Bu vatanın ekmeğini yemek... Bu vatanın emeğini yemek!

~ 16.06.2012, Umur TALU ~

Derler ki, aslanın ağzındadır ekmek, fakat esasında aslan filan yoktur.

Palavradır.

Aslan; kasadır, bankadır, muhasebedir, borsadır.

Aslan maden ocağının yedi kat altıdır, şantiyede naylon çadırdır, atölyenin kadın işçiler üstüne kilitli kapısı, ekmeği hak etsinler diye kadın işçilerle sele sürülmüş servis aracı, bankada sürgün tehdidi, orduda oda hapsi, 12 yaşında Fatma iken koyunun memesi, süt kızlara toplu mezar olan kamyon kasası, tersanede cereyan çarpması, bebeğini ısıtmak için sığındığın 6 liralık odun ile lastik parçası, çileye veya cinnete mahkûm hayatını infaz ettiğin idam sehpasıdır.

İşsizlik korkusu, işsiz ordusu, açlık korkusu, yoksulların önce birbirine düşmanlığıdır.

Darbelerin yuttuğu, demokrasiye geçişlerin üstüne yattığı, cumhuriyet ve demokrasi allamelerinin kesip attığı haklardır.

Doğduğun yeri terk edip doyduğun yer aramak için gurbete, göçe sürülmek, sürünmek; sıla özlemi, yurt özlemi, insanlık özlemi, özlem dibinde boğulmaktır.

Kıl çadırdan naylon çadıra, itilmişlikten aşağılanmaya, ağadan beye, şüpheden cepheye düşe kalka koşmak, kalkamayıp hep düşmektir.

 

***

 

Bir de bu vatanın kendisini yemek vardır.

Dörtnala gelip Uzak Asya’dan, bir kısrak gibi uzanan cenneti yemek vardır.

Dörtnala gelip uzak yakın her köşeden, bir kasa gibi uzanan bu ganimeti yağmalamak vardır.

Vatanı yiyenler genellikle, sık sık kızıp bu vatanın ekmeğini yiyenler diyebilenlerdir.

Toprağını yerler, denizini yerler, koyları yerler, oyları yerler, rantları yerler.

Ve kibirle, elbet vatanın kıt kanaat ekmeğini yiyen ama onlardan farklı şeyler diyene lanet ederler.

İsimleri cumhuriyetçi, kıyafetleri haki, apoletleri hep baki olabilir…

Yahut muhafazakâr, liberal, demokrat; kıyafetleri laci, üslupları feci olabilir…

Nasıl giyinip giyinmeyeceğini, neye inanıp inanmayacağını, ne düşünüp düşünmeyeceğini, ne yazıp yazmayacağını, ne okuyup okumayacağını, neye güvenip güvenmeyeceğini, neyle övünüp övünmeyeceğini, milli protokol dibindeki yerini ve haddini, damarlarındaki kanı, dostunu düşmanını, tarihini talihini, yolunu yolculuğunu, önünü sonunu, enini boyunu, sopunu soyunu onlar tayin eder, onlar buyurur!

 

***

 

Bu vatanın ekmeğini yoğurmak, ekmeğini yapmak vardır.

Bu vatanın ekmeğini elbet yemek vardır.

Bir de bu vatanın ekmeğini yapan ve kıt kanaat yiyenlerin ekmeğini almak; bizatihi onları yemek, onları yiyip bitirmek,,,

Onları yedikçe bitiremeyecek, tükettikçe yerine fazlasını koyacak; silah altına, toprak altına, ucuz emek-ucuz yemek tadında dolduracak kadar çoğalmalarını istemek vardır.

 

***

 

Bu vatanın ekmeğini yapan ve karınca kararınca ekmeğini yiyenler…

Her cepheden, her tıynetten, her cins kibirden, her tür itaat ve biat buyruğundan başlarını kaldırıp bir ötekini, kendindeki “emekçiyi, ekmekçiyi” görmedikçe…

Fırın aynı fırın…

Tezgâh aynı tezgâh kalır!

 

 

Bir minüttür, iki minüttür, üç minüttür, bu ne güzel yürüttür!

 

Yargının iptal ettiği beş “alâ minüt” özelleştirme aynen devam.

Hükümet bu yargı kararlarını ve iptalleri tanımamaya, yürütmeyi yürütmeye karar verdi.

Bunların ikisi…

Elden teslim edilen yüzde 15 kadar Tüpraş hissesi ile Kuşadası Limanı…

Ailenin en büyüğü yakınlarda ölen Oferler’e gitmişti.

Sermayenin de (esasında işçiler gibi) milliyeti olmayabilir…

Etnik kökeni de önemli değildir elbet…

Ama şu önemli olabilir:

1. Bunlar ihalesiz, anahtar teslim, elden verildi.

2. Ofer, İsrail’de (Mavi Marmara baskınına da katılan) özel eğitimli askerlerin yetiştirildiği merkezlerden birinin finansörü.

Bu mevzuları, kitap olacak kadar çok ve sık yazdım.

Burada da daha önce de.

Ama “alın yazısı” bu olunca…

(Habertürk)

Umur TALU | Tüm Yazıları
Hits: 1608