ASKERLER VE SİLAHLI KUVVETLER
Sürekli olarak değişim ve dönüşüm sözcüklerini kullanmak suretiyle küresel, bölgesel ve ülkesel olarak dönemsel bir devinim içerisinde bulunduğumuz hususuna vurgu yapıyoruz. Geleneksel ve alıştığımız düzenin, anlayışın, değerlerin aşındığına ve önümüzdeki süreç içerisinde bütün bunların kaçınılmaz olarak başka bir şey olacağına dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Doğal olarak Türkiye’de de bu değişim ve dönüşüm döngüsü olanca hızıyla devam etmektedir. Her şeyin başkalaştığı bir ortamda yerinde durmaya çaba göstermek dev bir okyanus dalgasına meydan okumakla eşdeğerdir. Elbette süreci ve değişimi algılamak kolay değildir. Bu noktada basın ve yayın organlarını kamuoyuna doğru bilgileri aktaramadıkları için suçlamak da doğru değildir. Bu anlamda hele ekmek kavgası veren geniş kitleleri bütün bu gelişmelere duyarsız kalmakla suçlamak da yersiz ve yakışıksızdır.
Türkiye gündemine girmeden önce küresel ölçekte neler yaşanmakta olduğunu doğru anlamak öncelikli bir zorunluluktur. ABD ve AB finansal ve ekonomik krizin ortaya çıkardığı hasarı onarma noktasından henüz uzaktadırlar[1]. Güney Amerika Kıtası uzak coğrafyası nedeniyle dünya sorunlarına çare olamayacaktır. Afrika açlık, hastalık ve iç çatışmalar ile yüz yüze olan neredeyse çökmüş bir kıta görünümündedir. Rusya Federasyonu (RF) henüz demokrasi ve hukuk devleti istikametinde adım atamamış ve yeni iç sorunlar yaşamama gayreti içerisindedir. Çin ve Hindistan ise hızlı büyüme süreci yaşayan, ancak potansiyel olarak iç ve bölgesel sorunlar yaşamaya aday ülkelerdir. Küresel ölçekte terör olayları ve iç çatışmalar ise artık sıradan ve olağan bir konu olarak gündem oluşturmaktadırlar.
Türkiye’yi de yakından ilgilendiren (Büyük) Ortadoğu ve Kuzey Afrika (BODKA/ODKA) geniş ve derin bir istikrarsızlık sürecine girmiştir[2].
Küresel ölçekte kuşkusuz en kötü senaryo siyasi ve ekonomik sorunların aynı anda yaşanacağı bir kriz sürecidir. II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan küresel, bölgesel ve ülkesel yapıların taşları yerinden oynamış ve küresel bir kriz süreci yaşanmaya başlamıştır. Krizin süresi, şiddeti ve sonuçlarını kestirmek henüz çok olası görülmemektedir.
Dünyada ve bölgemizde böylesine çok önemli olaylar yaşanırken Türkiye iki hafta süresince yine Türkiye’ye özgü bir konu ile yaşamak zorunda kalmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) kimlerin terfi edeceği hususu bir krizin ortaya çıkmasına neden olmuş ve bu konu haber ve yorumlar ile birlikte gündem oluşturmuştur.
Türkiye’de her Ağustos ayı içerisinde bir “Yüksek Askeri Şura” süreci yaşanmaktadır[3]. Olağandır. Ancak, yukarıda açıklamaya çalıştığımız değişim ve dönüşüm dalgasının Türkiye’de de önemli gelişmelerin yaşanmasına neden olduğu/olacağı göz ardı edilmemelidir. Türkiye siyasi, sosyal, ekonomik ve güvenlik politikaları bakımından değişik bir zemine geçiş yapmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin idari, adli ve askeri yapılanması da sorgulanmaya başlanmıştır.
2010 yılı Askeri Şura çalışmalarında siyasi ve askeri makamlar arasında yaşanan sorunlar, 2011 yılı çalışmaları öncesinde giderek daha da derinlik kazanmış ve Genelkurmay Başkanı ile 3 kuvvet komutanının emekliliklerini talep etmeleri sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Bir süredir devam eden TSK’nin itibarını küçük düşürme gayretleri ve siyasi makamların askeri makamlar ile arasındaki görüş farklılıkları, TSK’nin geçmişi ve geleceği bakımından da sürekli tartışılır bir konuma yerleşmesine neden olmuştur. Kimin terfi edemeyeceği konusu, iç ve dış basın ve yayın organlarında daha iyi bir demokrasi ortamına doğru geçiş yapıldığı şeklinde yorumlanmış ve TSK’nin bu iç sorunu ülkesinde, bölgesinde ve dünyada gündeme gelip oturmuştur.
Küresel ve bölgesel ölçekte yeni bir resim ortaya çıkmaktadır. Bu büyük resmi görmeden Türkiye’deki değişimi anlamak mümkün görülmemektedir. Bu değişimi algılamadan da Türkiye’deki gelişmelere yanıt aramak ise ancak mum ışığında yolunu bulmaya çalışmak anlamına gelecektir.
