Cumhuriyetçi Muhalefet ve Kobani

~ 01.10.2014, Ergin YILDIZOĞLU ~

Türkiye’de siyasal İslamın yükselişine her aşamada direnmeye çalışan Cumhuriyetçi muhalefet, laik demokratik bir ülkede yaşamak istiyor. Ülkenin bölünmesinden korkan Cumhuriyetçi muhalefet, her şeye karşın son yıllarda Kürtlerin sorunlarını, arzularını gittikçe daha iyi kavrıyor; “kardeşimiz”, “et tırnaktan ayrılmaz” gibi ifadelerle Kürtlerle birlikte yaşamak istediğini her fırsatta vuruluyor.
Şu günlerde, Kobani’de bir olay yaşanıyor. Cumhuriyetçi muhalefetin laiklik, ulusalcılık, demokrasi, kadın erkek eşitliği, bireysel özgürlükler, modernite gibi temel değerlerine tümüyle karşı olan siyasi İslamın en radikal, en ölüm tutkunu kanadı IŞİD, Kürtlere, kendi topraklarında saldırıyor. Buna karşı en dikkatsiz bakışlar bile Kürtlerin laiklik, ulusalcılık, demokrasi, kadın erkek eşitliği, bireysel özgürlükler, modernite gibi değerleri benimsediklerini, bu değerleri bu karanlık çetelere karşı, kız ve erkek gençlerinin kanı ve canıyla savunduklarını görebiliyor.
Kobani düşerse siyasi dengelere ne olur, sorusunun korkutucu cevabı bir yana, salt insani kaygılar, paylaşılan değerler ve tarihi sorumluluklar, Cumhuriyetçilerin Kürtlere bu savaşta destek olmalarını, onları savunmalarını gerektiriyor. Bu kadar ortak değer varken, uzun yıllardır salt farklı ulusalcılıkları benimsedikleri, adeta bir madalyonun iki farklı yüzü oldukları için savaşmak ve kan dökmek durumunda olan bu iki taraf, ulusalcılığın salt bölücü değil, aynı zamanda etnik etiketten kurtulmasına olanak verecek uygun biçimler altında birleştirici, yaşam inşa edici, bu yaşamı koruyucu olabileceğini görmeleri gerekiyor.
Bu gerçeğin bilinçlere çıkması, her iki tarafta akan kanın, gözyaşının artık durması, ortak bir yaşamın düşünülmeye başlanabilmesi için, Kürtlerin, Stalingrad direnişiyle (faşizmin yolunu tıkayan ve yenilgisini hazırlayan direnişle) özdeşleştirdikleri Kobani direnişi, Cumhuriyetçiler açısından çok önemli bir sınav oluşturuyor.

‘Hayali Cemaatler’
Benedict Anderson’un, Türkçeye “Hayali Cemaatler” (aslında “hayal edilmiş” daha anlamlı bir çeviri olurdu) olarak çevrilen ünlü çalışması Imagined Communities, bir halkın ortak hayal gücüyle, kendini bir ulus olarak düşünmesiyle ulusun maddi bir varlık olarak şekillenmesi arasındaki bağa işaret eder. Kısacası ekonomik, tarihi birlik, dil birliği ulusun ortaya çıkmasına yetmiyor, ortak hayal gücü, bunu simgelerde, cisimlerde ifade eden ritüeller gerekiyor.
“Hayal edenler” insanlar olduğuna göre, bu ortak “hayal etme” kapasitesi, pratikleri giderek güçlenebilir ya da aksine giderek unutulabilir, hatta sönümlenmeye başlayabilir. Üçüncü olarak bu ortak hayal gücünün ürünü olan pratikler farklı bir biçim almak üzere yeniden hayal edilebilir.
Afrika’da sömürgeciliğe karşı savaşların önemli liderlerinden Amircal Cabral, ulus inşasıyla savaşın birleştiriciliği arasında bir bağ kuruyor, sömürgeciliğe karşı savaş içinde (farklı dilleri konuşan onlarca kabile halklarının) uluslaştıklarını vurguluyordu. Aynı şey Kürtler içinde söylenebilir.
Suriye iç savaşı, Rojava olgusunun ortaya çıkması, nihayet ben bu yazıyı yazarken Kobani direnişi, Kürtlerin çoktan başlamış olan kendilerini bir ulus olarak hayal etme sürecini, reflekslerini, kapasitelerini daha da güçlendiriyor.
Buna karşılık, Cumhuriyetçi muhalefetin önemli değerlerinden biri olan ulusçuluk, yaklaşık 40 yıldır, militarist darbelerin karanlık gölgesi, muhafazakârlığın şoven milliyetçilikleri, Kürt düşmanlığı, neoliberalizmin küreselleşmeciliği, postmodernizmin Aydınlanma düşmanlığı, nihayet hegemonyasını kurabilmek için, laik değerlere saldırabilmek için ulusçuluğu hedef alan siyasal İslamın yükselişi altında aşındı; ortak hayal edilen bir arzu nesnesi olarak zayıflamaya başladı.
Kobani’de yaşanmakta olanlar Cumhuriyetçiler açısından, bu gidişten kurtulmak, varlıklarını belirleyen değerleri koruyabilmek ve yeni bir gelecek hayal edebilmek için bir olanak, insani açılardan da mutlaka geçmek durumunda oldukları bir sınav sunuyor. Cumhuriyetçiler gerçekten Cumhuriyetçiyse Kobani’yi desteklemeleri gerekir.
Tekrar Cabral’a dönersek, birlikte savaşmak, direnmek, dayanışma pratiği en az ortak değerler kadar, siyasilerin fırsatçı, araççı vaatlerinden çok daha güçlü biçimde birleştirir, barıştırır, birlikte hayal etme alanı yaratır. Belki de bir daha gelmeyecek olan bu fırsat kaçmasın!  

Ergin YILDIZOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1513