Sordular, “Meclis’teki olay demokrasiye yakışır mı?” diye.
Tamamen yakışıyor; az bile kalıyor!
Bırakın orada vaktinde adam vurulmasını…
Milletvekillerinin yaka paça polislerce götürülmesini…
Meclis’in anahtarlarının darbecilere teslim edilip durulmasını…
Milletvekillerinin histerik parmaklarla idamlar onaylamasını…
O Meclis’e seçilmiş kiminin tutuklu kalıp kiminin Meclis sayesinde paçayı kurtarmasını…
Bir de şundan yakışır:
Orası, burasının Meclis’i!
***
Orası, burası;
Cilalı ekonomi çağı piramitleri plazalar, AVM’ler göğe yükselirken, işçilerini paramparça veya kül halinde toprağa gömen serbest piyasanın Meclis’i!
Tersaneleri, madenleri, işçi kadıhların kilitlendiği atölyeleri bilfiil ölüm tarafından işgal edilirken dahi; saflarına tersane, maden işçisi değil, sadece patron buyur eden Meclis.
Ordulunun, yangın yeri Sivaslının, depremden kurtulup bir işe göçmüş Vanlının; birlik, beraberlik ve bütünlüğü ancak emek ve ekmek çadırında birbirlerinin alev alev bedenlerinde bulabildikleri;
Ortaklıklarını, yoldaşlıklarını, benzer kaderlerini, sınıfdaşlıklarını en çok küle ve dumana boğulurken hissettikleri memleketin;
Cezaevleri yetmezmiş ki, her yıl bin işçiyi “kazaevi”nde yok eden “iş sağlığı ve güvenliği”nin Meclis’i.
***
Orası, burası;
30 yıllık bir zamanda “iç(erideki) savaşında” 50 bin ölüsü, binlerce kaybı, binlerce acısı, binlerce yetimi, binlerce dulu, binlerce infazı binlerce muamması birikmiş de, buna hala bir çözüm umudu dahi bulamamış Meclis.
30 yılda, darbecilerden sonra; 8 siyasi partisi iktidar ya da ortağı olmuş; sonuncusu, tek parti halinde 10’uncı yılı doldurmuş ama hala “o umudu” verememiş Meclis.
***
Orası, burası;
Tıklım tıklım dolmuş; 15 yılda “içeride” ölenleri 2 bin 500 kişiyi bulmuş, 15 yıl önce yılda 123 ölüm varken bu sayıyı şimdi 268’e fırlatmış; tutukluluğu fiilen mahkumiyete çevirmiş cezaevleri ülkesinin Meclis’i.
***
Orası, burası;
16 yıl önce, işkenceden geçirilen liseli çocuklarını işkenceli ifadeyle mahkum edebilmiş; işkence yapanları neden sonra kısmen sorumlu sayabilmiş ve o çocuklara tazminata ancak 16 yıl sonra mahkum olabilmiş “yürütme”lerin Meclis’i;
***
Orası, burası;
12 yaşındaki çocuğa 13 mermiyi mazur ve makul göstermeye çalışan; sorumluları kollayan ve 8 yıl sonra şimdi AİHM’in “O çocuğu öldürmek şart mıydı?” sorusuna muhatap olan “idare”nin Meclis’i.
***
Orası, burası;
Kıskanıldı diye, ayrılmak istedi, reddetti diye, ona kader diye dayatılana itiraz etti, kendi hayatını hayal etti diye her gün onca kadının öldürüldüğü erkek cumhuriyetin; 13 yaşındaki kıza 26 adamın tecavüzünü rıza diye karara bağlayabilen kanunlarının çıktığı Meclis.
***
Orası, burası;
(Bu memleket tarihinde, kaderinde ne kadar önemli roller de oynamış; bazen ne kadar demokratik umutlar da vermiş olursa olsun)
Her gününe kan damlamış; katliamları, suikastları, infazları her ayın her gününe yayılmış “öteki tarih”in de Meclis’i.
***
Bu hal ve şerait içinde…
Bir yumruk çok mu; bir sandalye çok mu!
Velev ki mevzu, çocukların yaşken nasıl eğileceğine dair olsun!
Velev ki mevzu, çocukların kimin ezberiyle büküleceğine dair olsun!
Velev ki mevzu, çocukların kaderinin aile ve devletçe rehin alınmasına dair olsun!
Velev ki mevzu, sözde cumhuriyetçi muhafazakârlıktan sonra sözde demokrat muhafazakârlığın; çocuğun zihnine, ruhuna, bedenine nasıl tahakküm edeceğine dair olsun!
Çocukları ezen, yok eden, kıran bir arazide…
4x4 bir yumruk, bir iskemle çok mu!
Arşivden notlar
Manisalı liseliler, diyoruz; o çocuklara hayatı zehir edip büyütürken, onları yaza yaza yaşlanmışız biz de. Arşivden o çocuklarla kucaklaşmış yazılar çıkıyor. 16 yıl önce Milliyet’te “Yargı işkenceye bağımlıdır” diye yazdığım için, Şevket Kazan’ın onayıyla başlayan yargılanma sefahatimde, beraat ettiğim “suç”a bile ne yapılıp edilip verilen mahkumiyet çıkıyor.
Zaman geçiyor, zaman çocuklara ömürlerini değil, onurlarını teslim edebiliyor ancak!
12 yaşında çocuğa 13 mermi diye yazınca, Uğur gelmiyor ne yazık ki. “Büyük” denen medyadaki ilk yazı, AİHM’in 8 yıl sonra sorabildiği, devletin ve hükümetin asla sormadığı soru bir dipsiz kuyudan çıkıyor:
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/11/24/talu.html
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/11/25/yaz04-40-124.html
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/11/26/yaz04-40-124.html
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/11/28/yaz04-40-117.html
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/11/29/yaz04-40-116.html
Bir manşet haberi anmışım; Ahmet Şık imzasıyla çıkıyor. “Başka taraf” sanılan rahmetli Ömer Lütfi Mete’nin insanlığı, vicdanı çıkıyor.
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/11/30/talu.html
Şimdi “bazı çocuklar içeriden çıkıyor”, Ahmet ile Nedim çocuklarına kavuşuyor…
İnat, sabır, eşlerinin, arkadaşlarının dayanışması; bu ülkenin yaşadığı bin türlü acıdan, bin çeşit haksızlıktan birinde, dört gazetecinin özgürlüğünü teslim ediyor şimdilik!
AVM çadırı kurbanlarının ruhuyla buluşmak üzere, tersaneden, madenden, atölyeden, devlet üretme çiftliğinden ölü canlar ile onların hatırasına yazılar çıkıyor:
http://arsiv.sabah.com.tr/2008/02/01/talu.html
(Habertürk)