İnancım odur ki, gazetecilik fark etmek, fark ettirmek içindir.
Elbet, fark yaratmak içindir.
Eşi dostu fark etmek, kendini fark ettirmek, muktedirler namına fark yaratmak için değil.
Öyle yapılsa da öyle değildir!
Zaten sana çok benzer düşünenlere mektup yazıp durmak için de değildir.
Biraz öyledir, insanlar kendi düşündüklerini görmek de ister ama; esas, fark edilmeyeni, etmeyene fark ettirmek, birbirini fark etmeyenlerin bakış açısında ve hayatında fark yaratmak içindir.
Bu ülke, birbirine yakınlığını, bir ötekindeki ezileni fark etmeden, bir de birbirine düşman olanlarla dolu.
Gazetecilik, ille öyle olmayabilir ama, biraz da bunu değiştirmek içindir.
***
Benim için şu demektir: Tersane işçisini, Tekel sürgününü, bankada hedef manyağı kılınanı, medyada hakkı alınanı, özgürlükleri çalınanı;
İşkence edileni, cezaevinde katledileni, taciz ve tecavüze uğrayanı; başörtüsünden, inancından, inançsızlığından, mezhebinden dolayı dışlanan, aşağılananı; etnik aidiyetiyle baskı, eziyet göreni; yargısız infazdan mezarsız kayıplara kadar, kanlı bir tarihi;
Bazen birbirini hedef almış olanı dahi…
Aynı yazıda görebilmektir!
***
İnsan namusu açısından zaten kalbinin ve aklının körleşmemesi demektir; gazeteci namusunda da kalemin üç maymunlaşması, sahte veya tek yönlü cesaretle dolmamış; güçlülerin yanına konuşlanmamış, sarı muhalif kesilmemiş, askeri ve sivil yandaşlıkla yanaşmalık etmemiş olması demektir.
Bir de, inat, ısrar; gazeteci diliyle, fikr-i takip demektir.
Gazetecilikte bu “takıntı” değildir:
Köşe yazarından “yüksek filozof” veya “alçak şaklaban” bekleyene; büyük şöhretlerle veya kendi şöhretiyle başı dönene inat; meselelerle inatlaşmak demektir.
Kalemi (klavyeyi) iktidar mücadelelerinde ve oyunlarında “embedded (yanaşma)” gazeteciliğe teslim yerine; insanların hak ve özgürlükleri için, tüm iktidar ve muktedirlere inat, hakkaniyet ile hakikat kovalamak, bunun ihtimal ve imkânını sunmak demektir.
***
Bunları hem siz okurlara icmal ve hesap vermek diye alın…
Hem de 35 yıla varan bir gazeteciden, tüm vesayetlere karşı vasiyet gibi!
***
Güç, bazen sivil iktidardır; bazen ordudaki iktidar; bazen sermaye, bazen ağalar, beyler; dayatmada, baskıda, eziyette bulunan herkes.
Adaletsizlik silsilesi, seni de vurur, onu da vurur.
Terazi, bir kadını daha “suçlu” ilan edip “Toplu tecavüz erkekleri”ne beraat çıkarmışsa (Fethiye); hukukun gücünden ziyade güçlünün hukuku olur.
Anladığım gazetecilik; insan kişiliğine, kimliğine, haysiyetine, hayaline, hayatına, bedenine kim saldırmışsa, ısrarla mağdur yanında olmaktır.
Erkek gücü saldırısına maruz kadın da olabilir…
Baskıya, ayrımcılığa maruz asker de.
Yazı; acıların, mağdurların, mazlumların kardeşliğinin farkına varılması içindir. Tesellisi ve ödülü de o olur.
Onca yıldır ısrarla fark edip ettirmeye yazdığım iki süreç:
1. Hükümet ve Genelkurmay’ın el ele son haksızlığıyla, Bu Kadarına Artık PES Diyen Astsubaylar dayanışması 100 bin kişiyi geçti bir haftada. İnanılmaz hızlı çoğalma, fark etme, ettirme mücadelesi.
2. Hep “kölelik” dediğim 15 yıl mecburi hizmete astsubay-subay tepkisi katlandı; firara zorlanmış subay ve astsubaylar topluca AİHM’e giderken sendika, toplu sözleşme talep ediyorlar. Bugün 14’te İstanbul İstiklal Caddesi’nde “Köleliğe Karşı” yürüyecekler; Galatasaray Lisesi önünden.
O güzergâhtan dün de, tecavüze beraatı protesto edenler geçti…
O lise önünde dün, gözaltında kayıpların yakınları vardı yine.
Onca yıldır anlatmak istediğim biraz buydu:
Seni de onu da vuruyorsa… Yol aynı, yolculuk aynıdır belki!
Karşında bildiğin, bazen tam yanında olması gerekendir.
(Habertürk)