Tarihi formül bu zaten:
Tek kişiyi yere yatırıp üniforma ve silah gücünü de yanına alarak; üç, beş kişi hep birlikte döven polislerin savunması “tarihimiz”e de ışık tutar.
Savunma dosyasına konan “ortopedi uzmanı raporu” diyor ki…
Ellerinde, parmaklarında hassasiyet oluşmuştur!
***
Dayak yiyen birinin, dayak yediği için, o dayağı atan ellerin, parmakların, yumrukların sahibi devlete verdiği zarar; demokrasi ve hukuk devletinin baş aşağı fotoğrafı zaten.
İster tek partili, ister çok partili, ister darbeli, müdahaleli, ister en ilerisi; “demokrasi”…
Vatandaşın vicdanıyla, inancıyla, bedeniyle, fikriyle, idealleri ve hayalleriyle, dayanışma ihtiyacı ile hak ve özgürlüklerinden ziyade…
Devlet karşısındaki tabi pozisyonudur!
Tabiiyet hem tabiyettir!
Devlet o gün kimin elinde olursa olsun!
***
Burada acı olan şu.
O üç polis, dört polis, ondört, kırkdört, yüzkırkdört, dörtbindörtyüzkırkdört polis; kendilerini ezen sistem, kendilerini aşağılayan bir amir karşısında, değil parmağını, elini incitmek; ağzını açamaz, dilini kıpırdatamaz.
Onları ezen çarkta, yerdeki vatandaştan da aciz kalırlar.
Çoluk çocuklarını sıkıştıran, aşırı mesai ve otorite şiddetinde cinnete tıkıştıran düzen karşısında, yerdeki vatandaş kadar dahi hak arayamaz, itiraz edemez, haysiyet ve hakkını kovalayamaz.
Sonra…
Otorite ve tahakkümden, aşağılama ve hakaretten bükülmüş ruhu; “öteki” karşısında birden canlanıverir.
Yiğidim aslanım üçer beşer, onar yüzer olur da; tek başına bir adama, bir gence, hele hele bir kadına çullanır.
En basit mesleki, sosyal, insani hakkını aramaktan aciz bırakılmış o üniforma, birden bire aslan kesilir, kurt kesilir.
Nasılsa bir sürü düşman vardır kafasında.
Hele o bir de güçsüz olursa…
Yeme de yere yatır!
***
Bunu anlayabilen, bu basit sırrı çoktan çözebilmiş, adaletsizliğin seni de onu da vurduğunu kavramış olanlar yok mu? Var tabii.
Ama çok değil.
Hemen her yerde, “üniforma”nın büyük kesimi, devlet otoritesi temsilciliğinden de öte, basbayağı faşizan bir ruha teslim ediliyor; teslim oluyor; bir de bununla gurur filan duyuyor.
Zaten tüm otoritelerin, tüm tahakküm biçimlerinin, tüm resmi şiddet silsilelerinin, çoğunlukları köleleştiren, kullaştıran, bölüp parçalayan piramitlerin, firavunların hayat sigortası bu.
Ezilenin ezmekle mükellef kılınması.
En çok buna bayılması.
Bayılırken kendisini, kendi ezilişini, tükenişini unutması.
***
Mertlik de…
Demokratik hukuk devleti diye bir şey azıcık varsa, orada kamu görevlisi olmak da…
Önce kendini ezene, kendini hor görene, aşağılayana karşı hakkını, özgürlüğünü, haysiyetini, hakikatini arayıp aramamaya, savunup savunmamaya, bunun mücadelesini verip vermemeye dairdir.
İçinde seni ezdikleri o üniformayı; başkasına sopa, cop, gaz, yumruk haline getirmeden çok önce!
Yoksa, yere yıktığını hep birlikte döverken elin, parmağın filan uf olur ama…
Esasen ruhun, insanlığın, onurun çoktan puf olmuştur!
***
Zaten bir düşenseniz…
Hakkını arayan memur, işçi, öğrenci veya başkalarını ezelden ezen bir sistem…
Kolluk gücünü kulluk gücünden alıyor…
Hakkını dahi aramaktan men edilmiş insanlardan, her türlü hakkı bastırmak için tekme, tokat, yumruk, el ve parmak yaratıyor diye!
Düşünmezseniz, belki birini yere düşürürsünüz ama kendiniz de çoktan düşmüş, yere serilmişsinizdir zaten.
Düşünürseniz, insan olma hakkınız ayağa dikilir…
Yerde yatana çullanmadan hem de!
Sürat çağı
Yazar Musa Anter’in katil zanlısı ancak 20 yıl sonra alınmış.
Şimdi her şey daha hızlı.
Saz sanatçısı Süleyman Acar 6 aydır KCK tutuklusuydu. Hastaydı.
Önceki gün tahliye edildi.
Fakat ondan da önceki gün zaten ölmüş, tahliyeye yetişememişti.
7 çocuğu vardı; 7 çocuğu yine var!
(Habertürk)