Devlet, sanatçısını pozitif yükümlülüğü gereği korur. Bizde ise sanatçı korunmaz. Yarattığı sanat eseri heykele “ucube” denir ve yık emri verilir. Bu “ileri demokrasi”nin gereğidir(!)
Sanat kelimesi Arapçada, iş yapma anlamındaki “sunu” kökünden alınmıştır ve bir işi vücuda getirmek ve bir maddeye zihinde tasarlanan şekil ve sureti vermek anlamına gelir.
Sunu kelimesi ayrıca güzellik ve hayran olunacak bir kudret eseri anlamı taşıdığından, tabiatın bir ürünü olarak da anlamlandırılmış ancak, tabiatta kendi kendine vücut bulamayıp insanın akıl ve zekasını kullanarak, eliyle yaptığı işlere “sanat” denilmiştir. (Esra Atalay. Sanat Özgürlüğü Temel Hakkının Hukuki Niteliği. Dokuz Eylül Ünv. H.F. Dergisi İzmir 2004, Cilt 6 sayı 1. s 44. Aktaran Abbas Kılıç.İfade özgürlüğüne sanatsal çizgiden bir bakış.)
Resim, çizgi, karikatür, resim gibi tüm güzel sanat eserleri yaşamımızın parçasıdırlar. Bu gün “ucube” olarak adlandırılan heykel, aslında sanat eseridir. Kendi kendine vücut bulmamıştır. İnsanın aklını, zekasını ve kültürel birikimini kullanarak eliyle yaptığı sanattır.
Nasıl olmuştur da sanat hürriyeti hak olarak kabul edilmiştir?
Birinci kuşak haklar, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi“nin 2-21 inci maddeleri arasında yer alan “kişi hakları” ve “siyasal haklar”dan oluşur. Bu haklar bireyler için, devletin müdahalesinin yasaklandığı bir alanın güvence altına alınmasını sağlayan haklardır.
Yaşam hakkı, düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, kişi dokunulmazlığı, konut dokunulmazlığı gibi “kişisel haklar” ile, başta seçme ve seçilme hakkı ile örgütlenme hakkı olmak üzere “siyasal haklar” birinci kuşağı oluşturan temel insan haklarıdır.
İkinci kuşak “insan hakları” ise, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin 22-27′inci maddelerini oluşturan “sosyal-ekonomik haklar” ve “kültürel haklar” dan oluşmaktadır. Sosyal güvenlik, adil ücret, asgari ücret, sağlık, çalışma, sendikal, toplu pazarlık ve sözleşme ile grev gibi haklar, “sosyal-ekonomik haklar”ı , “bilim ve sanatı öğrenme hakkı” ile “eğitim hakkı” gibi haklar ise “kültürel haklar”ı oluşturmaktadır.
O halde sanat, ikinci kuşak haklar arasında kişiler için sanatı öğrenme hakkı olarak, kültürel bir hak olarak tanınmıştır.
Birleşmiş Milletler Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 19. Maddesine göre, herkes, kimse karışmaksızın istediği düşünceyi savunma hakkına sahiptir.
Herkesin düşündüklerini anlatım özgürlüğü vardır.Bu hak herkesin, hiçbir sınır tanımaksızın, her çeşit bilgiyi ve düşünü, sözlü, yazılı ya da basılı biçimde, sanat eserleri biçiminde ya da kendi seçeceği herhangi bir başka biçimde araştırma, edinme ve iletme özgürlüğünü de içerir.
AİHS 10. Maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü artık herkes tarafından bilinmektedir ki, herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir.
“1989′dan bu yana BİR ÇOK SES – TEK BİR DÜNYA” başlığı verilen MacBride Raporu 1980′de ” İletişim ve Toplum – Bu gün ve Yarın” adıyla yayınlanmıştır. Bu eser UNESCO’nun isteği üzerine özel bir Uluslararası Komisyon tarafından hazırlanmıştır.
“Üçüncü MacBride Yuvarlak Masa Toplantısı” 21 Haziran 1991′de İstanbul’da Tarabya Otelinde yapıldı. Bu toplantı sonunda bir “bildiri” yayınlandı.
Yayınlanan bildiride; kültürel ürünlere değinilen bölümde; Bu durumda yapılması gereken şey şiddet içermeyen diyaloga ve uzlaşmalara dayalı yeni bir demokrasi sanatını, barışçı bir kültür anlayışı içinde geliştirmektir. Bunun için de kültürel ürünlerin savaşa, saldırıya ve şiddete yönelik olmayan bir biçimde yapımını sağlamak gerekir” denilmiştir.
Bizim ülkemizin kültür anlayışı ise; kültürel ürünlere karşı savaş açmak, şiddetle yıkımını sağlamaktır.
Kitle İletişim Politikaları hakkında 7. Avrupa Bakanlar Konferansı’na katılan Devlet Bakanları (Kiev, 10-11 Mart, 2005) insanlığın ortak mirası olan kültürel çeşitliliğin tanınması, korunması ve geliştirilmesi hususunda mutabık kalmışlardır.
Yol haritasında ise, kültürel içerik ve sanatsal ifade tarzlarının çeşitliliğinin korunması hakkında uluslararası bir sözleşme zemini oluşturulmasına çaba gösterilmesi benimsenmiştir.
Devletler, kültürel içeriklerin ve sanatsal ifade tarzlarının çeşitliliğinin korunması hakkında uluslararası bir sözleşmenin kabul edilmesi perspektifiyle UNESCO’da yürütülen çalışmaları desteklendiğini açıklamışlardır.
Ülkemizde ise ilk kez, 1961 Anayasası’nın “Bilim ve Sanat Hürriyeti” başlıklı 21. Maddesinde “sosyal devlette sanat” kavramı yer almıştır.
21 madde ile “herkesin bilim ve sanatı serbestçe öğrenme, öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğu” düzenlenmiştir.
1982 Anayasası’nın devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen 5. maddesi devlete “…insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartlan hazırlamaya çalışma” görevi yüklemiştir.
Anayasanın 26 ıncı maddesinde yer alan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ise şöyle yer alır: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yolla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” denilmektedir.
Anayasa’nın 27. maddesi ise “Bilim ve Sanat Hürriyeti” başlığını taşımakta olup, herkesin, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğuna dair bir düzenleme içermektedir.
Kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı toplumlarda özgürlükler korunur. Bu özgürlüklerin korunduğu toplumlarda,kişiler toplumun yerleşik değer yargılarına aykırı da olsa kendi farklılıklarını rahatça herhangi bir baskı ya da kısıtlamaya maruz kalmadan ortaya koyabilmelidirler ve açıklayabilmelidirler. (Kılıç, Abbas. Age)
Sanatçılar “uyum göstermeme hakkını” kullanırken devletin koruması altındadır. Bizde tam tersidir. Devlet, sanatçısını pozitif yükümlülüğü gereği korur. Bizde ise sanatçı korunmaz. Yarattığı sanat eseri heykele “ucube” denir ve yık emri verilir. Bu “ileri demokrasi”nin gereğidir(!) (Fİ/EÖ)
(Bianet 17.01.2011)