SODEV, TÜSES ve SDD’nin birlikte düzenlemiş olduğu “Yerel Yönetimler Okulu”nun 8 Mayıs 2012 günlü çalışmasında “Belediyelerde Bütçe, Finansman ve denetim” konusu işlenecek.
Bu çalışmaya bir değerli akademisyenle birlikte ben de konuşmacı olarak çağrıldım.
İktidarın olmanın yolunun yerel yönetimlerden geçtiğini kabul edenlerden biri olarak bu konunun önemini bir kere daha vurguluyor ve bu yazı çerçevesinde de olsa, aşağıda sıralanan birkaç başlığa konu ile ilgilenenlerin dikkatini çekmek istiyorum.
1.”Bütçe”, kamu yönetiminde eldeki sınırlı imkânların hangi önceliklerle ne zaman, nerelere ve hangi ölçülerde kullanılacağını planlamaya yarayan en önemli araç olduğu halde maalesef bizim belediyeciliğimizde bu konu adeta bir “formalite” olarak algılanmakta, bütçenin bir “yönetim aracı” olduğu pek fazla kabul görmemektedir.
Oysa TBMM örneğinde olduğu gibi, bütçe nasıl ki bir hükümetin önündeki bir yıllık icraatın programı ise ve buradan geçen her kalemin ayrı ayrı incelenmesi, eksiğinin – fazlasının tartışılması gerekiyorsa, bir belediyenin bütçesi de o belediyenin icraatının programıdır ve aynı eleştirilerin belediyelerde de yapılması gerekmektedir.
2.Belediyelerin “finansman”ı konusu ne yazık ki, genellikle her hangi bir hesaba dayanmamakta; paranın nereden, ne kadar ve hangi maliyetlerle bulunacağı üzerinde yeteri kadar durulmamaktadır. Hâkim anlayış, gereken paranın bir biçimde bulunması ve gereken(!) biçimde harcanacak olmasıdır.
Bu tedarik ve harcama modelindeki israf, usulsüzlük ve hatta yolsuzluklar ne yazık ki sadece “siyaseten” değerlendirilmekte, bu şekildeki değerlendirmeler de sağlıklı siyasetin daha yerel yönetimler basamağında ve henüz filizlenme aşamasında solmasına yol açmaktadır.
3.Belediyelerde ”Denetim” konusundaki uygulama, bu kurumdan beklenen sonucu verecek durumda değildir. Buradaki zaaf başta mevzuattan başlamakta, iktidarlardan himaye görmekte, muhalefet tarafından ihmal edilmektedir.
Şimdi bu üç maddedeki olumsuzlukların nedenlerini yine bu yazı çerçevesinde kısaca açıklamaya, en azından bazı başlıklarını vermeye çalışalım:
Belediye bütçeleri, 5393 Sayılı Kanun’un 61. Maddesine göre “Stratejik Plana ve Performans Programına uygun olarak hazırlanan, ilgili mali yıl ve izleyen iki yıl içindeki gelir ve gider tahminlerini gösteren; gelirlerin toplanmasına, harcamaların yapılmasına izin veren tablodur.
Buna göre, özellikle muhalefetin bu tablolara bakarak bütçe döneminde yapılacak “icraatı” fazlası ve noksanıyla değerlendirmesi gerekmektedir.
Ancak bizim belediye meclis üyeliği listelerimizde maalesef bu bütçeyi çözüp hangi iş için hangi fasıla ne kadar tahsisat ayrıldığı, bu tahsisatın yerindeliği, yeterli olup olmadığı konularında analizler yaparak irdeleyebilecek kadrolar yoktur.
Siyasetin bu günkü işleyişi, gruba tesadüfen girebilmiş birkaç kişi dışında bu kadrolara bütçe tekniğini bilip analiz edebilecek, o hesap cetvellerindeki rakamların ne anlama geldiğini çözebilecek, yapılan harcamaların bütçeye uygunluğunu, yapılan ihalelerin usule uygunluğunu, harcama belgelerinin gerçekliğini denetleyebilecek kimseleri almak konusunda özel bir düzenlemeye değildir.
Belediye meclis üyeleri hemen her yerde Belediye başkanı adayına yakınlık ve parti dengelerindeki ağırlığa göre “siyaseten” belirlenir.
Bu konularda üst yönetimlerin örneğin kadın ve gençlik için düşündükleri gibi bir meslek kotası önerileri de olmadığı için –maalesef- bu önemli konuda muhalefet, önemli bir denetim imkanından yoksun kalır.
Bu durum, herhangi bir ilçe belediyesinde olduğu kadar, Türkiye’nin en büyük ve yedi sekiz bakanlık bütçesi kadar büyük bütçesi olan belediyesinde de aynı zaafı taşımaktadır.
Belediye bütçelerinde muhalefetin bunu eleştirecek kadrosunun bulunmaması, aynı zamanda belediyelerdeki iktidarların da bütçeye verdikleri önemi azaltmakta, onu bir formalite haline getirmektedir.
Burada göze çarpan en önemli konular şunlardır:
-Belediye bütçelerinin dayandığı Stratejik Plan ve Performans Programları, sistemin henüz oturmamış olması, bu plan ve programlardaki verilerin sağlıklı olmaması, hedeflerin daha baştan abartılı tesbit edilmiş olması dolayısıyla bir bütçeyi oluşturmada esas alınacak sağlam belgeler değildir.
-Belediye’ler genellikle kaynak sıkıntısı çeken kamu kurumlarıdır. Bütçelerini denk hale getirebilmek için genellikle gelir kalemlerini abartmakta, giderlerini gizlemektedirler.
