Herhangi bir TV kanalının haber programını izlemeye başladığımda 12 Eylül 80 sonrasındaki günlerden birini yaşıyormuş gibi oluyorum.
Ardı arası gelmeyen gözaltılar, tutuklamalar, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinden duruşma haberleri; ağızları kapatılarak tekme tokat yerlerde sürüklenen protestocu gençler, emekçiler; inip kalkan coplar, panzerler, gaz bombaları ve polisler, polisler, polisler…
Polis gücünün son birkaç yılda birkaç kat arttırılarak ve ağır savaş silahlarıyla donatılarak bildiğimiz orduyla boy ölçüşebilecek bir polis ordusuna dönüştürülmüş olduğu gözler önünde bir gerçek…
Biz polisi ülke içinde güvenliği sağlamakla yükümlü bir kolluk gücü olarak bilirdik.
Şimdi ülke savunmasının da polise bırakılabileceği ciddi ciddi konuşuluyor.
Tören birlikleri de askerden alınarak polise bırakılıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi polise emanet.
En son Dolmabahçe Sarayı’nın kapısında asker değil polis beklemeye başladı.
Oradaki asker orduyu değil ulusu temsil ediyordu.
Polis neyi temsil ediyor?
Bu gidişin tutarlı devamı, Anıtkabir’in de polise emanet edilmesi, cumhurbaşkanının gerisinde duran görevli subayın yerini bir polis komiserine bırakması, Türkiye’nin tümüyle polise teslim olmasıdır.
Çünkü bu artık çağdaş, demokratik bir ülke değil, bir polis cumhuriyetidir.
Türkiye Polis Cumhuriyeti…
***
Yeni bir yıla elbette buruk giriyoruz.
Hapishaneler gençlerle, “düşünce suçluları”yla, meslektaşlarımızla dolup taşıyor.
Hangi birinden söz etmeli?..
Çoğu yıllardır demir parmaklıklar ardındaki dostlarımızın, meslektaşlarımızın, Balbay’ın, Tuncay’ın, Ahmet’in, Nedim’in, seçkin öğretim üyelerinin, yurtsever subayların adlarını toplum artık ezbere biliyor…
Ben bu yazıda yaklaşık iki aydır İzmir-Buca Cezaevi’nde, “çıkar amaçlı örgüte üye olmak, ihaleye fesat karıştırmak” suçlamasıyla tutuklu bulunan bir şair arkadaşımdan, Halim Yazıcı’dan söz etmek istiyorum.
Avukatı Özlem Yılmaz’ın gönderdiği dosyaları dikkatle gözden geçirdim.
Neresinden başlamalı?
İzmir Belediyesi’nin kültür müdürü arkadaşımızın, bu belediyemize karşı girişilen saldırıda kurban seçilenlerden biri olduğu o kadar belli ki…
Yaklaşık altı ay önce aynı suçlamalarla ifadesi alınıp serbest bırakılmışken, suçlama ve iddialarda herhangi bir değişiklik yokken, bir savcı değişikliği sonrasında yeniden ifadeye çağrılıp tutuklanıyor…
Halim Yazıcı, en sonuncusu Türk Dil Derneği’nin verdiği olmak üzere ona yakın ödül sahibi.
Türkçenin gerçek bir ustası.
Duruşmalar ne zaman başlar, belli değil…
Bütün yazar ve sanatçı örgütleri, tek tek bütün şair, yazar ve sanatçılar, Halim Yazıcı’ya sahip çıkmalı, onu yalnız bırakmamalıdır.
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi duruşmaları daha ne kadar geciktirecek?
Seçkin bir şairi, bir yazı emekçisini, bir kültür adamını daha ne kadar özgürlüğünden yoksun bırakacak?
Kardeşim Halim’in yeni yılını, onu özlemle kucaklayarak kutluyorum.
Her anlamda, bütün olanaklarımızla, yanında olduğumuzu o ve ailesi, yakınları ve herkes bilmelidir…
***
Sevgili dostlarım Şule ve Doğu Perinçek’in oğulları, genç ve çok değerli bilim insanı Mehmet Perinçek, aylardır cezaevinde.
Neden?
Polis Cumhuriyeti’ndeki yeni uygulamalardan biri de, babaların ve çocuklarının aynı zamanda hapiste olmaları…
Günümüz siyasal yönetimi, bir “yenilik” olan bu uygulamayla ne kadar övünse azdır…
Aynı uygulamayı, Sarp Kuray ve kızı Zeynep Kuray örneğinde görüyoruz…
Neredeyse bebekliğinden tanıdığım Zeynep, babası yıllardır hapisteyken, birkaç gün önce “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklandı…
Annesi, sevgili sürgün arkadaşım Ayşe Emel’in, o yiğit ve güçlü kadının, telefonda konuştuğumuzda sesi üzüntüden neredeyse çıkmıyor…
“BirGün” gazetesi muhabiri Zeynep hangi örgütün, niçin üyesiymiş?
Biliyoruz ki, hepimizin çocukları gibi onun da tek suçu, adalet duygusu, insan sevgisi, emekten yana olması ve mesleği olan gazeteciliğe tutkusudur…
Suçlu olan Mehmet Perinçek ve Zeynep Kuray değil, onları özgürlüklerinden yoksun bırakan polis devletinin kendisidir…
28 Aralık tarihli Cumhuriyet’te ilginç bir ilk sayfa üst başlığı vardı: “Aile boyu hapis…”
Anne ve baba, bir basın açıklamasına katıldıkları suçlamasıyla tutuklanıp cezaevlerine konulmuşlar…
O sırada 4 aylık olan oğulları, Ekim 2010’dan beri anneyle cezaevinde…
Yeni bir yıla işte böyle bir ülkede giriyoruz…
Türkiye’yi bir polis devletine çevirenlerin, yandaşlarının, döneklerin, omurgasızların, “ileri demokrasi”cilerin, “açılım”cıların, “yetmez ama evet”çilerin, topunun birden ………. yeni yıllarını kutluyorum…
Tabii, ne kadar kutlu olabilirse...
(Cumhuriyet)