Türkiye’de İktidar Partisi üçüncü kez katıldığı genel seçimde önemli bir başarı sağlamıştır. %50 halk desteğini arkasına alarak yine iktidar olmuştur. Halkın %95’nin T.B.M.M. çatısı altına temsil edildiği hususu dikkate alınırsa halkın oyların dağılmasına izin vermediği ve T.B.M.M. içerisinde temsil edilebilme hususuna önem verdiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak oylar İktidar Partisi ve diğerleri olarak paylaşılmıştır.
Türkiye’nin önemli iç ve dış sorunları bulunmaktadır. Ancak, bu sorunların küresel ve bölgesel gelişmelerden arındırılarak çözümü de mümkün görülmemektedir. Bu sorunları siyaset çözecektir. Siyasetin dümeninde de İktidar Partisi bulunmaktadır[4].
Tarih yaşadığımız süreci de şaşmaz bir gözlemle yargılayacaktır.
Askeri Şura süreci ile ilgili birçok yorum ve değerlendirme yapılmıştır/yapılmaktadır. Sorun kişiler düzeyine indirgenmiş ve kimin ne olacağı konusunda yoğunlaşmıştır. Bu toz duman içerisinde TSK kurumsal yapısının olabilecek sorunları üzerinde ise hiç kimse durmamıştır. Dikkat çeken önemli diğer bir husus da siyaset ile asker arasındaki bu irade savaşımını muhalefet partilerinin sadece izlemiş olmalarıdır. Unutulmamalıdır ki; TSK kurumsal olarak ve güçlü bir şekilde her zaman var olmalıdır/var olacaktır. Bu anlamda muhalefet partilerinin de TSK ile ilgili geleceğe yönelik yeni görüş ve önerilerini kamuoyu ile paylaşmaları önem kazanmıştır. Somut projeler üretmeden sadece uygulamalara eleştiri getirme alışkanlığının siyasi partileri iktidar seçeneği olamama sonucunu götüreceği de açıktır.
Kişiler geçicidir, kurumlar kalıcıdır.
Kişilere yönelik haksız suçlamaları ve yargılamaları da yine tarih yargılayacak ve şaşmaz adalet terazisi de doğru saptamaları gelecek kuşaklara aktaracaktır.
TSK’nin kurumsal yapısının korunması her kesimin ve herkesin görevidir. Bu kurumsal yapının 21. yy güvenlik ortamının gereksinmelerine yanıt verecek düzeyde nitelikli ve donanımlı personel ve malzeme ile sürdürülebilir bir özellik taşıması önemli bir sorumluluktur.
Ağustos 2011 ayı içerisinde asker gündem olmuştur. TSK ise göz ardı edilmiştir.
Önemli iç ve dış sorunların yaşandığı/yaşanacağı süreç içerisinde bulunduğumuz dikkate alınarak TSK kurumsal yapısına moral yönden ve fizikisel gereksinmelerinin karşılanması bakımdan ve her kesimden destek verilmesi hususu önem taşımaktadır.
Av. Reha Taşkesen
Ankara, 10.8.2011
[1] RT, Bu yazıyı yazarken The Economist (6-12 Ağustos 2011) dergisi “İkinci dip zamanı mı?” (Time for a double dip?) kapak başlığı ile çıktı. Baş makalede ABD’ne gönderme yapılarak “Siyasi liderlerin yapması gereken şey olanakları iyi kullanarak iki yerine bir dip yaşamak suretiyle durgunluktan kaçınmak olacaktır.” (If only it had the political leaders to match, its chance of avoiding recession woud be far beter than one in two)
[2] RT, Afrika Kıtası (54 ülke) istikrar olmayan bir süreç yaşamaktadır. Açlık, hastalık ve çatışma ülkelerde artık olağan karşılanmaktadır. Yakın zamanda Sudan ikiye bölünmüştür. (Büyük) Ortadoğu ve Kuzey Afrika (Broader Middle East and North Afrika-BMENA yada kısaca MENA) bölgesinde Aralık 2010 ayı içerisinde Tunus’ta başlayan iç çatışmalar devam etmektedir. Bu ülkelerde kamu düzeninin, istikrarın, huzurun ne şekilde tesis edileceği hususu henüz belirsizliğini korumaktadır. Ayrıca bu konu tarihsel ve kültürel bağlarımız nedeniyle Türkiye’yi yakından ilgilendirdiği noktasından yola çıkılarak iyi incelenmelidir.
[3] RT, “Yüksek Askeri Şura” (YAŞ) 1612 sayılı “Yüksek Askeri Şuranın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” hükümleri istikametinde toplanmakta ve sorumluluklarını yerine getirmektedir. YAŞ kamuoyunda bilindiği gibi sadece terfi konusunda karar vermemektedir. Bu yüksek heyetin terfi konusu dışındaki çok önemli görevleri ilgili kanunun m.3’de açıklanmıştır. Bunlar arasında “Askeri Stratejik Anafikri” tespit, gözden geçirme TSK’nın geleceğe yönelik hazırlıkları bakımından yaşamsal önem taşımaktadır. YAŞ ile ilgili olarak T.C.Anayasası m.125’de “Yüksek Askeri Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır” hükmüne, 5982 sayılı Kanun m.11 ile “terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır” ifadesi eklenerek önemli bir değişiklik getirilmiştir.
[4] 1612 sayılı “Yüksek Askeri Şuranın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” m.2/2 “Yüksek Askeri Şuranın Başkanı Başbakandır” hükmüne yer vermektedir.
Hits: 3174