Daha bir yıl bile olmadı, polis Türkiye’de “yasal mermisi”yle ve gaz fişekleriyle dal gibi gençleri kırarken, onlar dört parmaklarını gösterip “Rabia” diyerek, başka bir ülkedeki ölümlere timsah gözyaşları döküyor, bal gibi siyaset yapıyorlardı.
Daha birkaç ay bile olmadı, bugün Soma’da ölen insanlar için “ölümler üzerinden siyaset yapmayın” diyenler, seçim meydanlarında beyaz çarşaflara dolanıp güya “biz bu yola kefenimizle çıktık” mesajı veriyor, siyasetin daniskasını yapıyorlardı.
Daha bir ay bile olmadı, bugün Soma’nın hesabını soran insanlara “ölü sevici” diye hakaret edenler, Mısır’da henüz karar aşamasında olan, infazı gerçekleşmemiş idamlar için sokaklara çıkıyor; ümmet, hilafet vs. diyerek “ölüm üzerinden siyaset”in âlâsını yapıyorlardı.
Soma’da yüzlerce maden işçisini kaybettik, bu bir iş kazası değil, bir iş katliamıydı ve bu katliamın arka planında hükümetin ekonomi politikaları bulunmaktaydı; tam da bu nedenle Soma’da tanıklık ettiğimiz şey “siyasi bir katliam”dı.
İşte “ölümler üzerinden siyaset yapıyorsunuz” diyenler, gayet bilinçli bir şekilde, aslında katliamın politik karakterini ve iktidarın siyasi sorumluluğunu gizliyor, failleri aklayıp olayı karartmaya çalışıyorlardı.
Hatırlayalım, Başbakan yaptığı basın toplantısında dünyanın farklı yerlerinde yaşanmış büyük maden facialarından örnekler verdi.
Peki bu faciaların yaşanma tarihleri kaçtı? En yakın tarihlisi bile elli atmış yıl öncesinden değil miydi?
Hepimiz önce kızdık ama aslında örnek kendi içerisinde gayet tutarlıydı; çünkü iktidarın özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, güvencesiz çalışmaya dayalı ekonomi politikalarında emekçilere reva görülen gerçekten de geçen yüzyılın çalışma koşullarıydı.
Hal böyle olunca verilen örnek de geçen yüzyıldan oluyordu doğal bir şekilde.
Kendi ekonomi politikalarının sebep olduğu katliamın üzerini örtmek için “ölümler üzerinden siyaset yapmayın” ikiyüzlülüğüne başvuranlar, bununla da yetinmediler; egemenlerin binlerce yıldır yaptıklarını tekrarlayıp bir kez daha dine sarıldılar, bir kez daha din bezirgânlığıyla, yoksulların dini inançlarını istismar ettiler.
Soma’ya psikologları, pedagogları, sosyal yardım uzmanlarını değil de, Diyanet'in ve tarikatların cübbelilerini göndermek ölümlerin üzerini örtmek için siyaset yapmak değilse neydi?
“İsyan etmeyin, tevekkül edin” demek, indirilen hatimlerden, okunan dualardan, camilerdeki hutbelerden medet ummak katliamın politik niteliğini saklamak için başvurulan en ucuz siyaset biçimi değil miydi?
Daha cansız madenci bedenleri ocaktayken Soma’ya işgal gücü gibi gidip “ölüm bu işin fıtratında var” diyerek katliamı meşrulaştırmak, iktidarın üzerindeki siyasi sorumluluğu atmak için kurulmuş, dibine kadar politik bir cümle değilse neydi?
Velhasıl, Soma’da siyasi bir katliam yaşandı, iktidar “siyaset yapmayın” diyerek katliamın üzerini örter ve Soma’ya din pompalarken aslında siyasetin âlâsını yapmış oldu.
Dahası, patrona tokalaşmak için uzanan el, acılı Soma halkına yumruk oldu. Madenci için alınmayan güvenlik önlemi, hesap sormak isteyenler için alındı. Matem denilmedi, halka gaz, su sıkıldı, “imam”ın işe yaramadığı yerde “polis” devreye girdi.
Bugünün Türkiye’sinde “ölümler üzerinden siyaset yapmayın” diyenler kendi ölüm siyasetlerinin devamı adına söylüyorlar bunu.
Bu ölüm siyasetinin karşısında elimizdeki tek silah ise yine siyaset. Eğer bugün siyaset yapmazsak, yarın madenlerde ya da başka yerlerde ölmeye devam edeceğiz çünkü.