Gelire paralel olarak gider kalemlerinde yapılan abartmalar, gerçekleşme aşamasında gider kalemleri arasındaki dağılımın kolayca bozulmasına dolayısıyla bütçenin aslından sapmasına yol açmaktadır.
Örnek: Gelirleri yüzde 25 oranında abartılmış bütçede başkanın temsil harcaması 10 milyon, çöp toplama giderleri 30 milyon ise, bütçenin yüzde 80 gerçekleştiği durumda %20’lik kısıntı temsil harcamalarından değil de çöp toplama harcamalarından yapıldığında 10/30 dengesi 10/24’e gelebilmekte, dolayısıyla gelir kaynakları bu örneğe göre temsil harcamalarına kaydırılabilmektedir.
-Belediyelerimizde yıl içinde fasıldan fasıla yapılan aktarmalar idarenin bir iç işlemi sayılarak eleştirilmemekte, üzerinde durulmamaktadır. Oysa böyle bir durumda tahsisatı eksiltilen konuda daha önce öngörülen “bir kısım icraattan vaz geçilmekte”, tahsisat eklenen konuda “yeni bir icraat” önerilmektedir.
-Büyükşehir Belediyelerinin onayına bağlı olan ilçe belediye bütçeleri, 5393 Sayılı kanunun 62. Maddesinde yer alan “Meclis bütçe tasarısını yılbaşından önce, aynen veya değiştirerek kabul eder.”hükmüne göre her durumda “onaylanmaktadır”. Yani muhalefetin aslında bir yönetim programı olan bütçeyi TBMM’deki gibi tümüyle reddetme imkanı bulunmamaktadır.
Bu durumda, çoğunluğa sahip olan yönetim muhalefetin değişiklik önerilerini de reddettiğinden bütçe oylamaları iktidar açısından çekinilecek bir oylama olmaktan çıkmaktadır.
Oysa TBMM’deki uygulamada bütçesi reddedilen hükümet düşmekte, bütçe iktidar için de muhalefet için de büyük bir önem taşımaktadır.
-Büyükşehir Belediyelerinin onayına bağlı olan ilçe belediye bütçelerinde durum daha da önemsiz hale gelmektedir. Çünkü bu defa da ilçe belediyesi-büyükşehir belediyesi arasındaki denge ile aynı büyükşehir içindeki ilçe belediyeleri arasındaki denge konusu ortaya çıkmakta ve bütçe oylamaları her halükarda “prensip olarak red edilmeyen” birer formalite olmaktan ileriye gidememektedir.
-Özellikle büyükşehir belediyelerinin bir kısım hizmetleri, belediye şirketleri eliyle yürütülmektedir. Sermayesi kamuya ait olmasına ve kuruluş amaçlarına bakıldığında her birinin gerekçesi kamu hizmeti olarak ifade edilmesine karşın bu şirketlerin denetimi söz konusu olduğunda maalesef büyükşehir belediyeleri bunların birer ticaret şirketi oldukları teziyle denetimlerini kabul etmemekte, meclislerindeki sayı üstünlüğü ile de bu konudaki denetim taleplerini reddedebilmektedirler.
Örneğin İstanbul’un belediye hizmetlerinin yaklaşık 2/3’ünün bu ticaret şirketleri eli ile görüldüğü düşünülürse, bütçeciliğin de sadece bu sebeple 2/3 oranında uygulanmadığı kabul edilebilir.
-Denetim konusu, yukarıda sözünü ettiğimiz mesleki eleman yokluğu dolayısıyla büyük bir zaaf taşırken, bu konuyu düzenleyen belediye yasası da denetimin 3 ile 5 kişilik komisyonlarca yapılacağını düzenleyerek ortaya kötü ve katı bir ölçü koymuştur.
Bu ölçünün uygulanmasıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir yıllık harcaması, 2 iktidar ve 1 muhalefet partili üye tarafından denetlenmek(!) durumundadır. Bu ölçü, İstanbul için de, nüfusu 10 bini aşan herhangi bir ilçe belediyesi için de aynı olduğuna göre, denetim imkanı konusunda belediyeler arası adaletsizlik inanılmaz derecededir.
-Belediye denetimlerinde maalesef bir başka kısıtlayıcı uygulama da, denetimin “komisyonca” yapılması, üyelerin denetim konusunda bireysel hareket etme imkanlarının bulunmamasıdır. Örneğin, 3 kişilik komisyonun muhalif üyesi falan kuruma bir yazı yazıp bazı bilgileri isteyecek olsa ya da bir belediye biriminden bir şey soracak olsa, engellenmekte ve bunun komisyonca sorulması istenmekte, sıkıntı yaratacak bir konu olduğunda da bu istek “komisyon içinde” oylanarak 2/3 oy çoğunluğuyla reddedilebilmektedir.
-Bir başka kısıtlama, denetimin ilgili yıl ile ilgili olması, bir önceki yıla ya da içinde bulunulan yıla sarkan işlerde takip imkânının verilmemesidir.
Belediye denetimleri maalesef bu ve benzeri pek çok engelleme ile zaafa uğratıldığı için şimdiki modelde yararlı bir sonuç yaratamamaktadır. Bunun özellikle İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler genel Müdürlüğü tarafından bir yönetmeliğe bağlanması ve kamu kaynaklarının israfı, yolsuzluklar önlenmelidir.
Bu konuda anlatacak pek çok konu, tartışılacak pek çok uygulama ve mevzuat vardır. Ancak bu yazı çerçevesinde ancak belirli bazı noktalara değinebilme imkanı olduğu için sözü burada kesiyor ve devamını 8 Mayıs 2012’deki çalışmaya bırakıyoruz.