Acaba 2012 yazını belirleyen nedir? Anayasa olması beklenirdi. Ama değil. Nedeni, AKP’nin iktidarı pekiştiren önceki adımları “kazanım” olarak algılayıp, bunları daha uzağa taşıma isteği. Buna karşılık, özgürlükler konusunda isteksiz ve ikircikli tutumu. İfade özgürlüğü üzerine hazırladığı rapor, bunun kanıtı. “Sınırlı özgürlük” anlayışı sorgulandığında, karşılaştırma yapılan metin, İHAS md. 10 olabiliyor; yani, tam 62 yıl önce yazılan ve taraf devletlere seçenekler sunan madde. Yoksa, devlet, Avrupa Sözleşmesindeki sınırlama nedenlerinin tümünü bir “torba” şeklinde alacak anlamında değil. Şu benzeşme anlamlı: Tam 30 yıl önce, 1982 metnini yazanlar, eleştiriler karşısında, “İHAS’ta da var”, diyorlardı…
İfade özgürlüğü bakımından; AKP’lilerin sergilediği bu anlayışla, Hükümet tarafından yürütülen politika arasında koşutluk var. Bu çerçevede, şu üçlü ayrışma giderek derinleşiyor:
- Alevilere karşı Sünniler,
- Kürtlere karşı Türkler,
- Muhaliflere karşı iktidar sahipleri
-Dinsel yayılma ve hakimiyet: Tek Parti döneminde cami faaliyetlerinin kayıtlanmasını, siyasete malzeme yapmak için sürekli mağduriyet öğesi olarak kullananlar, Alevilere, “dinsel özgürlüğü” tanımama kararlılığını sürdürüyor. Diyanet İşleri Başkanı, bütün üniversitelere cami inşaatı kampanyasını başlatırken, TBMM Başkanı, cemevine hayır demek için Diyanet İşlerini referans alabiliyor. Çamlıca tepesine cami inşaatı duyurusu (sahibi, tarzı ve zamanı) ise, kent ve planlama hukuku ilkeleri “sıfırlayabiliyor”.
-Ne açılım, ne demokrasi: DTP’den sonra partileri hukuken kapatma işleminde bir “mola”dan söz edilebilir. Ne var ki, BDP’lilere yönelik siyasal-yargısal ve idari söylem ve uygulama, kapatmadan daha ağır sonuçlar doğuran yaptırımlar zinciri görünümü veriyor. Silivri’deki 13 Temmuz duruşması, KCK davasının siyasal rengini, bir kez daha gözler önüne serdi. 14 Temmuz Diyarbakır çatışmaları, İstanbul 1 Mayıslarını hatırlatmıyor değildi. KCK davası süreci gibi, “Diyarbakır’da Kürtçe verilen 19 parka iptal” (Radikal, 22 Temmuz) de, sadece yargı kararıyla açıklanamaz…
-Çünkü, AKP, herhangi bir mevzuatta (yönetmelik, tüzük, yasa, anayasa) ihtiyaç duyduğu zaman ( kişi, parti ve partizanlar lehine) dilediği değişikliği yapmayı meşru ve mubah görüyor. Bu nedenle, “yargı kararı veya bağımsızlığı”, inandırıcı veya geçerli bir savunma değil. TÜBİTAK’tan TÜBA düzenlemesine, 2010 Anayasa değişikliğinden “3.yargı paketi”ne kadar, düzenleme nedeni ve amaç ilişkisi bakımından paralellik açık.
İşte bu politika, “tarafları kayırma ve muhalifleri sindirme” bağlamında, -Kürt veya Alevi gibi belli toplumsal kesimlerle sınırlı kalmayıp- bütün ülkeyi kapsamına alıyor ve kalıcı iktidar hedefini yansıtıyor. Bu süreçte, olağanüstü mahkemeler, etkili bir yargısal araç işlevi görmekte…
“Ustalık dönemi AKP’si”, bu hedeflerini pekiştirme yolunda 2012 yazında yol almaya devam ediyor. Ramazan ayının yazın ortasına rastlaması, bunun için vesile oluştursa da, Suriye’deki olaylar, hesapları alt-üst edebilir:
- Körfez savaşı sırasında (‘90’ların başı), yöneticilerimiz emperyal güçlere yaslanmak istedi, tutmadı…
- Irak savaşında (2000’ler başı), benzer hesap, yine tutmadı…
- Suriye iç savaşı (2010’lar başı): Yöneticiler, bu kez kendilerini emperyal güç olarak görmeye başladı. Bir yandan, Suriye’de yönetime karşı mücadele eden muhalif güçleri ne pahasına olursa olsun desteklerken, ülke içinde muhalif olarak algıladığı kesimleri bastırma politikasını sürdürdü. Ne var ki, Suriye’de desteklediği gruplardan biri (Kürtler ve bölgesi) ile Türkiye’de bastırmaya çalıştığı gruplardan birini (Kürtler ve bölgesi), örtülü bir ittifak eşiğine taşımış oldu…
Bu durum, 2012 yazını ısıtacak olan ulusal ve sınır-ötesi eksende bir sorun olarak iktidarı sarsıcı etkiler yaratsa da; her ne olursa olsun, kendini kalıcı kılma taktiklerini geliştirmeye devam edecek …
Özgürlükler için izin…
Kısacası, ülkenin durumu özgürlükler açısından içaçıcı değil. Ben ise, yine de özgürlükler adına izin istiyorum. Neden ve nasıl?
- Özgürlükler Hukuku (6. Bası), yıllar önce tükenmişti. Başta İmge’den gelmek üzere güncelleme istek ve önerileri karşısında korsan bası ve çoğaltmalar, üzerimde artık ertelenemez bir baskı yarattı. Onuncu yılında güncelleme zorluklarını göze almanın seçeneği yoktu…
-Gerçi, “Hangi Türkiye?”nin devamı olan “Hangi İnsan Hakları?” ve “Hangi Anayasa?” son okumalar için masada. Ama yoğun emek, Özgürlükler Hukuku için harcanacak…
- Bu amaçla, Ağustos ayında sizlerden izin istiyorum. Eylül başında görüşebilmek umuduyla, dinlendirici tatil dileklerimle, daha özgür nice yaz(ı)lara…
(Birgün)