Kılıçdaroğlu’na atılan yumruklar bile seçimde bölünen Türkiye’de farklı manalar taşıyabiliyor. Hani seçim sonuçlarını özetleyen şu renkli haritalar var ya. Üç aşağı beş yukarı öncekilerle örtüşen renklerin altında yeni bir farklılaşma olduğu söylendi ve doğrudur: Artık sadece siyasal tercih farklılaşmasından söz etmiyoruz. Estetik, gündelik, duygusal, kültürel vs. vs. açılar da oluşmuş durumda. Hatta yumruksal bir açı bile var.
Doğudaki çağrışımın daha standart olduğu görülüyor. Saldırı kınanır. Diplomasinin gerekleri yerine getirilir. Diplomatik nezaketin altında bir duygu olup olmadığı bilinmez. Aslolan mesaj teati eden taraflar arasındaki mesafedir. Tabii bizim coğrafyamızda dil başka yerlere, örneğin Batı standartlarına göre daha sıcak olacaktır…
“Bizim Türkiye” daha insani olduğundan, hiç kuşkum yok, herkes üzülmüştür. Konunun siyasi boyutu o kadar da önemli değil. Medyaya servis edilen resimlerde görülen, Kemal Bey’in darbe aldığı yerde olası şişliği önlemek için yüzüne madeni para bastırılışı bizim tarafın içini acıtmış olmalıdır. Eminim…
Karşı yakaya gelince; başka bir rüzgarın estiğinden kuşku duyulamaz. Sadece hasmının başına bir terslik gelmesinden hoşnutluk duymakı söz konusu olsa, bu kadarında bir çocuksuluk bile keşfedilebilir. Ama değil. Karşı yakada çocuklara özgü düzlük, çocuksu kötülük değil söz konusu olan. Bundan çok fazlası. Bu bir lümpen sokak tarzıdır. Karşı çetenin reisinin karizması çizilmiştir. Böyle hissedildiğine eminim. Saldırganın daha fazla zarar veremediğine üzülenler bayağı yüksek bir oranda olmalıdır.
Saldırının organize olup olmadığına dair kehanette bulunamam. Adamın ideolojik dağınıklığı ise son derece tipiktir. Bu tip tetikçi veya yumrukçuların sadece duygusal dünyalarında değil, ideolojik olarak da sıyırmış olmaları şaşırtıcı değil. Organize bir iş ise şaşırmam.
Daha önemlisi, siyasetteki akıl yürütmeler ve duygu durumu bence. Tabanın daha ilkel, onu temsil eden siyasetçinin daha rafine olduğu varsayılır genel olarak. AKP dünyasında bu ayrıma rastlayamıyoruz. Hatta tersi doğrudur ve siyasetçi daha edepsiz, yakışıksız, uygunsuz olmalıdır. İddia ettikleri gibi, daha önce temsil edilmeyen kimi şeyleri siyasete taşıdıkları gerçekten doğru. Sorun şu ki, aslında temsil edilmemesi gereken, bozucu, sakil, ahlak dışı yaklaşımlardır taşıdıkları. İlgili kesimin siyaset odalarında “ağbi, herif tam vuramamış, ben olsaydım…” geyiğinin döndüğünü gözümün önüne getirmekte hiç zorlanmıyorum. Kısaca çirkinler…
Kemal Bey’e geçmiş olsun derken, sorunu onun özelinden çıkaralım. Soru şu: Bölünen Türkiye’nin bizim tarafı, bu sakaletin simetriğini üretmekte özgür müdür? Onlar böyle hissediyor ve yapıyorsa, misliyle iade etmek caiz midir?
Ben derim ki, içimizdeki o kızgın çocuğun başını okşayalım, ama sözünüi dinlemeyelim. Haziran Direnişi’ni hatırlayalım. Biz polise kitap okuyan delikanlı, aramızdan biri kendini kaybederse diye terk edilmiş karakolun önünde el ele tutuşup saldırı olasılığını engelleyen genç kızlar, bir aralıkta tek başına kalıp “korkuyorum” diyen başka bir polise “korkacaksın tabii” demekle yetinen direnişçi olmaya devam edelim. Teşbihte hata olmaz. Burada bize ait olan, bölünen ülkemizin en güzel parçasına ait olan bir kültürden söz ediyorum. Yoksa işi abartmayacağımızı ve tepemize yağan kapsülleri iade ederken, mümkünse hedef gözeteceğimizi eklemeye bile gerek yok.