Aşırı Arzudan Saygı Duyulmayan Yargıya: Bireysel Başvuru

~ 14.04.2014, Ali Rıza AYDIN ~

AKP döneminde, takdirler ve tehditler arasında sıkışıp kalan yargı sahneleri bitmek bilmiyor. Kavga sürdükçe, yasalar hatta Anayasa değiştiriliyor, yargı organizasyonu ve usullerle oynanıyor, yeni yöntemler getiriliyor. Yine de saldırı bitmiyor. “Ya onay organı olacaksınız ya da tehdit altında hizaya geleceksiniz” deniliyor.

Bireysel başvuru müessesesi de bunlardan biri…

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM), yüksek oranlı başvuru ve yüksek oranlı mahkûmiyet kararları karşısında bunalması ile Türkiye’ye başlattığı uyarı zinciri ve Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişikliğe rağmen, iç hukuk uygulayıcılarının ve kurulu yargı düzeninin gerekli duyarlılığı göstermemesi, iç denetim yolu olarak bireysel başvuruyu getirdi. Ancak, görünürdeki bu nedenin arkasında daha ince siyasi hesaplar vardı:

Birincisi, İHAM sürekli ipliği pazara çıkarıyor, siyasi baskıların, hak ve özgürlük ihlallerinin sürdürülmesine ve yargı kararlarıyla onanmasına engel oluyordu.

İkincisi, başta laiklik olmak üzere, AKP tarafından dizayn, ihmal ya da ihlal edilen hak ve özgürlüklerin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne (İHAS) rağmen, AKP siyasine koşut yorumlanmasına gereksinim vardı.

Bunlar ve benzeri gerekçeler, bireysel başvuru müessesesini iç denetim yolu haline getirirken bir alana daha müdahale edilmesi gerekiyordu. Bu incelemeyi yapıp kararı verecek yargı organının kadrolarıyla oynanarak “uyumlu” yapılanması. İşte 2010 Anayasa değişiklikleri ve sonrasında çıkarılan uyum yasaları bu sorunları çözmek için getirildi. Hem İHAM’a başvuruların önünün kesilmesi ya da geciktirilmesi hem de siyasetlerine uygun insan hakları yorumu bir arada sağlanmış olacaktı.

Kafa karışıklığı

Yeni müessese mevcut siyasete sorun çıkarmadan ikinci yılına doğru yol almaya çalışırken, siyasi davalardaki kimi tutukluların salıverilmesi gibi kararlar da siyaseten fazla sorun yaratmadı. Hatta tam da yerel seçimler öncesinde işe yaradı. Ki o kararlar verilirken, iç hukuktaki “olağan kanun yollarının tüketilmiş olması” şartı neredeyse tartışılmadı.

Şimdi, Twitter kararı ile ortalık karıştı. Siyaseten konulan yasağa, yerel mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı es geçilirken, yüksek yargı organından ihlal kararı çıkması sinirleri bozdu. Saygı duymamadan tutun, kararın hukuka aykırı olduğuna kadar, önüne gelen siyasi, yüksek yargı yorumcusu kesildi. “Sizi biz yarattık, biz budarız, yasanızı değiştiririz” tehditleri başladı.

Bir kere baştan söyleyelim, Anayasa Mahkemesi’nin siyaseten Erdoğan’lı AKP’ye cephe aldığı, AKP/Cemaat kavgasında taraf olduğu gibi yüzeysel bakışlar, ne kadar haklılık gerekçesi bulunursa bulunsun, adalet için hukukçuların ana gündemi olamaz. Siyaseten getirilen müesseselerin, siyaseten yapısı değiştirilen kurumların, siyaseten alınan kararların ve siyaseten açılan davaların aynı siyasetin kurumları ve hukuku ile biçim değiştirmesinin tartışılmasından öte, yapıya yönelik temel bakışı olan hiç kimsenin de gündemi olmamalıdır. Kurumları, kuralları ve olayları, başlangıçtan sona her aşamada okumayı bilenler, zaten kısır ve sığ tartışmaların içine girmezler.

