Günümüz Türkiye’sinin en yakıcı, çözümü en güç görünen sorununun “Kürt sorunu” olduğu herhalde söylenebilir.
Siyasal iktidarlar değişse de sorun güncelliğini, çözümsüzlüğünü koruyor.
***
Kürt sorununu Türk sorunundan ayıramayız.
Başka bir deyişle, Türkiye içinde Kürtlük kavramının öne çıkarılması Türklük kavramının da tanımlanmasını gerektiriyor.
Bu ise bana göre çok güç değil.
Ulus devletler bağlamında bir ulus devlete ait olmanın önkoşulu etnik köken olmadığına göre, anadili Türkiye Türkçesi olsun ya da olmasın, bu dili sonradan öğrenmiş ya da öğrenmemiş olsun, kendini Türk olarak duyumsayan herkes Türk, benim daha çok benimsediğim bir adlandırmayla Türkiye Türk’üdür.
Türk sözünden tedirginlik duyan varsa, aynı şeyi Türkçe sözü için de duyması kaçınılmaz olur…
Türkçe ya da Türkiye Türkçesi bu coğrafyada bin yıldan fazla bir süredir büyük çoğunluğun konuştuğu, ulusu birleştiren, ulus yapan ortak dildir.
Bu dil 20. yüzyılda çağdaş bir edebiyat ve bilim dili olmayı da başarmıştır.
Dünya bu coğrafyada, bugün Türkiye sınırları içinde yaşayan insanları Türk diye adlandıra gelmiştir.
19. yüzyıl Osmanlı devrimcilerinin ilk kuşağı, hangi etnik kökene ait olurlarsa olsunlar kendilerini “Genç Osmanlılar” diye adlandırırken Batı onlara “Genç Türkler” dedi.
Türklüğün, Türkiye Türklüğünün ne olup ne olmadığının bilimsel bir irdeleme amacıyla değil de yadsımacı bir anlayışla tartışma masasına yatırılması, eğer derin bir bilgisizlik sonucu değilse ve bunu yapanlar Türklerin kendileriyse, insanın kendi ulusuna ihanet etmesinden başka bir anlam taşımaz.
***
Ben Türkiye içinde Kürtlük kavramına da yukarıdaki anlayışımla tutarlı kalarak, yani etnik aidiyet kavramıyla bağımlı olmayarak, Türkiye Kürtlüğü olarak bakıyorum.
Kürt kökenli Türkiye yurttaşını da salt etnik aidiyetiyle tanımlamak, ırkçı bir anlayıştır ve bütün ırkçılıklar gibi yanlış, sakat, ayrımcı, kan dökücüdür.
Kürt asıllı bir Türkiye yurttaşının kendini Türkiye Türk’ü olarak hissetmemesi için herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Bunun sayısız örneklerini vermeye bu yazının sınırları yetmez ve gerek de duymuyorum.
Kürt kökenli, sayısız devlet adamı, işadamı, şair, yazar, sanatçı, dün olduğu gibi bugün de gözler önündedir.
Kimse onları Kürt kökenlidir diye ikinci sınıf yurttaş olarak görmez, görmemiştir.
Osmanlı’dan beri, sürüp gelen gelenek budur.
Türkiye’nin, Türkiye Türklüğünün mayasında ırkçılık yoktur.
Kendini bir Türkiye Türk’ü değil de Türkiye Kürt’ü olarak hisseden bir Türkiye yurttaşının önünde de etnik aidiyet gibi ulus devletler öncesine ait bir kavramı öne çıkararak bölücü olmamak, “ulus yıkıcılığı” yapmamak koşuluyla, bugün artık herhangi bir engel bulunmamaktadır.
O da, herhangi bir Türkiye yurttaşı gibi, ait olduğu ya da ait olduğunu düşündüğü etnik kökenin kültürel, geleneksel değerlerini yaşayıp geliştirmek özgürlüğüne ve olanaklarına tam olarak sahiptir ve bu alanda var olabilecek bütün engellerin de kaldırılması gerekir…
***
Türkiye Türklüğü bence ulusu birleştiren gerçekçi bir kavramdır.
Irkçılıkla ilgisi yoktur.
Sadece Türk dediğimiz zaman da kastettiğimiz, kastedilmesi gereken budur.
Ulusu birleştiren dil ise bunu tarihsel süreçler içinde, denebilirse eğer bileğinin hakkıyla kazanmış, ulusal bir dil olarak evrenselleşmiş Türkçe ya da Türkiye Türkçesidir…
Aynı ulus içinde ikinci bir ulusal dil zorlaması, eşyanın doğasına aykırı, bilim dışı, sonuçta da ulusun bölünüp parçalanmasına yol açarak emperyalizm dışında kimsenin işine yaramayacak bir dayatmadır.
ABD emperyalizminin Türkiye coğrafyasında istediği, hedeflediği ve şu andaki siyasal iktidar eliyle gerçekleştirmeye çalıştığı amaç da tam olarak budur…
(Cumhuriyet)