6 Şubat Çarşamba günü Atakum Belediyesi’nin konuğu olarak Samsun’daydım.
Aynı gün akşamüstü “Avangard Sanat Merkezi”nin küçük salonunda Haluk Çetin’le dinletimizi sunduk.
Salon dediğime bakmayın. İki katlı bir binanın iki bölmeden oluşan, avuç içi oylumundaki bodrum ya da giriş katı, oturma düzeni sağlanarak bir çeşit salona dönüştürülmüş.
Sobalarla ısıtılan Merkez’in kendisi de avuç içinden daha büyük değildi.
Ama orada kocaman bir yürek çarpıyordu…
Çeşitli sanat etkinliklerinin yapıldığı, resimden müziğe sanat dersleri verilen Avangard Sanat Merkezi’nin yaratıcısı, resim öğretmeni Fatih Küçük’ten söz ediyorum.
Fatih Küçük, kent kent dolaşarak genellikle okul duvarları resimliyor ve kazancıyla Kültür Merkezi’ni yaşatıyor…
Onu dinlerken, yaşamdan para pul anlamında hiçbir beklentisi olmadığı gözle görülebilen bu genç adam karşısında hayranlık ve şaşkınlık karışımı duygular hissediyorsunuz.
İzleyicilerimiz genellikle orta yaşlardan, Atatürkçü Düşünce Derneği üye ve yandaşlarıyla Samsunlu şiirseverlerdi…
Karadeniz coğrafyasının tam ortasında, Doğu ve Batı Karadeniz’i birbirine bağlayan bir köprü kent konumundaki Samsun, bu özgün konumun ne ölçüde farkında, bilemem…
Büyükşehir ve Atakum Belediyeleri’nin ciddi çabalarına ve katkılarına karşın, yerleşim ve mimari bakımından kişiliğini pek bulamamış, dağınık bir kent olarak göründü bana…
ADD Başkanı Birol Yelekin’le, bu yıl 19 Mayıs’ta Samsun’da Sanatçılar Girişimi’nin katkısıyla bir etkinlik düzenlenebileceği konusunda görüş birliğine vardık.
Samsun Cumhuriyetimizin gözbebeği kentlerindendir ve eşsiz hatıralarıyla her zaman öyle kalacak…
***
2 Mart akşamı Ankara Halk Tiyatrosu salonundaki dinletimiz, bu tiyatronun kurucusu Erkan Yücel anısınaydı…
Dinletilerimizin pek çoğunda olduğu gibi burada da çoğunluğu aydınlık yüzlü, duygulu, akıllı, yürekli kadınlarımız, genç kızlarımız oluşturuyordu…
Fakat bu yazıda söz edeceğim ikinci kentimiz Niğde olacak…
Aynı günün gecesi, Niğde’den gelen arkadaşlar, ertesi günkü dinletimiz için yaklaşık dört saatlik bir yolculukla bizi bu kentimize ulaştırdılar…
Niğde’ye ilk yolculuğumuzu anlattığım “Niğde’de Işığın ve Gölgenin Mucizesi” başlıklı yazım 3 Temmuz 1996 tarihini taşıyor.
İlk dinletilerimizden biri için gitmiştik.
17 yıl sonra ikinci kez gitmiş oluyoruz…
İlk yolculukta CHP’li Belediye Başkanı Ahmet Oğuz Özmen’in ve ADD’nin konuğuyduk.
Bu kez belediye AKP’li.
Bu dinletimizde ev sahiplerimiz Ulusal Kanal Gönüllüleri ve yine Atatürkçü Düşünce Derneği’ydi.
“Niğde Ulusal Gönüllüleri Kahvaltısı”nda, büyük ve yeni bir otelin herhalde düğünlerin de yapıldığı geniş salonu, iğne atılsa yere düşmeyecek bir yoğunlukta, yüzlerce Ulusal Kanal gönüllüsü ve ilerici, yurtsever izleyicilerle doluydu…
Benim de konuşmacılarından olduğum “Türkiye Çözümünü Arıyor” başlıklı programdan sonra dinletimizi gerçekleştirdik…
“Yurdu Teninde Duymak” adlı kitabımda ilk Niğde yolculuğumuzu anlattığım yazıya göz gezdirdim…
Niğde Üniversitesi’nde yaklaşık on bin öğrencinin öğrenim gördüğünü yazmışım.
Bu sayı şimdi yirmi bin…
Niğde merkezinin o sırada 50 ile 70 bin arasında değiştiğini not ettiğim nüfusu, 2011 sayımına göre bile yine neredeyse bu sayının iki katına yükselmiş.
İlk yazımda, okuma yazma bilenlerin oranının bu nüfusun yüzde doksan dokuzu olduğu yazılı…
Mimarisinden çok etkilendiğim Alaaddin Camisi’ni bu kez görme fırsatım olmadı.
Fakat dikkatimi çeken, ortalamanın çok üstünde bu aydın kentimizde, belki birkaç otel dışında, tek bir yudum alkollü içki içilebilecek bir mekânın bulunmayışıydı.
Bu türlü mekânlar kent dışına sürülmüş…
1990’larda yapımı başlatılıp durdurulan Kültür Merkezi ne durumda?
Niğde’de sinema, tiyatro, halk kitaplıkları, gerçek anlamda kitapevleri var mı?
İki kentimizden de ülkemizin büyük birikimlerini, fakat aşılması gereken engellerin de büyüklüğünü görerek ayrıldım…
9 Mart 2013 - Cumhuriyet