Bu sözler Alman radyo-tv yayıncısı Klaus Liebe’ye aittir. Bakın Klaus Liebe Atatürk’ü nasıl anlatıyor:
Atatürk, ulusal egemenlik ilkesine dayalı bir cumhuriyet kurarken Batı anlayışına, aydınlanma ürünü Batı demokrasisine göre devlet işlerinde dinin yerinin olmadığını düşünüyordu. Batı modeline göre halk egemen olurken din kamusal alanının dışına çıkarılıyordu. Bu tabii ki dinin siyasal erkini kaybetmesine, bu nedenle baskıcı İslamcıların, Atatürk’ün İslamı yok etmek ve Türkiye dışına çıkarmak isteyen din düşmanı olarak algılamalarına ve kendine düşmanca tavır takınmalarına neden oldu.
Aydınlanma süreci Batı’da yüzyıllar sürerken Atatürk’ün işi elbette zordu. Çabuk yapılan reformlar İslamın demokrasiyi yeteri kadar kullanamamasına sebep oldu. Bu reformlarla Atatürk’ün devleti, dinin yerine koyma istediğini sandılar. Oysa İslamcıların korkmaması gerekirdi. Çünkü hiçbir devlet din yerine başka bir şey koyamaz.
Atatürk’ün sahneye çıkması emperyalizm karşıtıdır. Çağdaş Türkiye’yi emperyalizme karşı olmadan kuramazdı. Atatürk emperyalist güçlere, Türkiye’nin hâlâ benlik duygusuna sahip olduğunu, savaş büyük zarar vermiş olsa da Türk halkının hâlâ bir ulus olduğunu ve varlığını sürdürmeye devam ettiğini göstermiştir. Bu da üçüncü dünya ülkeleri için bir model olmuştur. Atatürk bu konuda “Kendine güvenmeyen ya da kendini yenilmiş sayan uluslar zaten yok olmuşlardır!” diyerek emperyalizme karşı durmada kararlı olmak gerektiğini ortaya koymuştur.
Batılı bir düşünürün görüşü böyle. Şu anda Atatürk Türkiyesi’nde yaşanan olağanüstü olaylar bizi yeni bir Kurtuluş Savaşı’na sürüklüyor. Çünkü emperyalist ülkeler kendi çıkarları için İslam ülkeleri üzerinde oyununu oynarken 26 Ağustos’ta büyük taarruz emrini veren Atatürk’ün beyinlerden, ulus genlerinden silinmesini istiyor. Çünkü yok etmek istedikleri Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye ulusunun yaratılmasını sağlayan Atatürk’ün bize sağladığı direnç iradesidir. Yeni bir yıkılış senaryosunda onun mirası olan emperyalizme karşı refleksler yok edilmeli ki artık bu ulus ebediyyen büyük ulus olmaktan çıksın; parçalansın, gerekirse yok olsun. Yok olmasa bile Batı’nın kuklası olsun.
Batı, baskıcı İslamcı kesime bu rolü vermiş durumda. Kendi ülkelerinde dini ayrı bir yere koymuş ve devletin yerine ikame edilmeyeceğini kesin kurallara bağlamış ama İslam ülkelerinde, başta Türkiye olmak üzere İslamın devletin yerine geçmesine çalışmaktan geri kalmamakta ve kendi çıkarı uğruna bir dünya savaşına sebep olacak kadar tehlikeli oyunlar oynamaktadır. Rus edebiyatçı Radi Fiş’e göre Batı, İslamı hem politik amaçlar için kullanıyor hem de İslama karşı savaşıyor.
Batı düşünürleri Atatürk’ü bir armağan olarak görürken bizim demokrasi havarilerimiz Kemalistler(!) deyip ayrı bir sınıf oluşturarak tarihin armağanı olan Atatürk’le alay etmektedirler. Bunlar vicdanlarını cüzdanlarıyla karıştırıyorlar. Oysa her vicdanlı insan Atatük’ün ve onun arkadaşlarının yaptıklarına karşı vefalı olmalı, namuslu ve bağımsız bir ulus olmayı onlara borçlu olduğumuzu idrak etmelidir.
Vicdansız ve nankör insanların çoğunluk olduğu bir ulusun yaşayamayacağı da unutulmamalıdır.
Tükettirerek, borçlandırarak, enerjiye bağımlı hale getirerek, gelişmemize engel koyarak istediği zaman sırtımızı sıvazlayan, çak yapan, sinirlendiği zaman da sert yapan bu Batı’ya güvenerek demokrasi kahramanı olamayız. Parçalanacak bir Türkiye’de önce kendi uluslarının kahramanları ile dalga geçenlerin tasfiye edileceğini de aklımızdan çıkarmayalım.
Son söz Edmund Burke’den:
“Kötülüğün zaferi için gereken tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamalarıdır.”
Not:
Atatürk’ü Batı’nın gözünden görmek istiyorsanız, Özer Ozankaya’nın “Dünya Düşünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyeti” kitabını, demir ağların nasıl örüldüğünü görmek istiyorsanız Ümir Sarıaslan’ın “Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine” adlı kitaplarını okumanızı tavsiye ederim.
(Cumhuriyet)