Aristokrat Solcular İlerici Muhafazakârlar ve Demokrasi

~ 09.08.2011, Fatih YAŞLI ~
Mümtaz’er Türköne’nin, ömrü hayatında yapmış olduğu tek doğru tespitle “aristokrat solcularımızdan” dediği Murat Belge, her zamanki solculuğuyla, Türkiye’de yaşanan sürecin bir ilerleme, rasyonelleşme ve demokratikleşme süreci olduğunu söylemiş ve eklemiş:
“Bunların olmasında bu toplumda kendini öyle ya da böyle solda ilan edenlerin hiç payı olmamıştır.” (Devlet ve Değişim, Taraf, 5 Ağustos 2011)
Türköne, Belge’nin bu söylediklerine mal bulmuş mağribi misali atlamakta gecikmemiş ve o da biz gerici solcuların ilerici muhafazakârlar sayesinde nasıl özgürleştiğimizi uzun uzun anlatmış:
“İlerici muhafazakârlar sayesinde gerici solcularımız daha özgür ve demokratik bir ülkede yaşıyorlar. Farklı ve aykırı düşünenlerin, özellikle darbeye bahane olsun diye laik-solcuların bir faili meçhul cinayete kurban gitme ihtimali artık çok az. Bu ilerlemede solun gerçekten hiçbir katkısı yok. Tersine, zaman zaman darbecilerden medet umarak, zaman zaman AK Parti hükümetinin elini kolunu tutup, askerlerin daha iyi dövmesine yardım ederek bu sürece engel olmaya çalıştılar. Darbeciler AK Parti iktidarının sırtını yere getirmeye çalışırken ‘mahalle baskısı’ndan, ‘sivil darbe’den, ‘sivil vesayet’ten şikâyet edenlerin, bugün oturup bir özeleştiri yapmaları gerekmiyor mu?” (Gerici Solcular, İlerici Muhafazakârlar, Zaman, 7 Ağustos 2011)
Bir kez daha, liberallerle muhafazakârların, yeni rejim inşası adına nasıl omuz omuza mücadele ettiklerini gösteren bir örnekle karşı karşıyayız. Belge yeni rejim inşası sürecinin ilerleme, rasyonelleşme ve demokratikleşme anlamına geldiğini söylerken aslında şunu da demiş oluyor: Bu süreci yöneten siyasi özneler, yani AKP-cemaat koalisyonu, ilerlemeci, rasyonel ve demokrattır. Peki ya sol? Bu sürece hiçbir katkısı olmadığına göre sol da gerici, anti-rasyonel ve anti-demokrattır.
“Aristokrat solcularımızdan” Belge bunları söylediğinde, Türköne’nin de “ilerici muhafazakârlarımızdan” olması kaçınılmaz hale geliyor ve Türkiye soluna da daha demokratik bir Türkiye’de yaşamamızı sağladıkları için ilerici muhafazakârlarımıza teşekkür etmekten başka bir çare kalmıyor.
Osmanlı-Türkiye tarihini devletle toplumun, merkezle çevrenin, askerle sivillerin mücadelesi üzerinden okuyan liberallerle muhafazakârların, komuta kademesinin istifasını sivillerin ve demokrasinin zaferi olarak görmesinde bir tuhaflık bulunmuyor. Aynı kesimlerin sola dönüp “siz neden zafer kutlamalarına katılmıyorsunuz” diye sormaları ise, ilk bakışta biraz tuhaf görünse de gayet anlaşılabilir. Çünkü, tarihinin en zayıf ve güçsüz dönemlerinden birinde olmasına rağmen, solun yeni rejim inşasının ideolojik hegemonyasına karşı muhalefet edebilme potansiyeline sahip tek özne olduğunun onlar da farkında. İşte bu nedenle DSİP’e, EDP’ye, Ufuk Uras’a, Ömer Laçiner’e, Birikim’e ihtiyaçları var, solda olduğunu iddia eden birileri “muhafazakâr-demokrat inkılâp”ı coşkuyla selamlasın ki inkılâp yoluna devam edebilsin.
Bu noktada, Belge’nin sola “neden hiç katkı yapmıyorsunuz” diye kızdığı “rasyonelleşme, ilerleme ve demokratikleşme” sürecine, düşünüş olarak Belge’ye çok da uzakta olmayan bir isimle, Demokrat Yargı Derneği Genel Başkanı Orhan Gazi Ertekin’le Express dergisinin yapmış olduğu röportaj üzerinden daha yakından bakmak hayli anlamlı görünüyor.
Anlamlı görünüyor; çünkü Ertekin 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa referandumu öncesinde Osman Can’la birlikte ateşli bir “yetmez ama evet” kampanyası yürüttü. Can ve Ertekin’e göre yapılacak olan referandumdan evet çıkması durumunda vesayet rejiminin yargı ayağı çökecek ve yargının demokratikleşmesinin önü açılacaktı. Referandumdan evet çıkmasının üzerinden çok geçmeden HSYK seçimleri yapıldı ve bu seçimleri, çoğunluğunu muhafazakâr savcı ve hâkimlerin oluşturduğu Demokrat Yargı bypass edilerek, Adalet Bakanlığı’nın göstermiş olduğu liste kazandı. Kısacası, “vesayet” kalkmamış, el değiştirmişti.