Ancak, okuma yaparken, düşünme ve yorumlama tekelinin de, hukuku ve yargıyı kirli oyunlarına alet edenlerin elinde olmadığı da bilinir. “Başbakan ya da Adalet Bakanı’nın söyledikleri doğru ve inandırıcı” diyenleri de kandırılanları da uyarmak gerektiği açıktır.

Öte yandan, hedefi, karşı siyaseti, karşı görüşü susturmak olanların ve bu susturmayı yaparken hukuku çarpıtıp, yargıyı da destekçi görenlerin, istekleri dışında kararlar çıktığında üzüntülü çırpınışları nasıl onları masum kılmaz ise Mahkemesi üzerinde operasyon yapılırken susanları, hatta memnuniyetlerini gösterenleri de -verdikleri birkaç karar nedeniyle- masum göstermez.

Yargılayanların, siyaseten yargılanır hale gelmesi/getirilmesi; geçmişte yazdıkları siyasi dava iddianameleri ve verdikleri kararlar ile alkışlananların, yüzler kendilerine dönünce, paralel devletin ajanları ilan edilmesi de aynı gerici/vahşi düzenin yansımalarıdır.

Twitter kararı

Twitter kararına gelince:

Birincisi, bir yargı kararını eleştirenlerin siyasi/sosyal/çıkarsal gerekçeleri dışında, hukuksal gerekçe ileri sürerken dikkatli olmaları gerekir. Kuralların satırları arasında uygun sözcüklere sığınılarak hukuksal eleştiri yapılamaz. Bireysel başvuruda Anayasa’daki, “olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır” sözcükleri de, yasanın 45. maddesindeki “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir” şeklindeki (2) numaralı fıkra da bu sığınmalar arasındadır. Nitekim aynı koşul İHAM başvurularında da geçerlidir. Ancak, hukukta sözcüklere takılıp kalırsanız ya da onlara sığınırsanız, hukuk devleti yerine kanun devletini uygulamış olursunuz.

İkincisi, Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemelerinde, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, İHAS kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edilip edilmediğini incelerken, Anayasa’nın 90. maddesini, dolayısıyla İHAS hükümlerini, İHAM içtihadını ve kararlarını gözetir. İşte sığınılan sözcükler de burada canlanmaya başlar.

İHAM yıllarca, iç kanun yolları tüketilmeden kabul ettiği davalarda içtihadını geliştirmiş ve “etkili başvuru hakkı”nın kullanılabilmesi için “etkin denetim”e girmiştir.

Evet, kural gereği, “bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir”. Ancak “tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması” gerekir. Nitekim Türkiye Anayasa Mahkemesi tutuklulukla ilgili kararlarında bu gerekçeye dayanmıştır.

Kaldı ki, Twitter olayında, Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin yürütmenin durdurulması kararı söz konusu olup bu karar İdare tarafından uygulanmamıştır.  Başvurucular, anılan işleme karşı, yani TİB’in erişimi engelleme kararına karşı, “idari yargı merciine başvurulmasının etkili bir başvuru yolu olmadığını, dolayısıyla bu yolun tüketilmesinin gerekmediğini” ileri sürmüşlerdir.

