Başbakan’ı bir yönden kutlamak gerekir.
Sadece söyledikleri değil, bunları söylerken kullandığı sözcükler de gündem oluşturuyor.
Son birkaç gündeki demeçlerinde yer alan sözcükler için de böyle oldu.
Diyeceksiniz ki asıl önemli olan sözcük değil, söylenen şeyin içeriğidir.
Öyle de olsa, söylenen şey kadar, kullanılan sözcük de önemlidir kuşkusuz…
***
Pislikten başlayalım.
Bir yazının başlığı olamayacak kadar bahtsız bir sözcük.
Bazen şakacıktan, bir yakınımıza takılmak için de söyleyebiliriz gerçi...
“Mikrop”, “alçak”, vb. gibi…
Fakat hakaret amacıyla söylendiğinde, daha ağırını bulmak zordur.
Nefret edilen, dokunulmayacak kadar kirli, kötü, aşağılık bir şey demektir.
Başbakan bu sözcüğü bu ülkenin gelmiş geçmiş en duyarlı, en duygulu, en zeki, en vicdanlı, en namuslu, en yetenekli yazarlarından biri için kullanıyor.
Sevgili yazarımız gerekeni yapacaktır, yapmalıdır da.
Fakat mademki Başbakan bu sözcüğü kullandı, biz gerisini getirelim…
***
Ülkemiz gerçekten de pislik içindedir.
Pisliğin bulaşmadığı bir kurum bulabilmek güçtür…
“Deniz Feneri” denilen davayı düşünün…
Bir başka ülkede ağır hapis cezalarına çarptırılan sanıkların bizim ülkemizdeki uzantıları, neredeyse kahraman ve kurban sayılacak…
Onların yerine, davayı yürüten savcılar sanık sandalyesine oturtuluyor…
“Ergenekon” ve “Balyoz” denilen davaları düşünün…
Soner Yalçın’ın “Samizdat”ından bir kez daha söz edeceğim…
Okurken, kimi yerlerde, kendinizi bir akıl hastanesinde gibi hissediyorsunuz…
Çünkü bir akıl hastasının sayıklamaları, hezeyanları denebilecek birtakım tanık ifadelerinin bu davaların iddianamelerinde nasıl yer alabildiğini anlamakta zorlanıyor, siz de aklınızı kaçıracak gibi oluyorsunuz.
Böylesi, bu kadarı, dünyanın herhalde hiçbir ülkesinin sözüm ona siyasal davasında görülmemiştir, görülemez.
Bu, adaletin pislenmesi, gırtlağına kadar pisliğe batmasıdır…
***
Başbakan pislik arıyorsa yandaş denilen medyaya baksın.
Ekranlardan, sütunlardan pislik akıyor.
İnsanın ne kadar alçalabileceğini, tiksindirici bir yaratık olabileceğini gördüğünüzde, ister istemez kendi insanlığınızdan da utanç duyuyorsunuz.
Pislikle bu kadar çok kuşatılmış olmak, sanki sizi de kirletiyor.
Ekranlardan, sütunlardan taşan pislik, yalan, riya, utanmazlık; tıpkı bir çöplük alanından, bir lağım çukurunun yanından geçiyormuşsunuz gibi, üstünüze başınıza bulaşıyor.
***
Başbakan sanırım aynı demecinde ya da İtalya dönüşü gazetecilere söylediği (imlası da bir hayli bozuk) sözlerinin arasında, bir başka davadan söz ederken, ülkenin boğulmakta olduğundan söz etti…
Ülke boğulmaktadır evet…
Onu her yönden, her alandan kuşatan bir pislik; Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu ülkenin çağdaş olmak, uygar olmak, çağdaş ve uygar ülkelerin insanları gibi özgür, mutlu, sakin, gerilimsiz bir yaşam sürmek isteyen masum insanlarını, emekçilerini, kadınlarını, çocuklarını, gençlerini, yurtseverlerini, bu toplumun sağduyu sahibi büyük çoğunluğunu boğuyor….
Bir ülke pislik içinde boğulmaktaysa eğer, sorumlusunu herhalde o ülkenin siyasal yönetiminden başka bir yerde aramamak gerekir…
(Cumhuriyet)