Hükümet ne emeğin gücünü ve ne de temel insan hak ve özgürlüklerini gözetecek kadar demokrattır ne de emeğin gücüne inanmaktadır. Sadece kendi zihniyeti ve inançları etrafında oluşturacağı “yargı” gücünü, kendi gücü için kullanmak üzere Anayasa değişikliği istemektedir.
Anayasa değişikliğinin gündemde olduğu 2007 yılında, yani 6 Ekim 2007 tarihinde “Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği ve 78′liler Türkiye Girişimi” tarafından düzenlenen toplantı sonucunda bazı konular üzerinde tartışma zemini oluşturabilecek “TASLAK ÖNERİ” bile çıkmıştı.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği ve 78′liler Girişiminin ortaklaşa düzenledikleri ‘Nasıl Bir Anayasa İstiyoruz?’ başlıklı toplantısı toplumun çeşitli kesimlerini kişi ya da kurumsal düzeyde temsil eden katılımcıların katkılarıyla gerçekleştirilmişti.
“Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluş Felsefesi ve Rejiminin Temel Kabulleri” ve “Anayasanın Temel Haklar ve Özgürlükler Rejimi Nasıl Olmalı” başlıklı iki oturum halinde düzenlenen bu toplantı sonrasında ulaşılan sonuçlar ve vurgulanan noktaları bazı sorular sorarak özetlemek mümkündür.
Toplantıda öncelikle herkesin vurguladığı ve kabul edilen ilk temel ilke şuydu:
Bir anayasanın öncelikle felsefesinin ve ilkelerinin tartışılması zorunludur.
İkincisi ise; öncelikle Anayasanın yeniden yapılmasındaki “yöntem” çok önemlidir.
Yöntem olarak; toplumsal katılıma ve tartışmalara açık olması ve bu sürecin saydamlığının benimsenmesi zorunludur.
Bu süreçte diğer ülkelerdeki anayasa yapılmasındaki yöntemler dikkate alınarak acele edilmemelidir.
Üç yıl önceydi ve Hükümet yine bu günkü gibi olmasa bile Anayasa değişiklik tasarısı getirmek için çaba gösteriyordu.
Toplantı sonrasında Hükümete yapılacak acil çağrı ile toplumda nasıl bir anayasa istenildiği konusundaki tartışmalar sonuçlanmadan bir Anayasa Taslağının TBMM’ne getirilerek yeni bir anayasa yapılması düşüncesinden hemen vazgeçilmesinin önerilmesine karar verilmişti. En azından iki veya üç yıl geçmeden ve Anayasa üzerinde tartışmalar sonuçlanmadan yeni bir tasarının Meclise getirilmemesinin istenmesi benimsenmişti.
Bu gün, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Hükümet acil bir ihtiyaç içinde ve demokrasi adına hemen Anayasa değişikliği için olağanüstü gayret sarfediyor.
Öncelikle Anayasanın her yerde, herkes için ve her zaman geçerli olan bir metin olarak geleceğe dönük olarak hazırlanması kabul edilmesi gereken ilk ilkelerden biridir.
Temel paradigması devlet değil, insan ve insan onuru olmalıdır. Devlet insan onurunu korumalıdır.
AKP ve Hükümet tarafından getirilmeye çalışılan bu Anayasa taslağı ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Anayasa Mahkemesi ve siyasi partiler üzerinde odaklanmış bir değişiklikten ibarettir.
Anayasa’nın çoğulcu ve çok kültürlü bir yapıya sahip olan Türkiye’de kişilerin farklılıklarını koruyarak, birlikte yaşamalarını sağlayan bir anlayış etrafında şekillendirilmesi gerekirken; sadece Hükümet ve AKP’nin fikriyatına göre biçimlendirilmiştir.
Ülkemizin kamusal zenginliklerini belli bir zümre adına kullanan, emek ve emekçinin haklarına geçit vermeyen, sendika hakkını veriyorum derken grev hakkını öteleyen, neoliberal bir ideolojiyi benimseyen bir anayasa değil, aksine temel haklar, ekonomik ve sosyal haklar konusunda eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa gereklidir.
Daha üzerinden bir yıl bile geçmeden 1 Haziran 2009′da “Neden yeni Bir Anayasa” sorusunu yanıtlamaya çalışan bir çalışma daha kamuoyu ile paylaşılmıştı. DİSK öncülüğünde ve onun sahiplenmesi ile 12 Eylül 2007′de başlayan bu çalışmanın amacı şöyle açıklanmıştı:
“22 Temmuz 2007 milletvekili seçimlerinden sonra kurulan AKP Hükümeti, seçimlerde aldığı güçle hızla anayasa değişikliği hazırlıklarına başlamış, Ancak evrensel hukuk kurallarına göre kimseye kendileri için bir anayasa yapma hakkı verilmemiştir. Anayasalar toplumsal mutabakat metnidir; dolayısıyla, yeni bir anayasa hazırlığında olan hükümet bu mutabakatı gözetmek ve katılımcı bir süreç izlemek zorundadır. Bu nedenle “Yeni Anayasa” bütün toplum kesimlerini kapsayan, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir süreçte hazırlanmalıdır.
Anayasa, evrensel olarak kabul edilmiş insan haklarını ve uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmış bireysel hakları çekincesiz içermelidir. Anayasada sadece demokratik hak ve özgürlükler değil, ekonomik ve sosyal haklar da güvence altına alınmalı, yurttaşların temel ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi devletin anayasal sorumluluğu olmalıdır.
Emeğin kazanımlarını, Türkiye’nin demokratikleşmesini, işyerinde, sendikada, siyasal partilerde, devlet yönetiminde demokrasinin işlerlik kazanmasını; eşitliği, özgürlüğü, toplumun her alanında örgütlenme özgürlüğünü hedefleyen çağdaş ve demokratik yeni bir anayasa öncelikle bizim talebimizdir. Türkiye’nin bunu hak ettiğine inanıyoruz.”
Ancak AKP ve hükümet ne emeğin gücünü ve ne de temel insan hak ve özgürlüklerini gözetecek kadar demokrattır ne de emeğin gücüne inanmaktadır. Sadece kendi zihniyeti ve inançları etrafında oluşturacağı “yargı” gücünü, kendi gücü için kullanmak üzere Anayasa değişikliği istemektedir.
AKP’nin ve Hükümetin Anayasa taslağı kendi görüş ve düşüncelerinin hizmetine verilecek bir yargı hazırlığından ibarettir.