Anayasa Mahkemesi bu savı; Ülkemizde milyonlarca kullanıcısı olan bir sosyal paylaşım sitesine erişimin engellenmesinin bu kişilerin demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünü sınırlayıcı etkisi dikkate alındığında, bu tür sınırlamaların hukuka uygunluğunun acilen denetlenmesi ve hukuka aykırılık tespiti halinde sınırlamanın hemen kaldırılması demokratik hukuk devleti ilkesinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Söz konusu idari uygulamaya ilişkin yukarıda belirtilen yürütmeyi durdurma kararına rağmen başvurucuların ihlal iddiasına konu olan twitter.com isimli siteye erişimin halen mümkün olmadığı görülmektedir. Sosyal medyada belli olay ve olgulara ilişkin olarak paylaşılan haber ve düşüncelerin zamanın geçmesiyle güncelliğini yitirip etki ve değerini kaybedebileceği açıktır. Bu durumda yargı kararının yerine getirilerek siteye erişimin ne zaman sağlanacağı konusundaki belirsizliğin sürmesi karşısında ihlali ve olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak bakımından etkili ve erişilebilir nitelikte bir koruma sağladığının söylenemeyeceği ve böylece başvurucuların idare mahkemesine başvurmalarının etkili bir yol olmadığı sonucuna ulaşılmıştır” gerekçesiyle değerlendirmiş ve Adalet Bakanı’nın savını da burada çürüterek “kabul edilebilir” kararı vermiştir (AYM BBK, 2.4.2014 günlü, 2014/3986 sayılı).

Anayasa Mahkemesi’nin kararını, yalnızca kabul edilebilirlik yönüyle öne çıkararak çarpıtmaya kalkmak, kararın, hem Mahkeme’nin kendi kararlarına hem de İHAM kararlarına dayanarak yaptığı “esas yönünden inceleme” bölümünün içeriğini de perdelemek anlamına gelir.

Hak ve özgürlük ihlalini keyfice alışkanlık haline getirenlerin, hak ve özgürlük iadesine yönelik mahkeme kararlarını “hukuk skandalı” olarak nitelendirme hakları olamaz. Siyaseten alınan yasak kararının hukuken kaldırılması hukuk dışı ilan edilemez.  

Sonuç

AKP, burjuva devleti ve hukukunun gereklerini yerine getirme konusunda ders almadıkça -ki olanaklı görülmüyor-, “demokratik hukuk devletini yaşattıkları” savlarını da kendileri çürütmüş olur.

Burjuva devleti ve hukukuna karşı sınıfsal bakış, bu yapı içindeki adaletsizliği ve keyfiliği anlatmakla birlikte, esas olarak diktatörlük hukukunu kökten silip atacak mücadeleyi gerektirir.  

Başına bela olan her soruşturma, kovuşturma, dava ve kararda, ilgili savcı, yargıçla ya da mevzuatla (son olayda Anayasa Mahkemesi yasasıyla) oynamayı, bunu da düşmanını alt etmek, engelleri kaldırmak, istediğini elde etmek hedefine oturtmayı alışkanlık haline getiren bir siyasi iktidar için diktatörlük ya da faşistlik dışında söylenecek sözler hafif kalır.

“Önüne gelen Anayasa Mahkemesi’ne giderse” sözcükleriyle kaosu işaret edenlere söylenecek söz ise, siyasal iktidarı paylaşanların görevinin, “mahkemelere gereksinme duyulmayacak derecede’’ adaletli ve huzurlu bir toplum için çaba sarf etmek olduğudur. Kaosu yaratıp, onun içinde boğulanların hak aramasını kaos olarak nitelendirmek abesle iştigaldir.       

Son olarak, seçme ve seçilmeyi içeren “serbest seçim hakkı”nın, İHAS ve bireysel başvuru konusu olduğunu, YSK kararlarının niteliği tartışmasına girmenin, hak ihlali yönünden anlamsızlığını anımsatmakla yetinelim.

Her ne kadar kural koyucu tarafından oluşturulsa da, hukukun adalet için oluşturulmasının ve işletilmesinin kaynağı,  tetikleyicisi ve yönlendiricisi halkın mücadelesidir. Haziran Direnişi’nden bu yana hakkını arayan, tepkisini ve baskısını hissettiren bir halk var. AKP hukukuna ve yargısına rağmen adalet için mücadele eden ve müdahalelere girişen de aynı halk. Bu halk, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin, eşitsizliklerin son bulması için siyasal iktidarın ve politikalarının kazınıp atılması gerektiğini çok iyi biliyor

 

http://www.adaletvesosyalizm.org/asiri-arzudan-saygi-duyulmayan-yargiya-bireysel-basvuru

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1483