Başbakan siyaset sözlüğümüzü Arapçadan ve sokak Türkçesinden sözcüklerle zenginleştirmeyi sürdürüyor.
Bunlardan ilkini bildiğinden kuşkuluyum. Zaten bu bir eksiklik de sayılmaz. Fakat ikincisinde, sokak ağzında epeyce idmanlı olduğunda kuşku yok. Hedefe ateş etmeyi biliyor. Ama ne yapalım ki hedef yanlış. Bu nedenle de söz mermileri “bumerang” gibi kendisine dönüyor. Tıpkı şu çapulcu sözünde olduğu gibi…
“Çapul”, yağma, talan demek… Çapulcu da yağmacı, talancı…
Günlük konuşma dilinde, daha doğrusu argoda bu sözcük, değersiz, aşağılık, beş para etmez insan demektir…
Şimdi Başbakan’ın bu sözcükle hedeflediği kitlelerle bu kitlelerin karşısında yer alanlar arasında bir karşılaştırma yapalım…
Kim çapulcu?
Herhangi bir zora başvurmaksızın demokratik haklarını kullanan, kadınlı erkekli, her yaştan barışçıl insanlar mı; sabahın köründe çadır basarak bu insanları gazlayıp çadırlarını yakanlar mı?
Kim çapulcu? Simgeleşen fotoğraftaki kırmızı giysili genç kadın mı, böcek ilaçlar gibi ona burnunun dibinden hedef gözeterek gaz sıkan yaratık mı?
Çapulcu kim? Ankara’da balerin genç kızı öldüresiye döverek kalçasını kıran alçak sürüsü mü, o genç kızımız mı?
Rize’deki kuşatmanın görüntülerini Halk TV’den izlemiş olanlar, olayları güya yatıştırmak için gelen belediye başkanının mütebessim çehresini; çevresindeki saldırgan, şımarık, Madımak canilerini anımsatan güruhu görmüşlerdir…
Kim çapulcu? Bayılan genç kız ve onu ambulansa taşımaya çalışan arkadaşları mı; onları ve ambulansın hareketini engellemek isteyen, hareket ettiğinde de ambulansı tekmeleyen, alçak, ruhsuz, serseriler kalabalığı mı?
Ey Başbakan, kim çapulcu?
Ülkenin yağmalanmasına canları pahasına karşı çıkan milyonlarca yurtsever mi; Taksim Gezi Parkı da içinde olmak üzere kamu zenginliklerini, ortak değerlerimizi çapul olarak görüp yağmalamakta olan bir siyasi iktidar ve bilinçli bilinçsiz yandaşları mı?
Söyleyin bakalım, kimmiş gerçek çapulcu, çapulcular?
Başbakan hizmetten söz ediyor, hangi hizmet?
Yol yapmak, köprü yapmak, tünel yapmak başlı başına hizmet değildir.
İktidarınız süresince kaç tane fabrika kurdunuz?
Polislik ve imamlık dışında kaç işkolu yarattınız?
Kaç işsize iş buldunuz?
Birkaç hafta önce ilk kez gördüğüm güzelim Bitlis kentimizde, AKP’lisi BDP’lisi başta olmak üzere ağız birliği etmişçesine herkes, 2000 işçinin çalıştığı Tekel Fabrikası’nın, o işçilerle birlikte ailelerinin ve tütün ekicisi köylünün, yaklaşık on bin kişinin ekmek kapısı olan Tekel Fabrikası’nın kapatıldığından yakınıyorlardı.
Döneminizde kapısına kilit vurulan ya da özelleştirilip yerli yabancı çapulcuya yağmalattırılan fabrikalarımızdan sadece bir tanesidir bu.
Hangi hizmet?
Siz kimi kandırıyor, nereye kadar kandırmaya devam edebileceğinizi sanıyorsunuz?
Bu haftaki yazı için tasarladığım ilk başlık “Türkiye’yi Bir Akıl Hastası mı Yönetiyor?” olacaktı…
Kuşkusuz ki hakaret amaçlı bir söz değil, bir kaygının dile getirilmesidir bu...
Nitekim son günlerde, Başbakan’ın psikolojik sorunları olabileceğine ilişkin kaygılara, sorulara, köşe yazılarında, hemen her yerde rastlanır oldu…
Akıl hastası, ya da değil…
Çapulcu, ya da neyse ne…
Bir ülkenin yarısını öteki yarısına karşı kışkırtan kişinin ya tedavi altına alınması, ya bu sözleri için suç duyurusunda bulunmak gerekir…
Büyük çapula ortak olanlara söyleyecek sözüm olamaz… Fakat hangi partinin yandaşı, hangi inanıştan olurlarsa olsunlar, herkesin, bütün kurumların ve yurttaşların bu yönde yapması gereken bir şey mutlaka olmalıdır…
Suskunluk, suç ortaklığı demektir…
Kendi payıma ben, bu yazı bir suç duyurusu olarak görülecek olursa, bir TC yurttaşı ve Başbakan’ın hedef gösterdiği öteki yüzde elliden biri olarak mahkemeye gelmeye hazırım…
Hodri meydan, Tayyip Erdoğan!..
8 Haziran 2013 - Cumhuriyet