Göçmenler neden AFD`ye yöneliyor: Üçüncü kuşak, yeni göçmen istemiyor

~ 23.10.2025, Yeni Yaklaşımlar ~

AfD’nin yükselişi sürerken Sofuoğlu’na göre Türkiye kökenliler Suriyelilere atıfla, “Onlar gelince kötüleşti” diyor. Eski AfD üyesi Yorulmaz ise diğer partilere duyulan hayal kırıklığının sonucu olarak değerlendiriyor.

Pia MASURCZAK - Can AKINCI

Almanya’da kimilerince “sağ popülist” olarak nitelendirilen aşırı sağcı AfD’nin yükselişi devam ederken göçmenlerin bu partiye yönelimi dikkat çekti. Son olarak eylül ayında ülkenin en kalabalık eyaleti olan Nordrhein-Westfalen’de AfD yüzde 14,5 oy oranıyla üçüncü parti oldu. Seçim sonucu şaşırtıcı değil, çünkü AfD (Almanya için Alternatif) göçmen karşıtı, otoriter ve sosyal darwinist programıyla tüm Almanya’da yükselişte.

Nordrhein-Westfalen bir istisna değil, Konrad Adenauer Vakfı’nın araştırmasına göre, Almanya’daki seçmen statüsüne sahip göçmenlerin yüzde 19’u AfD’ye oy vereceğini söylüyor. 2019’daki yüzde 7’ye kıyasla bu, keskin bir artış. Bu eğilim Türkiye kökenli seçmenlerde de gözleniyor. Peki, göçmenler neden ırkçı sloganlar kullanan bir partiye oy veriyor? AfD göçmenleri özellikle hedef alıyor mu?

“Toplumda AfD’ye verilen desteğin artması gibi, Türkiye kökenliler arasında da partinin meşrulaştığını görüyorum” diyor Almanya Türk Toplumu Başkanı Gökay Sofuoğlu. Sofuoğlu’na göre AfD yöneticileri ile göçmen çevreleri arasındaki ilk temaslar 2019’da, partinin çevresinden gelen dizel yasağı protestoları sırasında başlamıştı. O dönemde topluluktan olumlu geri dönüşler almaya başladığını söylüyor. Gazze Savaşı sonrasında da AfD’nin “Almanya’da artık her şeyi söyleyemezsin” veya “Almanya’da demokrasi yok” gibi söylemleri, Türk toplumu içinde giderek daha fazla yankı buluyor.

SİSTEMİ SORGULUYORLAR

Sofuoğlu, AfD’nin yalnızca içerik bakımından değil, siyasal sistemi sorgulama biçimiyle de Türkiye kökenli kişilere çekici geldiğini belirtiyor. “Trump, Putin, Erdoğan gibi siyasetçilere hayranlık var. Toplumda otoriter liderlere sempati duyan çok insan var” diyor. Ayrıca birçok kişinin AfD ile AKP arasında siyasete ve medyaya yaklaşımları açısından paralellik gördüğünü ifade ediyor.

Sofuoğlu ayrıca mültecilere yönelik yaygın bir tepki olduğunu gözlemliyor. Pek çok Türkiye kökenli kişi Suriyeli sığınmacılara atıfla, “Onlar geldiğinden beri durumumuz kötüleşti” diyor. Almanya’da göç politikasının yıllardır sadece mülteciler odaklı yürütüldüğünü, genel göçmen sorunlarının geri planda kaldığını belirtiyor. Ayrıca Ukraynalı mültecilere yönelik farklı muamelenin, onlarca yıldır Almanya’da yaşayanlarda rahatsızlık yarattığını söylüyor: “AfD bu durumu çok iyi siyasallaştırdı. Basit bir dille anlattı, birçok Türk de buna kandı.”

