Yanlışlar zincirinde: Yetkisiz AKP, etkisiz CHP

Hatırlanacağı üzere, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, öncesinde yapılan tartışmalara ve itirazlara rağmen, başta iktidar partisi olmak üzere, dört partinin ortak rızasıyla kuruldu ve çalışmalara başladı. İtiraz, yetki sorununa ilişkindi. Buna göre, yeni anayasa, -TBMM’ye paralel çalışacak- yeni bir meclis tarafından hazırlanmalı; TBMM ise, yasal düzenlemelerle yeni anayasaya giden yolu açmalı idi…

Fakat bu görevi TBMM üstlendi ve buna itiraz eden de olmadı.  Bunda, dört partinin rızası ve eşit temsili belirleyici oldu…

 

Sürece darbe

Komisyon üzerinde dış baskı ve zorlamalar, Hükümet’ten geldi. Önce süre, sonra içerik yönünden baskısını yoğunlaştıran Hükümet, sonunda meydan okudu: “Mart 2013 sonuna kadar bitirilmez ise, kendi tasarımızla yolumuza devam ederiz ve referanduma başvururuz”

Hükümet başkanı ve bakanların buna yetkisi var mı? “Anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılımı”nı düzenleyen madde 175, hükümete yer vermiş değil. Madde 8’e göre, “Yürütme yetkisi ve görevi, … Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir”.

Bu anayasal düzenleme karşısında, Başbakan ve hükümetin Anayasa çalışması için sahaya inmesi,  Anayasa’ya,  ahde vefa ve egemenlik ilkelerine aykırı olduğu kadar, toplumsal barışı zedeleyici ve iç çatışmayı tahrik edici tehlikelerle yüklü.

 

Yanlışlar zinciri…

 

Hükümet cephesi: - 2007 değişikliği, iktidarın daha da arttırılması için gerekçe olarak kullanılamaz. Değişiklikte doğru olan, TBMM’nin seçim süresinin 5 yıldan 4 yıla indirilmesi. Cumhurbaşkanı’nın TBMM yerine halk tarafından seçilmesine ilişkin değişikliğin inandırıcı bir gerekçesi yok. 

- Yeni anayasada daha fazla iktidara değil, daha çok özgürlük, demokrasi ve hukuka ihtiyaç var.

- İçtihat birliği gibi gerekçelerle adlî-idarî yargı ayrılığına son verilmesi, yanlış.

- Anayasa yapımında, ülkemizi Mısır ve Libya ile karşılaştırarak süre baskısı yapmak yanlış. Yapılacaksa, İsviçre ve Finlandiya ile karşılaştırılmalı.

Muhalefet cephesi: Sol ve sosyal sosyal demokrat söylemine koşut olarak Türkiye’nin temel sorunları üzerine AKP önerilerinin ilerisine geçmesi beklenen CHP, tam tersi bir görünüm sergiledi. Bunun en belirgin örneği, yurttaşlık ve kimlik konusundaki kısır döngüsü.

Yanlış olan, Anayasa md. 66’daki düzenleme ve bunu CHP’nin yorum tarzı. Neden?  Çünkü,  anayasal olarak ülkenin adı, “Türkiye”,  devletin adı, “Türkiye Devleti”/”Türkiye Cumhuriyeti” ise, insan topluluğunun adı ne olabilir?

Madde 3’teki, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” Kaydındaki “Türkiye”, devlet ve ülke için olduğu kadar millet için de geçerlidir: “Türkiye Devleti” ve “Türkiye ülkesi” deyimleri, mantık ve dilbilgisi olarak ancak “Türkiye milleti” ile tamamlanabilir. (Kaldı ki, bu kavram 1924 Anayasası’nda “Türkiye halkı” olarak açıkça yer almıştır.)

Değişmez maddelerde “Türk devleti” kavramı yok. Bu nedenle, yapılması gereken ilk iş, Başlangıç,  md. 66 ve md.104’teki “Türk devleti” deyimlerini “Türkiye Devleti” şeklinde düzeltmek. Bu düzeltmeler yapılırsa, yurttaşlık için, “Türkiyeli”, “Türkiye yurttaşı”, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı” denmesi doğal; yurttaşlar topluluğunu ifade için ise, “Türkiye halkı”.

Bunları görmezlikten gelip, kişisel eğilimlere “bilimsellik kılıfı” geçirmeye çalışmak, Anayasa’nın temel dayanağını oluşturması gereken “insan haklarından uzaklaşmak” demek olup şuna benzer:

AKP, Alevîliği tanımamak için konuyu çarpıtıcı gerekçeler üretiyor; aslında tanımadığı, din özgürlüğü. Çünkü, Sünnîlik hakimiyetinin geçerli olmasını istiyor…

Bazı CHP’liler, Türk hâkimiyetinin sürmesini arzu edebilir; bu anlaşılır bir şey. Ama bunu, siyaset bilimi ve anayasa hukuku verilerini çarpıtarak yapmaya hak ve yetkileri yok.

CHP, insan hakları ve demokraside “yanlışlar zinciri”ne dolanmasaydı eğer, AKP, zincirin halkalarını bu denli uzatamazdı…

(Birgün)

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2509