İnsan kişiliğine özgü en olumsuz özelliklerden biri kötüye alışmak olmalı.
Bu giriş cümlesini yazdığımda, söz konusu bu özelliğin başka canlılara da özgü olup olamayacağını düşündüm…
Bitkiler ve hayvanlar dünyasında da kötüye alışmak gibi bir kişilik özelliği olabilir mi?
Kişilik kavramına takılmayın…
Hayvanların hem tür hem bireysel olarak birer kişiliği olduğundan kuşku duymamalıyız…
Bitkiler için bile, aynı kesinlikte olmasa da belki benzer şeyler söylenebilir…
Kötüye alışmak konusuna gelince… Hayvanı ve bitkiyi doğal yapısına aykırı bir duruma, davranışa vb. belki koşullandırabilir, fakat sanıyorum ki alıştıramazsınız…
İnsan dışındaki bir canlı, hayvan ya da bitki, doğal yapısına aykırı bir zorlama karşısında direnecek, sonuçta da ya ölecek ya da biçim değiştirerek başka bir şey olacaktır…
Onu aynı şey kalarak kötüye alıştırmazsınız…
İnsan için bunu ne yazık ki söyleyemem…
İnsan kötüye alışıyor…
Kötüyü kanıksıyor…
Hatta kimi durumlarda, alışmanın ötesinde, kötünün tutsağı oluyor, onu yüceleştiriyor, onsuz yapamıyor…
Fakat, aynı kalarak mı? Aynı insan olarak mı?
Bunu tartışmalıyız…
***
Özel yaşam örneklerini konu dışı tutuyorum.
Bunların sayısı yeryüzündeki insan sayısı kadar çoktur…
Özel yaşamlarımızda belki hepimiz, içimize sinmeyen fakat değiştirmeye gücümüzün yetmediği pek çok şeyi kabul ederek, dahası onlara alışarak, onlarsız yapamaz olarak, kimi durumlarda onları yücelterek yaşamayı öğreniriz…
Önünde sonunda özel yaşamdır bu, kişinin kendisini bağlar…
Fakat toplumsal yaşamlarda kitlelerin kötüye alışması, onu olağan saymaya başlaması ve giderek onu yüceltme eğilimine girmesi, bütün bir toplumun hastalanması demektir.
Baskı toplumları böyle toplumlardır…
***
Toplumsal yaşamda kötüye alışmanın, onu kanıksamanın, ondan rahatsız olmayışın, sonuçta da onsuz yapamaz oluşun, onu yüceltmeye başlayışın başlıca nedeni korku olmalı…
Bükemediğin eli öp deyimi, içinde bilgece bir şeyler taşısa da, sonuçta aşağılık bir öğüttür...
Bu, senden güçlü olanın önünde eğil, ona tap, onu yücelt demektir.
Güçlünün kölesi ol demenin başka sözcüklerle dile getirilmesidir…
Güçlünün iyi mi kötü mü olduğunun önemi yoktur burada…
Sonuçta, “kötülüğü alt edemiyorsan ona boyun eğmelisin”le aynı kapıya çıkar…
Baskı toplumunun bundan daha özlü bir tanımı olamaz…
***
Diktatörler, diktatör taslakları, tek tek bireylerdeki ve kitlelerdeki bu köleleşme eğiliminin; kötülüğe alışma, ona boyun eğme, onu yüceltme, ona tapınma özelliğinin farkındadırlar…
Bu özelliği besleyen başlıca duygunun korku olduğunu da bilirler ve bu bilgilerini tepe tepe kullanırlar…
Baskı toplumlarının korku toplumları oluşu bir rastlantı değil, toplumsal bir yasallıktır…
Fakat korkarak kötüye alışan, onu kanıksayan, sonuçta da onsuz olamayan, onu yücelten, ona tapınan insan, artık aynı insan değildir…
Hatta artık insan bile değildir…
Çünkü insanın özünü, insan olma kimliğini besleyen duygu korku değil cesaret, boyun eğme değil başkaldırı, “biat” değil soru sorma, kabulleniş değil hesap sormadır…
Özgür toplumlar böyle bireylerden, böyle kitlelerden oluşan toplumlardır…
Bunlar aynı zamanda örgütlü toplumlardır…
Yeterince örgütlü olmayan toplumlarda ise, kötüye alışmama, onun olağanlaşmasına olanak tanımama; karşı çıkarak, soru sorarak, kafa tutarak aslında onun hiç de göründüğü kadar güçlü olmadığını gösterme ve onun alaşağı edilmesinin yolunu açma, öncü bireylerin, toplum önderlerinin görevi, boyunlarının borcudur…
Ne kadar acılı da olsa, insanı kat kat insanlaştıracak, paha biçilmez yücelikte, soylu bir görevdir bu…
(Cumhuriyet)