'Dönülmez Akşamın Ufkunda' Suriye (ve Belki de Türkiye)

~ 29.02.2012, Ergin YILDIZOĞLU ~

Geçen hafta Suriye ile ilgili haberleri okurken artık bu ülke için geriye dönüşün söz konusu olamayacağını düşündüm.

Pazartesi günü Al Hayat gazetesinde Ghassan Charbelin yorumu, bu ölümcül çıkmazı bence çok iyi betimliyordu: Rejim, saygınlığına, iktidar partisine, orduya, güvenlik örgütlerine, ekonomiye verdiği zarardan sonra artık geri çekilme becerisini kaybetmiştir. Muhalefet de verdiği binlerce kurbandan, yıkılan kasabalar ve kentlerden sonra artık geri çekilemeyeceği bir noktaya gelmiştir. Her iki taraf da geri çekilmenin kendisi için bir intihar olacağını düşünüyor.”

En güçlü olasılık, taraflardan birinin kazanmasına sıra gelmeden Suriyenin ağır insani ve jeopolitik sonuçlar yaratarak dağılmaya başlamasıdır.

Eğer Asharq Al Awsatta Mohammad Ali Salihin pazar günü, Washingtondan, ABD askeri kaynaklarına dayanarak aktardıkları doğruysa, AKP yönetimindeki Türkiye de bu sürece derin bir stratejik dalış yapmaya hazırlanmakta ya da itilmektedir. (Not: Al Hayat ve Al Awsatın Suudi rejiminin gazeteleridir.) Gelecekte tarihçilerin, bu derin stratejik dalışı da bir başka tür intihar eylemi olarak değerlendirme olasılığı, korkarım ilk anda sanılandan çok daha büyüktür.

Derin stratejik dalış...

Ali Salihin kaynağına göre, ABD Savunma Bakanlığında, Suriyeye yönelik bir askeri müdahale planı hazırlanıyormuş. NATOnun 1998 Kosova operasyonlarına dayanarak hazırlanan plana göre, ilk adımda Türkiye sınırına yakın bir yerde bir korunaklı bölge oluşturulacak; sığınmacılara, sonra da Türkiyeden Suriyeye girmeye başlayan NATO güçleri aracılığıyla, uluslararası Kızıl Haç örgütü eliyle tüm Suriye halkına insani yardım sunulacakmış.

Bu senaryo da insani yardım”, bu insani yardıma verilecek askeri korumaya bir uluslararası yasal zemin sunacakmış. Bu eylemler, yardım konvoyları Türkiye ve Ürdünden Suriyeye girerken havadan koruma operasyonlarına dönüşebilirmiş. Ali Salihin kaynağıBu çok sakıngan bir senaryo, çünkü Suriye ordusunun, özellikle hava kuvvetlerinin büyük gücünü hesaba katıyor diyormuş.

Böyle bir senaryonun başlayabilmesi, için AKP hükümetinin Suriye konusunda kesin kararını, sonra bundan bir geri dönüş olmayacağını bilerek vermesi gerekiyor. Batı ve Suudi medyasından görebildiğim kadarıyla da AKP hükümeti üzerinde, bu yönde adeta Hani yapacaktın, hadi artık diyen güçlü bir basınç var.

Batı basınında şöyle bir söylem dikkati çekiyor: Suriye Libya değil. Suriyede 18 milyonluk bir nüfus, 185 bin kilometrekareye, yoğun kentsel yapılara sıkışmış durumda. Bir hava operasyonunda isyancılarla devlet güçlerini ayırt etmek son derecede güç; tüm dünyayı isyan ettirebilecek çapta yan hasar olasılığı yüksek. İsyancıların yapısı, liderliği belirsiz. İsyancıları silahlandırıyoruz derken radikal İslamı güçlendirme riski var. Esadın içeride güçlü toplumsal desteği, dışarıda Çin ve Rusya gibi dostları var. ABD kamuoyu yeni bir kara savaşını kabul etmeye eğilimli değil. Ortada, sürece önderlik etmeye hazır, İngiltere veya Fransa gibi ülkeler yok. Körfez ülkeleri, Suudi rejimi müdahaleden yana, ama askeri kapasiteleri yetersiz. Halbuki Türkiye NATOnun en büyük ordularından birine sahip bölgede Sünni Araplar arasında saygınlığı var. Hillary Clintonun vurguladığına göre Türkiyenin etkisi başka. Ancak belli ki Türkiye beklenen adımı atmakta kararsız. Bunu Al Awsatta, Tarık Alhomayedın yorumundaki öfkeli sabırsızlıkta da görmek olanaklı. Alhomayed, Duyduk ki Türkiye Dışişleri Bakanı Washingtondaymış. Suriyeyi, Arap devrimlerini konuşuyormuş. Bu konuda Washingtondan işe yarar bir şey çıkmadı. Türklere gelince, Ahmet Davutoğlu Washingtondan döndü mü?’.” Alhomayed, Belli ki ABD İsraili korumak istiyor. Suriyede İslamcı bir rejimin kurulmasından korkuyor. Peki, Türkiyenin bahanesi ne? Dışişleri Bakanları hâlâ Washingtondan dönmedi mi? diyor. Belli ki Alhomayed, Washingtonda konuşulanları, Türkiyenin yapmayı kabul ettiği şeyleri biliyor; sabırsızlıkla soruyor: Neden hâlâ yapılmıyor?

Büyük olasılıkla AKP yönetimi, Suriye dağılmaya başlayınca, bölgenin tüm dengelerinin bozulacağını, belki de Suriye Kürdistanının, Irak Kürdistanıyla birleşerek daha büyük bir siyasi birim oluşturmaya başlayacağını da görebiliyor. Bu dağılma sürecinde, bir aşamada Türkiyenin, İranla çatışmaktan kaçınamayacağı, Rusya ve Çin gibi İranın müttefikleriyle geliştirmeye çalıştığı ilişkilerin istikrarını kaybedeceği de söylenebilir. Cari açığının yüzde 10a vurduğu, büyümenin hızla frene basmaya başladığı bir ortamda petrol fiyatlarındaki artışın, Suriye, İran, Lübnan pazarlarında oluşacak kayıpların ekonomiye, büyük zararlar getireceği de...

Yola yeni Osmanlı İmparatorluğu için çıkanların, bu koşullarda, mali kaynak gereksinimi arttıkça, Osmanlının eski sömürgelerine giderek daha bağımlı hale gelecek, Bakan hâlâ dönmedi mi?gibi fırçalaradaha sık maruz kalacak olması da tarihin bir başka cilvesi.

(Cumhuriyet)

Ergin YILDIZOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1807