Pazartesi yazımı, Ortadoğu’da resmin ne kadar hızla değişebileceğini vurgulamak için “kaleydoskopun” bir kez daha döndüğüne işaret ederek bitirmiştim.
Bu kez örneğimiz Mısır’da Müslüman Kardeşler’den devlet başkanı seçilen Mursi. Adam, salı günü IMF ile, ABD, AB, Suudi Arabistan, Katar destekli 14.5 milyar dolarlık bir yardım fonunun, 4.5 milyarlık kısmı için anlaştı; çarşamba günü Ortadoğu’da, Gazze’de, ateşkes sağlayarak büyük bir diplomatik zafere imza attı, Obama ve Clinton’un övgülerini aldı; cuma günü ise ülkesinde liberal, laik, demokratik muhalefet tarafından ‘Murselini’ (Mussolini’ye göndermeyle), ‘Firavun’ olmakla, “Emperyal Devlet Başkanlığı” oluşturmakla suçlanıyordu.
Peki ne oldu? Mursi’nin, perşembe günü devlet radyosundan milliyetçi müzik eşliğinde defalarca okunan (size bir şeyler anımsatmıyor mu?) bildirisinde başsavcı görevinden alındığı; eski rejimin görevlilerine, devrimde ölenlere ilişkin yargılamaların tekrarlanacağı, devrimde yaralananların emeklilik maaşlarının artırılacağı, kapsamının genişletileceği, devlet başkanının göreve geldiğinden bu yana aldığı, yeni anayasa oylanarak kabul edilene kadar alacağı kararlara hiçbir yasal ya da başka merci tarafından itiraz edilemeyeceği, kurucu meclisin kapatılamayacağı, görev süresinin iki ay daha uzatıldığı; başkanın ‘25 Ocak Devrimi’ni, ulusun yaşamını, ulusal birliği, ulusun güvenliğini tehdit eden, devletin kurumlarının işleyişini aksatan her şeye karşı gereken her önlemi alacağı açıklanıyordu.
O gün başkanın önemli bir açıklama yapacağı söylentisi yayılmaya başlamış. Liberal, demokratik, laik, sol muhalefet, dört gündür sürmekte olan protesto gösterilerini düşünerek başkanın ekonomik, demokratik taleplere yönelik bir açıklama yapmasını bekliyormuş. Bu açıklama şok yaratmış.
Bu açıklamaya tepki vermek için Tahrir Meydanı’na koşanlardan Fatma Musalla adında bir genç kadın “Devrimi korumak için her şeyi yapacağım, ne anlama geliyor. Ne yani biz ona hesap sormayacak mıyız? 85 milyon Mısır vatandaşının fikri sayılmıyor mu” diyormuş.
Bu durum, bizim 10 yıldır kendi deneyimimizden artık çok iyi öğrenmiş olduğumuz bir taktiğin, “pasif devrim manevrasının” klasik bir örneğini oluşturuyor.
İktidara doğru bir hamle daha yapmak istiyorsunuz. Ancak atacağınız adımın toplumun büyük çoğunluğunun tepkisine takılacağını biliyorsunuz. O zaman, sizin karşınızda olanları bölmeniz, bir kısmını yanınıza çekmeniz ya da tepkisiz kılmanız gerekiyor. Bunun için toplumun tümünün kabul edebileceği kimi talepleri, daha sonrasını düşünerek, mümkün olduğunca muğlak ifadelerle tanımlayan bir teklif hazırlar, atacağınız adımı o paketin içine gizler, ortadakilerin, kafası karışıkların, “yetmez ama hiç olmazsa bu..” demelerini kolaylaştırırsınız.
Müslüman Kardeşler de böyle yapıyor. Halk, “devrime” katılanlar, eski rejimin temsilcilerinin yargılamalardan ucuz kurtulduğunu düşünüyor. Ekonomik koşullar giderek ağırlaşıyor. Beklenen demokratikleşme adımlarının yeterince hızlı atılmadığı düşünülüyor. Mursi’nin açıklaması bu taleplere cevap veriyor, ama atılacak adımları “demokrasiden” değil, Müslüman Kardeşler’in iktidarının kurulmasından yana hızlandırıyor. Örneğin Mursi kurucu meclisten MK dışındakilerin hepsinin istifa ettiği gerçeğini görmüyor, polis şiddetine ilişkin yeniden yargılamaları bile 11 Şubat 2011 sonrasını kapsamayacak biçimde ifade ediyor. Bu sırada Mursi kendini, gerektiğinde verdiklerini kolaylıkla alabilecek yetkilerle donatıyor.
Egyp Intependent’te yazan Heşam Sallam, Mursi’nin bu adımının arkasındaki etkenleri açıklarken “ABD desteğine güveniyor. Müslüman Kardeşler grubunun yasallığına ilişkin artmakta olan kuşkulara karşı önlem almak, siyasal İslamın egemenliğindeki kurucu meclise anayasayı yapabilmesi için gereken süreyi sağlamak istiyor”... Tabii bir de “IMF ile yapılan anlaşma gereği gündeme gelecek, tepki çekmesi kaçınılmaz uygulamalar var. Bu tepkilere karşı devleti daha güçlendirmek, merkezileştirmek” gerekiyor. Financial Times’a konuşan bir Batılı işadamı da “Ben ekonomik açıdan bakıyorum ve (Mursi’nin aldığı) önlemleri destekliyorum” diyormuş.
28 Kasım 2012 - Cumhuriyet