Osman Can, yeni rejimin baş hukukçusu olmak gibi bir hedefe sahip olduğu için olan bitene gözlerini kapamayı seçti. Ertekin ve bir grup arkadaşı ise, referandum sürecinde durdukları “yetmez ama evet” pozisyonunu doğru bulmaya devam etmekle birlikte, HSYK seçimi ve sonrasında yaşananlara karşı eleştirel bir tutum almayı tercih ettiler. Süreç esnasında ve sonrasında yaşadıkları ise yaşadığımız dönüşümün ne kadar “ilerici, rasyonel ve demokratik” olduğunu göstermesi açısından büyük önem taşıyor.
Ertekin, Ekspress’teki röportajında, HSYK seçimleri sırasında Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’a seçim sürecini gündemlerine almaları için mektuplar yazdığını, ancak herhangi bir karşılık bulamadığını söylüyor. HSYK sürecinde yaşananları anlattığı kitabı “Yargı Meselesi Hallolundu” ise liberal-muhafazakâr cenahta yok muamelesi görüyor. Kitapla ilgili olarak yapılan bir haber, bizzat Yasemin Çongar’ın müdahalesiyle Taraf gazetesine konulmuyor. Aynı gazetenin yazarlarından Lale Kemal ise kitapta anlatılanlarla ilgili olarak “aslolan büyük dönüşümün yaşanması. O büyük dönüşüm içinde küçük marazlar olur” minvalinde bir yazı yazıyor. Zaman, Yeni Şafak, Sabah ya da Star gibi gazeteler ise kitabı görmemeyi tercih ediyorlar.
Ertekin, HSYK’da yaşananın bir seçim değil, bir onaylama olduğunu söylüyor:
“HSYK seçimi, Adalet Bakanlığı’nın kadrosu, yetkileri, hazinesi, idari gücü ve varlığı ile yönettiği bir plebisit olarak vuku bulmuştur. Gerçekte bir seçim değildir, çünkü ‘seçme hakkı’ söz konusu olmamıştır. İktidar bileşenlerinden birisi tarafından atanan isimlerin oylanması şeklinde gerçekleşmiştir.”
Ertekin’in Ergenekon süreci ile ilgili anlattıkları da, yaşananların “ilerici, rasyonel ve demokratik” karakterini anlamak açısından büyük önem taşıyor. Ertekin, sürecin Şemdinli’de başladığını söylüyor. Buna göre, “ilk kez bir iktidar grubu bir diğer iktidar grubunu, geleneksel iktidar grubunu, bir dosyanın faili haline getirdi ve onun üzerinden daha çok hukuk ve yargıya vurgu yapan bir mücadele başlattı.” Ertekin’e göre, Ergenekon süreci cemaatçi olan ve “herkesin adını iyi bildiği bir polis şefi, bir istihbaratçı tarafından” 2006’da kurgulanıyor. Şemdinli öncesi polis şefleri Ankara’da toplanıyorlar, Hanefi Avcı ve ekibinin de katıldığı bu toplantıda, cemaat operasyon kararını açıklıyor, Hanefi Avcı, Sabri Uzun ve Emin Arslan gibi isimler bu operasyona “siz kazanamazsınız asker kazanacak, biz tarafsız kalalım” diyerek katılmıyorlar. Tarafsızlıklarının bedelini ise bir süre sonra tasfiye edilerek ödüyorlar.
Ertekin’in Zekeriya Öz hakkında söyledikleri de, tutuklamanın siyasi mahkûmlar açısından bir cezalandırma mekanizmasına dönüştüğü günümüz Türkiye’sinde yaşananları anlamak açısından büyük önem taşıyor. Ertekin, Ergenekon’un altyapısının hazırlanması için, Özel Yetkili Mahkemeler’in kadrolarının 2004-2005’ten beri hazırlandığını, ceza kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun da 2004’ün sonunda çıktığını söylüyor. Ancak önemli olanın savcılar değil polis olduğunu belirtiyor. Ertekin’e göre Türkiye’de hiçbir terör davasında cumhuriyet savcısının ciddi bir inisiyatifi bulunmuyor. Kimin “terörist”, kimin “normal vatandaş” olduğunu polis belirliyor. Dolayısıyla, Ergenekon’un da içinde bulunduğu bütün “terör davaları”nı asıl kurgulayan güç polis. Polis ise cemaatle doğrudan bağlantılı. Ertekin’e göre, Ergenekon’un sırrı tam da burada yatıyor. Birbiriyle ilişkisiz bir sürü ismin aynı örgütün üyeleriymiş gibi gösterilmelerinin nedeni cemaatin hepsine düşman olması. Böylelikle Veli Küçük’le Ahmet Şık’ın adı yan yana yazılabiliyor, böylelikle her ikisi de Ergenekoncu olabiliyor.
Röportaj bu minvalde uzayıp gidiyor, yazı da uzatılabilir ama derdimizi anlatmak bakımından bu kadarı yeterli görünüyor. Murat Belge’nin “ilerleme, rasyonelleşme ve demokratikleşme süreci”nin özünü, Türköne’nin “gerici-Ergenekoncu-darbeci” dediği soldan olmayan bir hukuk adamı olanca çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Tek cümleyle söylendiğinde, Türkiye demokratikleşmiyor, Türkiye’de totaliter bir yeni rejim inşa ediliyor.
Kimsenin şüphesi olmasın, gelecekte bugünlere geri dönüp bakıldığında, Belge cinsinden olanlar dışında herkes, Türkiye solunun, en güçsüz ve zayıf olduğu dönemde bile bu inşa sürecine karşı duruşundan övgüyle söz edecek.

(SolHaber 09.08.2011)

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 2254