Rus faktörü

~ 24.10.2012, Aydemir GÜLER ~

Rusya'nın devlet ve siyaset geleneğinin ortaya çıkarttığı yapıları ve yeteneği ciddiye almakta yarar var. Erdoğan ve arkadaşlarının birkaç kat daha fazla ciddiye almalarında çok yarar var.

Hatta şöyle diyelim: AKP dış politikada Rusya'yı “abartma yanlışı”nı, küçümsediğinde düşeceği yanlışa kesinlikle tercih etmeli.

Geçenlerde Yılmaz Özdil “Aman diim usta!” diye uyardı Erdoğan'ı. İki liderin kişisel kariyerlerini karşılaştırıyordu yazar. Hayli çarpıcı olsa da bu tür bir karşılaştırma yeterince sağlam temellere oturamayacaktır. Zira Erdoğan ile Putin iki farklı sürecin temsilcileri olarak önem taşırlar; bireysellikleri doğal olarak sınırlı anlama sahiptir.

Örneğin eğer Gorbaçov'la Putin arasına sıkışan “sarhoş” Yeltsin'in iktidar dönemi 1999'da son bulmasaydı, Putin'in kişisel kariyeri de işe yaramaz, söz konusu devlet ve siyaset geleneğinden geriye muhtemelen pek bir şey kalmazdı. Rusya'yı dünya kapitalizmine eklemlemek uğruna her alanda büyük bir tasfiye yaşandı 90'lı yıllarda. Bu tasfiyeye karşı bizzat egemen güçlerin, yani pek genç Rus burjuvazisinin ve geleneksel bürokrasinin içinden bir direnç çıktığını gördük. Putin'de temsilcisini bulan bu direnç, ülkeyi emperyalist sisteme bir güç odağı olarak katabilmeyi amaçlıyordu. Belli ölçülerde bunun sağlandığını ve eski yapıların rehabilite edildiğini söyleyebiliriz.

Putin'in Rusya'da iktidara gelmesinden üç yıl sonra bizde de AKP seçim kazandı. Türk usulü tasfiyeciler alkol kullanmıyorlardı ama tarihsel fonksiyonları Yeltsin'inkine çok benziyordu. AKP Kurtuluş Savaşı ve Soğuk Savaş Türkiye'sini yok edecekti. Türkiye emperyalist-kapitalist sisteme yeni çağın karakterine uygun yollardan entegre edilecekse, sırtından KİT'leri, aksak topal giden kamusal sağlık sistemini, sosyal güvenliği, laik eğitimi, piyasaya karşı korunan alanları, hatta kendine ait bir alan tutmaya meraklı TSK'yı ve kemalizmi atmalıydı. Bunlar beraberlerinde Türkiye'nin de hafife alınmaması gereken devlet ve siyaset geleneklerinden çok şey götürdüler.

Emperyalist-kapitalist sistemin karmaşık bağımlılık ilişkilerinden azade olmayan bir ülkedir Rusya. Ama sistemin içinde belirli bir özerklik alanı inşa edilmiştir. İçinde bulunduğumuz evrede dünya siyasetine damga vuran çatışmalardan birinin konusu, söz konusu alanın emperyalizm tarafından kuşatılması ve özerkliğin ilga edilmesi çabalarından oluşuyor.

Erdoğan Türkiye'si ise eski dönemlerin ortaya çıkarttığı özerklik alanının fiilen, hukuken, ideolojik olarak, siyasi olarak sıfırlanmasıdır. Bunun yeni, küresel, çağdaş türünden sıfatlarla kitlelere yutturulması mümkün olmayacağı için, dışarda yeni-Osmanlı demagojisine sarılması, içerde de dinsel bir giysiye büründürülmesi zorunluydu.

Rusya emperyalizme karşı mücadele etmek ile emperyalizmle pazarlık etmek arasında gidip gelmeye, kararsız kalmaya mahkumdur. Sınıf karakteri gereği... Ancak Putin iktidarında çöküp tasfiye olması önlenen ve rehabilite edilen devlet geleneğinin bazı özelliklerinden kuşku duymanın da yeri yok.

Örneğin Arap yangınının Suriye'yi kavurduğunda İran'a sıçrayacağını, sonra kuzeye döneceğini anlamak için allame olmak gerekmiyor. Uzlaşmacı “burjuva Rusya” bunu iyi bilir.

ABD'nin Ortadoğu'da çıkarttığı gürültü Rusya'nın geliştirdiği önlemleri örtebiliyor. Son olarak Gürcistan seçimleriyle Karadeniz-Kafkas hattındaki “renkli (karşı-)devrim” dalgası durdurulmuş oldu. Rusya nüfuz alanını Ermenistan'dan Orta Asya'ya, Kuzey Balkanlarda Transdinyester'e kadar tahkim ediyor.

Erdoğan ve arkadaşları bir dönem, Suriye yöneticilerini, özelleştirmelerin dünyadaki izolasyonu kırmak için zorunlu ve iyi bir başlangıç olduğuna ikna etmişlerdi. Benzer biçimde Rusya'yı uyumlu davrandığında Ortadoğu pastasından irice bir dilim alabileceğine ikna etmeyi düşünmüş olabilirler. Bunun gerçekçi olmadığı, hatta basbayağı densizlik olduğu açıktır.

İkna olmamış bir Rusya, AKP'yi tereddüde sevkedecek bir ağırlık demektir. Böyle bir ağırlığın, kesinlikle İran'la ve belki Çin'le beraber hesap edildiğini bir düşünsenize. Öyle ki, emperyalist sistemin iki odağından AB'nin de böyle bir güç dengesine kayıtsız kalmaması olasıdır.

Suriye'de çok acelesi olan Türkiye enerji musluğunu bu kuzeyli ve doğulu komşularının elinden almak için son derece cılız ve hayalci bir deneme tasarlamıştı. Kürdistan petrolü Akdeniz'e taşınacak ve bu arada Türkiye'nin de ihtiyacını kolaylayacaktı. Oysa Suriye'deki savaş hali ve tıkanma bu adımı boşa düşürdü.

AKP Suriye cephesinde nefeslenmek ve top çevirmeye yönelmek durumunda kaldı. Hiç kuşkusuz, Ortadoğu'da emperyalist yapılanmanın Şam'da duvara çarpmasını ne Ankara ne Washington ne Tel Aviv hemencecik sineye çekmeyecekler. Zira ötekiler bir yana, bunun AKP'yi dağıtacağı bile söylenebilir.

AKP Rusya'yı ciddiye almaktan ne anlayabilir peki?

Herhalde şimdiye kadar Batının Türkiye'ye yaptığını, Batı'ya yapmayı. Yani emperyalistleri Rusya'yla doğrudan karşı karşıya getirmeyi.

AKP bu kumar masasından kalkamaz. Kalkarsa bacakları tutmaz.

(SolHaber)

Aydemir GÜLER | Tüm Yazıları
Hits: 1504