunması ile aynı anlama gelir, eğer istediğiniz buysa!
Mahkemeleri size göre itibarlı, başkasına göre itibarsız olarak değerlendirmek farklıdır, ancak mahkemeleri kanun yapmak suretiyle itibarlı hale getirmek için kanun yapmak, fevkalade itibarsız bir gerekçelendirmedir.
Bu Tasarının en sorunlu olan bölümlerinden birisi de “bireysel başvuru” yoludur.
Bireysel başvuruları karara bağlamak için Başkanvekili başkanlığında yedişer üyesi olan iki “Bölüm” oluşturulması düşünülmüş. Bölümler Başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımı ile toplanacak. Bireysel başvuruların “kabul edilebilirlik” incelemesi için oluşturulacak Bölümlere bağlı komisyonların çalışma usulleri Mahkemenin içtüzüğündeki değişikliklerle düzenlenecek.
Tasarının 45 inci maddesine göre, herkes Anayasada güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve buna bağlı ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Bu durumda, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı sadece İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin ihlalinde tanınmış başvuru hakkıdır. Tasarı bireysel başvuruyu AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerle sınırlandırmış durumdu. Örneğin Birleşmiş Milletler nezdinde kabul edilmiş veya diğer uluslararası sözleşmelerde kabul edilmiş olan ve uluslararası yargı mekanizmaları ile denetlenebilen “hak ihlalleri” için Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı yok. AİHS’ sinin ek protokollerden birisine Türkiye taraf değilse, yine bireysel başvuru hakkı yok. Bu nedenle sadece AİHS esas alınarak kabul edilen bireysel başvuru hakkının sınırlandırılmış olması, hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.
Tasarıya göre, AİHS’nin “kamu gücü” tarafından ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılabilecek… Demek ki önümüzdeki yıllarda “kamu gücü” nedir bunu tartışacağız! Kamu gücü dışında, kendini kamu gücü sanan, devleti koruduğu iddiasıyla hareket etme misyonu yüklenmiş örneğin “aşırı güçlerin” hak ihlalleri ne olacak? Ya da sadece yürütme organına mensup kişilerin, kişisel gibi gözüken ve hatta yasaya uygun ama yargı kararlarıyla gerçekleştirdikleri AİHS’ne aykırı olan eylem ve davranışlardan kaynaklanan mağduriyetler ne olacak? Kamu gücünü temsil eden kişinin, kamu gücünü kullanmadığı kanaatiyle bireysel başvuru hakkı kabul edilemez mi sayılacak? Soruları çoğaltabilirsiniz…
Bu başvuru için madde gerekçesine göre; yargısal ve idari başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu vardır. Tasarının 45 inci maddesinde de açıkça yazılı: “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ya da yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir”.
İç hukuk yollarının tüketilmesi mekanizması olarak AİHS’de yer alan usul, bireysel başvuru hakkı için de getirilmiş. İdari ya da yargısal başvuru denilmiş, ama “idari ve yargısal başvuru” şeklinde düzeltme yapılmalı.
Uluslararası hukukun genel olarak kabul edilen prensiplerine göre ancak iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve kesin karardan itibaren altı aylık süre içinde mahkemeye başvurulabilir. AİHS’nin 35.maddesinde “Kabul edilebilirlik koşulları” budur.
Tasarıdaki bireysel başvuru yolu üzerinde ayrıntıları ile durmak gerekiyor. Hatalar, hukuka uygun hale getirilerek düzeltilmelidir, çünkü Tasarının sadece 45 inci maddesi bile yasa koyucunun iradesini tam olarak ifade edemiyor.
Belki de istenen budur diyemem ama Anayasada, Anayasa Mahkemesinin görevi belirlenmiştir. Danıştay ve Yargıtay kararlarının bozma ya da onama makamı, yani temyiz yeri Anayasa Mahkemesi değildir. (Fİ/EÖ)
(Bianet 14.02.2011)