Emperyalizmin savaşı mı, insanlığın barışı mı?

~ 09.10.2014, Ali Rıza AYDIN ~
Bir yanda, Meclis’ten çoğunluk kararı ile çıkmış Tezkere’ye de dayandırılacak savaş, diğer yanda barış. Karşılaştırılamayacak iki kavram.

Birincisi, anayasal zeminde gereği yerine getirilmiş hukuk metnine dayandırılıyor, ikincisi insanlığa…

Birincisi, hukuku insanların ve insanlığın ölümü için aracı yapıyor, ikincisinin hukuka ihtiyacı yok…

Birinci, yani emperyalizmin savaşı, ikinciyi yani insanlığın barışını yok sayıyor. Bunun için de seçimle gelen parlamentoyu, bu parlamentoda yapılan oylamayı ve nihayet demokrasiyi aracı olarak kullanıyor.

Emperyalizmin körüklediği politikalar için parlamentoda savaş kararı alınması, vahşi ölümler ve haksız paylaşım için temsilciler arasında çoğunluk esasının çalıştırılması, evrensel tarihi içinde çeşitli tanımları yapılan “demokrasi” midir?

Ve hukuk, başkalarının savaşına ve kirli oyunlarına gerekçe yapılıyorsa, uyulması gerekli kurallar bütünü olmaya devam edebilir mi?

Hitler’in diktatörlük yönetiminin de parlamento onaylı hukuksal temelleri vardı. Nürnberg yasaları da, Hitler’i % 90 oyla “önder ve şansölye” koltuğuna yapıştıran plebisit de unutulmadı.

Tabii, savaşa ve faşizme hizmet eden, insanlığı kan batağına iten “hukuk fikri”, yaratıcılarının beyninde kendi kendine doğmuyor.

Savaş da kendi kendine doğmuyor. Şimdilerde, “korkutucu öge” haline gelen IŞİD de kendi kendine doğmadı. Ümmetçi zihniyet ile emperyalizmin uyuşması da belli ilişkilerle gelişti.

Emperyalizmin savaş normları ile kapitalizmin şiddet normları bütünsellik içinde…

Kapitalizm, nasıl üretim ilişkilerinde emekçinin ezilmesini, beden ve beyin bütünlüğünün zedelenmesini, hatta ölümünü olağan görüyorsa, emperyalizm de insanların etnik, dinsel ve mezhepsel parçalanmışlığını kullanarak yok olmasını olağan görüyor.

Kapitalizm, nasıl üretim riskleri hesaplamaları yapıp, maden ocaklarında, inşaatlarda ya da makine başında yaralanma ve ölümleri kabul edilebilir sınırlara sıkıştırıyor ve bunu kabul ettiriyorsa, emperyalizm de belirlediği bölgelerdeki insanları savaş mağduru, yaralısı ya da ölüsü yapıyor.

Bu, şiddet/savaş olağanlaştırmaları da ulusal/uluslararası zeminde önceden ya da sonradan hukukun konusu yapılıyor. Seçimle gelen temsilciler ve demokrasi bu zorunlu meşrulaştırma işleminin aracısı kılınıyor.

“Biz oylamaya katılmadık, katıldık ama hayır oyu kullandık”, “tezkere, ne yazık ki kabul edildi, bu durumda demokratik olarak da hukuksal olarak da meşru” gibi sözler, savaşçı hükümete dayanak olmaktan kurtarır mı? Ülkeyi savaşa sokmaktan kurtarır mı?

Milyonlarca barış yanlısı insan gereği için sokaklardayken, siyaseten görevin tamamlanması ile yetinmek, savaşa göz yummak anlamına gelmez mi?

Hukuk, insanlığı ve barışını yok etmenin, emeği bastırmanın aracı olmamalıdır. Oluyorsa, meşru sayılmamalıdır. Hukuk, insanlığın tarihsel değerlerini ve kazanımlarını yıkmanın aracı olmamalıdır. Oluyorsa, tanınmamalıdır.AKP döneminin hukuku, meşruluğu fazlasıyla tartışmalı; tanınması halinde, insanlık suçunu işleyenlerle ortak olunabilecek örneklerle fazlasıyla doludur. AKP hukuku, bir yandan “baskı aracı” olarak kullanılırken, “savaş aracı” olarak kullanılmasıyla da bir nevi devresini tamamlama yolundadır.

AKP’ye ve onu yaşatan düzene doğrudan saldırmadan, yalnızca o düzen içindeki sapmaları/zaafları hedef almak, boş meşgale zamanında sürekli uzatmaları oynamakla eşdeğerdir.

Öte yandan, bugün Ortadoğu’da ve güney sınırlarımızda yaşananlar için, uluslararası ekonomi politikte aranmayan her yanıt yanıltıcı olacaktır. Mücadele ve müdahale de tam bu merkezde toplanmalıdır.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/emperyalizmin-savasi-mi-insanligin-barisi-mi-98344

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1185