İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal Ergenekon Davası’nı ekranlar önünde şöyle yorumluyordu:
- Oyun bitti!
Doğrusu, bir hukukçu için böyle bir davanın hukuki yorumunu yapmak çok güçtü.
Daha başka ne tür bir açıklama yapılabilirdi ki?
Bilmiyorum, olayı yakından değil, uzaktan izleyenler arasında bile kararı merak edenler var mıydı?
Belki de en çarpıcı olanı Cumhuriyet’in dünkü şu manşetiydi:
“Beş yıl önce verilen karar bugün açıklanıyor.”
Kararlar ve sonuç bir kez özel yetkili mahkemeler, özel hükümler, özel prosedürler sürecine girildikten sonra normal karşılanmalıdır.
İşin özü budur:
Seçimle işbaşına gelmiş olup da sivil darbeyle, yani devletin erkini kullanarak demokrasiyi saf dışı bırakan bir iktidar, kendisine karşı olanları bir torba içinde karıştırarak, özel mahkemelerle ve usul hükümlerini hiçe sayarak, ağır hapis cezalarıyla tasfiye etmiştir.
Durumun siyasi açıklaması vardır, ama hukuki bir açıklamasını bulmak mümkün değildir.
Demokrasilerde özel yetkili mahkemelere yer yoktur.
Demokrasilerde siyasi iktidarın güdümüne girmiş olan yargıya yer yoktur.
Demokrasilerde özel mahkemeler yoktur.
Bütün bu ilkeler çiğnendiği zaman verilen kararlar, nereden sadır olurlarsa olsunlar, hukuki karar niteliğini taşımazlar.
Çünkü bir kararın hukuka uygun olması, onun şeklen kimi yasalara uygunluğuyla tek başına gerçekleşmiş olmaz.
Aynı zamanda referans alınan yasanın da hukukun temel ilkelerine uygun olması gerekir.
Yani her yasal olan hukuka uygundur denemez.
Ve hukukun temel ilkelerinin çiğnendiği, kararların sağlam hukuki gerekçelere dayanmayıp, bazı uydurma bahanelere dayandırıldığı zamanlarda hukuk hukukluğunu kaybeder ve zulme dönüşür.
Hukukun zulme dönüştüğünün en çarpıcı göstergelerinden biri de yargı kararlarının kamu vicdanını sızlatmaya başlamış olmasıdır.
Kamu vicdanını kanattığı için hukukluktan çıkan ve zulüm olan durumun üst yargı makamları da olamaz.
Zulmün temyizi yoktur.
Ergenekon davasının da temyizi falan yoktur.
Tıpkı Balyoz davasının da olmadığı gibi.
Olayın hukuki açıklamasının olamayacağını, ancak siyasi açıklamasının olabileceğini söylemiştik.
Olaya siyasi açıdan bakarsak eğer, şu gerçeği görürüz:
Sağlam gerekçelere dayanmayan bu Ergenekon iddianamesi doğru olsaydı ve böyle bir örgüt, devleti ele geçirmiş olsaydı, ne olacak idi ise aynısı bizatihi bu Ergenekon davasının bugünkü hali ile zaten olmuş ve gerçekleşmiştir.
Bu sonucun elde edilmesine katkıda bulunan savcı, emekli savcı, yargıç, emekli yargıç, hukukçu, profesör, siyasetçi veya gazeteci süsü verilmiş, muhabirlik, muharrirlik ile muhbirliği birbirine karıştıran tüm zevat, yandaşlığını saklamak gereğini bile duymayan medyanın ekranlarında sütunlarında arzı endam eylediler.
Bu davanın kendisi gibi onlar da şaşırtıcı değillerdi.
Onlar gerektiğinde Kenan Evren’i veya benzerlerini desteklemekte de beis görmezlerdi, nitekim görmediler de.
Bunlara bakarak kötümser olmayın, çünkü unutmayın ki bütün bunlar olurken, hapishanelerde yaşamları pahasına direnenler, avukat olarak, hukukçu olarak, sade vatandaş olarak, hukukun zulme dönüştürülmesine karşı çıkanlar da vardı.
Birinciler, toplumun utanç vesileleridir. Sonuncular ise bu dönemin yüz aklarıdırlar.
6 Ağustos 2013 - Cumhuriyet