Demokrasi ve barış

~ 27.03.2013, Aydemir GÜLER ~

BDP Kürt legal parti hareketinin geçmişten bugüne ortaya çıkarttıkları içinde en gelişkin lider kadroya sahip.

Gelişkinlik derken kast ettiğim, bir kere, yaşanan köken kayması. Kürt siyasi hareketi genel olarak sol, devrimci kökenli olmakla birlikte legal alanda daha geniş toplum kesimlerine mal olabilecek temsiliyetler aradı hep. Parti olarak yola çıkarken, yani HEP çıkışında eski DİSK yöneticilerinin önemli bir yer tuttukları hatırlanacaktır. Geniş temsiliyet arayışı, legal alanın zaten varolan, yerleşik kadrolarının çekilmesine yolu açmıştır. Bu yönelim, kişilikler bir yana, burjuva siyasetinden transferler anlamına gelmiştir.

Süreç kadro kaynaklarının burjuva siyasetinden Kürt hareketinin kendi deneyimlerine kaymasını getirdi. Şaka değil otuz yıldan söz ediyoruz!

Önceleri hareketin genelindeki solculuk dozajı legal alanda baskılanırken, bu değişimle birlikte legal alanda sol kadrolaşma kendi dinamiğine sahip hale gelmiştir.

Solculuğun kriterleri vardır.

Örneğin “dün dündür bugün bugündür” Türkiye sağının sloganıdır. Sola gelmez.

Örneğin şu kadar bin yıldır veya şu kadar yüzde doksan bilmem kaç oranında müslüman olunduğu yolundaki laflar sağcılara yakışır, sola gelmez.

Sağın en estetiği bile batı hayranıdır, sol batı düşmanı olmasa bile, ille emperyalizmle arasındaki mesafe üstünden ölçülür.

Sağ kadını metalaştırmak ve aşağılamaktan kaçınmaz. Solda bu, en azından ayıptır...

Kadro kaynaklarını giderek daha solda bulan legal partiler, Kürt sağı tarafından her yetersiz seçim sonucunun ardından şiddetle eleştirildiler. Suçlama hep solculuktu. Sağ legal alanın solculuğunu baskı altına almak istiyordu.

Bugünkü açılımın mantığının bir sağa dönüşü kapsadığına herhalde kimse itiraz etmeyecektir. İlginç olan, bu dönüşün solcu bir kadro eliyle hayata geçirilmektedir.

Şimdi bu kadro, en yetkili ağızlardan kimi argümanlar geliştiriyor. Maksat elbette açılımı tahkim etmek.

Bunlardan bir tanesi barış ve demokrasi arasındaki örtüşmezlikle ilgili.

Teze göre, AKP açılımı barış getirmektedir. Gerçekten de silahların pervasızca çalıştığı periyotlara göre ortada bir çatışmama hali vardır... Bu, herkes için sevindiricidir.

Ancak daha önemlisi, AKP açılımından demokrasi beklenemeyeceğidir. İlk bakışta bu satırların yazarının ve sürekli okurlarının hoşuna bile gidebileceğini sanırsınız... Oysa akıl yürütme devam etmekte ve AKP'den demokratikleşme beklemenin solculukla bağdaşmayacağı vurgusu ile sürmektedir. Hatta “yahu bu barış demokrasi getirmiyor” diyen solcunun tepesine çıkılmakta ve “tabii ki getirmez, sen ne sanıyorsun AKP'yi. AKP demokrasi getirir mi hiç” diye devam edilmektedir. Neredeyse solcu mücadele kaçkınlığından, AKP'ye karşı mücadele etmemekten falan mahkum edilecek!

Bu bir parodi, ama komik değil.

Barış erdemli bir değerse, bunun başka erdemlerle el ele yürümesini beklemekten daha normal ne olabilir! Bir erdem olarak barışın diğer erdemlerle herhangi bir mantık ve varoluş bağlantısı yoksa, bu işte bir sakatlık olmalı...

Bugün Türkiye'de İmralı barışı, gerici AKP'nin yeni düzenini oturtması, gerici Anayasasını geçirme imkanı, bölgede Sünni cephesinin ileri hamlesi gibi yüzkaralarıyla paraleldir. Erdemler nehrin öte yakasında kaldı...

Barış hariç...

Peki, barış, diğer erdemlere göre “hariç” kalabilir mi?

Bu olmaz.

AKP ile barış, malum yayılmacı haritaları Milliyet gazetesinin kapağına taşıdıysa, içerdeki barışa dışarda savaş eşlik edecek demektir.

Diyelim ki, Suriye'de Kürtlere daha fazla olanak sunan taraf gerici muhalifler oldu... Türkiye'deki barış süreci Suriye'de kafa kesen, artık kimyasal silah kullanmaya başlayan, Alevi ve Hıristiyan düşmanı şeriatçı çetelerle stratejik bir ortaklık içine mi girecektir? Böyle bir sakilliğin barışı mı olur!

Barış, başka erdemlerle ters yöne büyüyüp serpilemez. Örneğin bu barış din kardeşliğini esas alacaksa, Cihangir'den çok önceleri Sünnilik dayatmasına direnen kızılbaş geleneği ne olacak? Söz konusu gelenek, bugün Alevi-Bektaşi toplumu olarak varlığını sürdürüyor ve örgütlülüğünü genişletiyor. Bugünkü haliyle Kürt barışı, bu toplumun üstüne çizik atmaya mecburdur. Ya da en fazla “onlar da bizim bir rengimiz” dışlayıcılığı söz konusu olabilir.

En az üç çocuk isteyen, çocuk başına emeklilik süresini kısaltan bir iktidarla barış yapıldığında, kadınların hakları ve eşitliği için nasıl mücadele edilebilir ki? İçte barış, yine içerde, kadınların yabancılaşması demektir.

Yine bu barış, bölgesel/yerel yönetimlerin yetki alanını emekçi hakları, asgari ücret ve emeklilik sistemine doğru yayıp güçlendirecekse, kim ne derse desin, emekçilerin, asgari ücretlilerin, emeklilerin ve artık emekli olamayacakların pozisyonlarını tehlikeye atacaktır.

Hal böyleyse, Kürt legal parti hareketinin önde gelen kadro ve yöneticileri barış ile demokrasi arasındaki yol ayrımını bu kadar hızlı biçimde sineye çekmemelidirler. Zira barışın, kardeşi olduğu ve AKP'nin ise düşmanı olduğu başka erdemlerden kopması, kendisinin de çürümesi anlamına gelir. O zaman, kimsenin, herhangi bir sürecin, solcu kadrolara ihtiyacı kalmayacaktır.

(SolHaber)

Aydemir GÜLER | Tüm Yazıları
Hits: 1488