“Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun” (6352 sy. ve 2/7/2012 ta.), tam bir hafta önce R.G.’de yayımlanarak (5/7/2012-28344) yürürlüğe girdi.
“3. Yargı paketi” olarak adlandırılan 107 maddelik “torba yasa”, uzun adından anlaşıldığı üzere, maddi ceza hukukundan çok “usul hukuku” ile ilgili.
6352 sy.lı Yasa, önceki yasalara göre, çok fazla gürültüye neden oldu. Doğrudan muhatabı, yargı olsa da, Yürütme ve Yasama temsilcileri, uygulanmasına ilişkin üst üste demeç verdi. Konuşulan kısmı, özel yetkili mahkemeler ve bunların yerine kurulması öngörülen “Terörle Mücadele Mahkemeleri”(TMK) ve terörle bağlantılandırılan fikir suçları (md.74 vd.) ve haliyle “önceden cezalandırma”ya dönüşen tutukluluk halleri.
Birkaç öngözlem:
· “Basın suçu” itirafı: sayıları yüzlerle ifade edilen tutuklu gazetecinin durumunu hatırlatan yabancılara, “onlar gazetecilikten değil, basınla ilgili olmayan eylemleri nedeniyle tutuklu” diyenler için, suçun “basın yoluyla işlen”diğinin itirafı..
· Yasa’nın genel görünümü, olağanüstü bir dönemden geçildiği izlenimini veriyor. Ama, olağanlaşmadan henüz uzak bir “geçiş dönemi” havası var.
· Yasa’nın en belirgin özelliği, “öngörülebilir olmayışı”. Kimler, tutukluluktan kurtulacak? Yasama ve yürütme temsilcilerinin yargıyı yönlendirme gayreti, belirsizlik ve muğlaklık göstergesi. Yapım tarzı da, yasa yapma tekniğine yabancı…
· Yürütme ve yasama güdümünün anlamı ne? Yargı, özgürlükçü yorum yapmalı mesajı. Ne var ki, özgürlükçü yaklaşım, bugüne kadar, yürütme ve yasama mensuplarınca ortaya konmadı. Ağırlıklı olarak fikri etkinlik nedeniyle hapiste bulunan gazeteciler, milletvekilleri, öğretim üyeleri, öğrenciler, üst düzey komutanlar, bunun kanıtı.
· “3. Yargı paketi”, geleceğe yönelik birçok sorunu beraberinde getirmiş bulunuyor. Bunlar bugünden konuşulmaya başlandı…
Anayasa ve uluslararası belgeler
· Anayasal dayanaktan yoksun: DGM’lerin yerine geçen ÖYM’ler (kaldırılmadan) yerine TMM’ler kuruldu. Kaldırılan DGM’lerin tersine, ÖYM ve TMM’ler, anayasal dayanaktan yoksun. Adli yargı içerisinde ağır cezalık suçlarda üç ayrı alt-kategori mahkeme öngörmek, en başta Anayasa md.138/1’e ve hukuki güvenlik bakımından md.2’ye aykırı.
· Eşitlik ilkesi ve adil yargılanma bakımından: ÖYM’lere yönelik en belirgin eleştiri, bu mahkemelerin uyguladığı usul kurallarının adil yargılanma hakkını zedeliyor olması idi. Bu nedenle, adil yargılanma hakkı bir yana, “yargılanma”dan yaşamını kaybeden tutuklular oldu. “3. Yargı paketi”, usule ilişkin ve sanık lehine iyileştirmeler yapıyor. Fakat belli davalara bakmaya devam edecek olan ÖYM’ler, kendi kurallarını uygulayacak. Böyle bir ayrım ve sanık lehine düzenlemenin devam eden davalara uygulanmaması, Anayasa’nın 10. (eşitlik ilkesi) ve 36. (adil yargılanma hakkı) maddelerine ( benzer şekilde, İHAS md.6 ve md.14’e) aykırılık oluşturuyor.
· İzin kaydı bakımından: Doğrudan soruşturmaya tabi suçlar ile izin kaydına bağlı suçlar ayrımı da, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı ile çelişiyor. (Tanımı göreceli olan) Devlet güvenliğine aykırı suçları doğrudan soruşturmak mümkün iken, ekonomik amaçlı suçların veya işkence suçlarının soruşturulmasının izin kaydına bağlanması, yine eşitlik ilkesine aykırı.
· 12 Eylül öncesi cinayet suçu işleyenlerin serbest bırakılması, “mahkeme kararlarına uyma gereği”ne (md.138/son) aykırı. Buna karşılık, ağırlıklı olarak muhalif siyasal etkinlikler nedeniyle tutukluğun cezaya dönüşmesi, “suçsuzluk karinesi”ne (m.38) aykırı.
· Kişi güvenliği ve özgürlüğü bakımından: Üç ağır ceza mahkemesi önündeki uygulama, kişi güvenliği ve özgürlüğü bakımından –haklı nedene dayanmaksızın- belirgin farklar yaratacağından, eşitlik ilkesine ve Anayasa md.19 ve İHAS md.5’e de aykırı.
· Öngörülebilirlik bakımından: Yasa, üç tür ceza yargısı (olağan, ÖYM ve TMM) öngörmüş olmanın yanısıra, birbirinin tamamen tersi uygulamalara yol açacak tehlikeleri beraberinde getirdi. Bu özelliği, ilk hafta uygulamalarında ortaya çıktı. Bu durum, İHAM’ın yasa tanımında kullandığı, “açıklık ve öngörülebilir” olma özelliklerinin 6352 sayılı yasada bulunmadığını göstermekte. Bu yönüyle, İHAS’a ve İHAM’ın süreklilik gösteren kararları karşısında da sorunludur.
Yasanın kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin hükümleri, Anayasa ve insan haklarına ilişkin uluslararası belgeler ile hukukun genel ilkeleri bakımından sorunlu ve çelişkilerle dolu. (BirGün, 12 Temmuz 2012).