Kişisel bir anımla başlayayım.
1971 güzünün bağbozumu aylarından birinde olmalı.
Lozan (Lausanne) Gölü çevresindeki dağ yamaçlarından birindeki bağlarda, üzüm taşıyıcısı olarak çalışıyorum…
Sırtımda üzümle dolu küfeyle yürürken bir yandan da elimdeki “Le Monde”un katlayarak küçülttüğüm birinci sayfasındaki başyazıyı heceleyerek yaklaşık bir yıldır öğrenmekte olduğum Fransızcamı ilerletmeye çalışıyorum….
Birden ayağım burkuldu ve ben iki büklüm kapaklanırken küfedeki üzüm salkımları da tepemin üzerinden yere saçıldı…
O anda aklımdan geçen düşünce tam olarak şuydu: “Yabancısın ve üstelik Türk’sün… Hiçbir şeyi belli etmeyeceksin…”
Toparlandım… Üzümleri yeniden küfeye doldurdum… Küfeyi nasılsa yine sırtlamayı başardım ve bir şey olmamışçasına yolumu sürdürdüm…
***
Birkaç gün önce 89. yıldönümünü kutladığımız Lozan Barış Antlaşması’na gelelim…
AKP ve yandaşları bir süredir İsmet İnönü’ye saldırıyor.
Bunun başlıca iki nedeni var.
İlki, CHP’yi yıpratmak.
İkinci ve bence asıl hedef ise İnönü üzerinden Lozan Barış Antlaşması’nı kötülemek, oradan da saldırıyı Mustafa Kemal’e ve Kurtuluş Savaşı’na yöneltmektir.
Nitekim, Lozan’ın yıldönümüne doğru İsmet İnönü’ye yönelik saldırıların
artması (adının ders kitaplarından çıkarılması vb.) bunun kanıtıdır.
Bu çevrelerin ve öncellerinin Lozan Barış Antlaşması’na saldırılarının tarihi yeni değil.
Lozan’ın imzalandığı döneme kadar uzanıyor.
Lozan’ın zafer mi hezimet mi olduğu hep tartışılagelmiştir.
Acaba hangisi?
Şimdi biraz daha yakından bakalım…
***
Asıl hedef Kurtuluş Savaşı olduğuna göre, oradan başlayalım…
İlki Kurtuluş Savaşı süreçlerini de içeren, ikincisi doğrudan Lozan’la ilgili iki çalışmam var…
“Mustafa Suphi Destanı”na çalışırken Kurtuluş Savaşımızın bütün süreçlerini irdelemem de zorunluydu…
Bir tek 1920 yılı bile akıllara durgunluk verecek karışıklıkta bir altüst oluş dönemidir.
1920’ye gelmeden önceki yılın, 1919’un birkaç önemli olayı, 15 Mayıs’ta İzmir’in Yunan ordusunca işgali, 19 Mayıs’ta Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ve sonrasındaki ulusal kongreler ve henüz ulusal ordu kurulmamışken Yörük Ali komutasındaki çetelerin Aydın’ı Yunan işgalinden kurtarmasıdır…
Sözünü ettiğim 1920 ise birbiri ardına gerici ayaklanmaların patladığı, padişah hükümetinin bir yandan orduyu terhis edip bir yandan da ulusal güçlere karşı Kuvayi İnzibatiye’yi kurdurduğu, işgalci güçlerin Osmanlı Millet Meclisi üyelerini tutuklayıp sürgüne gönderdiği, Yunan ordusunun Bursa da içinde olmak üzere Marmara Bölgesi’ni işgal ettiği, Yunan kralının Edirne’ye ayak bastığı ve sonuçta da 10 Ağustos’ta Osmanlı’nın sonunu ilan eden Sevr (Sevres) Antlaşması’nın Osmanlı hükümeti delegelerince imzalandığı olağanüstü bir yıldır.
Burada sorulması ve yanıtlanması gereken, bütün bu saldırı ve ihanet cehenneminde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve sonrasında ulusal güçlerin nasıl başarı kazanabildiği ve Lozan’da ulusal devletin varlığının onaylanmasına götüren sürecin nasıl gerçekleştiğidir…
***
Bu yanıt bence, kısaca ve özet olarak şöyledir:
Birincil neden, Anadolu’nun Müslüman-Türk halkının ve Mustafa Kemal önderliğindeki Osmanlı-Türk aydınının, düzenli ordu kurulmadan önceki halk ve çete hareketleriyle (özellikle Çerkez Ethem önderliğindeki güçlerin gerici ayaklanmaları bastırması, Antep’te Şahin Bey’in adıyla bayraklaşan direniş), düzenli ordu kuruluşuyla birlikte de 1921 başlarında 1. ve 2. İnönü zaferleri, sonrasında İzmir’in geri alınmasıyla sonuçlanan bir dizi askeri zaferle, bağımsız olarak var olma isteğini, gücünü, iradesini ve başarısını göstermesidir…
İkinci neden ise yine Mustafa Kemal önderliğindeki güçlerin, askeri başarılarını, bu çok karışık dönemde, diplomatik ustalıklarla pekiştirebilmiş olmasıdır…
Yunanlılarla savaş sırasında Fransa ve Amerika’yla anlaşmalar yapılması; devrim Rusya’sıyla iyi ilişkiler sürdürülürken Ekim Devrimi karşısında ölümcül korku duyan Batı kapitalizmine güvenceler verilebilmesi bunlardan başlıcalarıdır…
Sonuç olarak 11 Ekim 1922’de Mudanya’da Ateşkes Antlaşması imzalanmış, 24 Temmuz 1923’teki Lozan Antlaşması’yla da fiilen var olan ulusal devletin varlığı uluslararası anlaşmayla onaylanmıştır…
***
Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Antlaşması birbirini bütünleyen, ikincisi esas olarak ilkinin sonucu büyük bir zaferdir…
Her ikisini de toptancı bir anlayışla reddeden, hezimet olarak gören anlayışlar, ya aptallık ve bilgisizlik sonucu ya da hainliktir.
Bazen aptallık, bilgisizlik ve hainlik bir arada olabilmektedir.
Günümüzde görülmekte olduğu gibi….
(Cumhuriyet)