Derin çürüme

~ 29.05.2014, Ali Rıza AYDIN ~

AKP, Cumhuriyet’i, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini çürüttü ve derinleştirerek çürütmeye devam ediyor.

Çok partili dönemde, kesintisiz en uzun süre iktidarda kalma rekorunu kırmakla övünen bir partiden söz ediyoruz. Bu süreyi, Cumhuriyet’i dönüştürmek; gericiliği, piyasacılığı ve sömürüyü pekiştirmek; toplumsal yaşam tarzını değiştirmek için kullanan bir partiden söz ediyoruz.

Egemenlik kullanımı, devraldığı halka ihanet eden, demokrasinin kurum ve kurallarını tanımayan, tek lidere bağlı, eşitsizliği ve parayı seven bir partiden söz ediyoruz. Anayasa’yı, hukuku ve yargıyı, kendisini korumak, karşıtlarına baskı yapmak için kullanan, savaşsever bir partiden söz ediyoruz.

Kendisine ve yandaşına çıkar için her şeyi göze alan, ulusal/uluslararası sermayeyi memnun eden, emekçiyi ocaklara gömen; halkına saldırıyı, yaralamayı ve öldürmeyi meşru sayan bir partiden söz ediyoruz.

Emperyalizmin ve gerici güçlerin işbirlikçisi, sermaye egemenliğinin projesi olan, ülkeyi satmayı, halkı köleleştirmeyi, ayrımcılığı ve tahriki amaç edinen bir partiden söz ediyoruz. Çürütürken palazlanan bir partiden söz ediyoruz.

Böyle bir parti nasıl iktidarını devam ettiriyor? Böyle bir parti ülkenin ve halkın geleceğini nasıl ipotek altına almaya cesaret ediyor? Böyle bir partinin tek sahibi rolünü oynayan, diktatör niteliklerini taşıyan lideri nasıl Cumhurbaşkanlığı’nı kendisi için vazgeçilmez görüyor?

Soruların yanıtı başka sorularda… Halkın muhalefetteki temsilcileri, böyle bir parti ile nasıl yasama faaliyeti yapıyor? Meşru olmadığını iddia ettiği bir hükümet ile nasıl uzlaşma yolları arıyor? Başbakanlığı tartışılan bir kişiyi nasıl Cumhurbaşkanı adayı görüp, onu alt edecek aday arayışına giriyor? Nasıl hesap soramıyor?

Haziran Direnişi’nin, “Hükümet’in istifası” talebi yanında en büyük uyarısı sistem içi muhalefet idi. Temsilcilik, halkın yanında olamadığı gibi, AKP’den kurtulmak için etkili yollar da bulamadı. Değişmesini ve delinmesini önleyemediği anayasal sınırlar içinde kayboldu.

Denetim ve mücadelelerini ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar, yaptıkları, ülkeyi derin çürümeye terk eden parti için dolgu maddesi olmuyor mu?

Kendilerine verilen “oy”, çürümeyi yaşatmak için miydi? Yoksa gözü karalığı denetlemek, frenlemek, had aşılırsa yok etmek için miydi?

Seçme hakkı olan her yurttaşın, yalnızca iktidar partisini değil muhalefeti de eleştirme hakkı var. Suskun muhalefeti sorgulama hakkı var. “Böyle gitmez” diyerek uyarma hakkı var. “Vahşete yolculuğa destek olmayın” deme hakkı var.

“Hak”, kullanılmadığı zaman anlamsızdır. Ancak, asıl anlamsızlık kullanıldığı halde amacına ulaşmaması, hatta gerici/piyasacı zihniyeti yaşatmaya destek olmasıdır. Seçme ve seçilme hakkı var, Meclis var; ama derin çürüme devam ediyor.

En tehlikelisi, egemen sınıfın ve diktatörlüğün yönlendirmesiyle düşünmek ve onun peşinden giderek çözüm aramaya kalkışmaktır. Bunun adı da siyaseten iflastır.

Dünyayı, tez ve antitezde sabitlemeyi “marifet”, başı sıkıştığında oylamaya başvurmayı “demokrasi” sananlar, ne düşünceyi ne de bilgiyi, bir varlık ve gelişme haline dönüştüremiyor. Toplumun yeniden kurulması için ortaya konulması gereken çaba da düzenin yozlaşmış halini korumaya hizmet ediyor.

Halkın, aydınlanmayı, eşitleştirmeyi ve özgürleştirmeyi isteyen yüksek çabalara geçiş hakkı var ise seçilenleri eleştiri ve uyarı hakkı da var. Haziran Direnişi halka, “uyarı” ile yetinmemeyi, toplumsal gerçekleri ve sınıf mücadeleyi unutmamayı öğretti. Ve yıl dönümü geldi. Belirsizlikler ve felaketler ülkesinin aktörleri olmak ile bu senaryoyu reddetmek arasında bocalayan bir halk yok artık.

solhaber

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1463