SPD’DEN KOPUYORLAR

Sofuoğlu’na göre, SPD artık birçok Türkiyeli için ilk tercih değil: “SPD, Schröder’den beri işçi partisi olarak görülmüyor.” Agenda 2010 reformları özellikle Türkiye kökenli işçileri olumsuz etkiledi. Geleneksel parti bağlılıkları uzun süredir çözülüyor; genel nüfusta da birçok eski SPD seçmeni artık partiye güvenmiyor. Üçüncü ve dördüncü kuşak göçmenler de siyasetle artık sadece emek üzerinden bağ kurmuyor. Muhafazakâr partiler göçmen seçmenleri kazanmaya çalıştıkça, onların siyasi eğilimleri de değişiyor. Ayrıca AfD artık göç konusuna tamamen karşı çıkmıyor. “Bunu iki boyutta görüyorum” diyor sosyal bilimci Prof. Dr. Kemal Bozay. “Birincisi, AfD demografik değişim nedeniyle göçün kaçınılmaz olduğunu kabul etmek zorunda. İkincisi, muhafazakâr-ulusal bir toplumun da kendi göçmenlerine ihtiyacı var.” Bozay’a göre bu, kimsenin yapmak istemediği işleri bu göçmenlerin üstleneceği anlamına geliyor.

LE PEN İLE BENZERLİKLER VAR

AfD bugüne kadar hiçbir entegrasyon meclisi seçimine katılmamıştı, bu kez ilk kez kendi listelerini hazırladı. Amaç, göç politikası tartışmalarını yönlendirmek ve şekillendirmek. Bozay’a göre bu kez klasik İslam karşıtlığı değil, sosyal meseleler ve muhafazakâr değerlerin vurgulanması ön planda. Parti, aileye, ulusal kimliğe ve toplumsal düzene önem veren çevrelerle bağ kurmaya çalışıyor.

“Fransa’da gördüğümüz eğilim Almanya’da da var” diyor Bozay. “Marine Le Pen, sadece Fransızlardan değil, Mağrip kökenlilerden de oy aldı. Almanya’da da muhafazakâr-ulusal değerlere sahip ailelerde bu değerlere uyan partiler tercih ediliyor.” Bozay, bunun bir tür muhafazakâr entegrasyon olduğunu, toplumun merkezindeki popülist söylemlerin artık göçmen çevrelerde de yankı bulduğunu söylüyor.

Eski AfD üyesi André Yorulmaz ise partinin göçmenleri hedefleyen özel bir strateji izlediği görüşüne katılmıyor. AfD kurucularından Bernd Lucke’nin eski çalışanı olan Yorulmaz’a göre artan destek, diğer partilere duyulan hayal kırıklığının sonucu. “Göçmenlerin ‘AfD harika’ dediğini sanmıyorum. Daha çok bir kopuş var — insanlar rahatsız, memnun değiller” diyor.

Yorulmaz, AfD’ye yönelimi adalet anlayışındaki değişimle açıklıyor: “Yıllar önce buraya gelen, çalışan, dili öğrenen Türklerin adalet algısı farklı.” Kendi çevresinde, özellikle Türk kökenliler arasında son yıllarda göç politikasına yönelik rahatsızlığın arttığını söylüyor. “Şu anda bu ülkeye kontrolsüz göç oluyor, bu hoşumuza gitmiyor” diyenleri sıkça duyduğunu aktarıyor. Kendi entegrasyonuna emek veren kişiler bu gelişmelere daha hassas yaklaşıyor diyor.

EN ÇOK POLONYALILAR

Ancak ZfTI’den siyaset bilimci Yunus Ulusoy, tabloyu farklı okuyor: “AfD’ye oy veren Türkiye kökenli insanlar var, ama bu oran ortalamanın altında.” AfD’ye oy vereceklerini söyleyen Türkiye kökenlilerin oranı yüzde 8 iken, Polonya kökenlilerde bu oran yüzde 33. Ulusoy, medyanın bu örnekleri öne çıkarması nedeniyle kamuoyunda orantısız bir algı oluştuğunu belirtiyor.

Genel olarak, göçmen seçmenler arasında da partilere desteğin parçalı hale geldiği görülüyor. Artık daha çok parti göçmen oyları için yarışıyor, ancak hâlâ birçok göçmen sandığa gitmiyor.

DeZim Enstitüsü’ne göre bu durum tüm partiler için hâlâ kullanılmamış bir seçmen potansiyeli barındırıyor. Şu an için bu potansiyel AfD açısından en düşük. Ulusoy’a göre bunda din önemli bir rol oynuyor: Dindar Müslümanlar, AfD’nin İslam karşıtı tutumuyla bu partiye oy vermekte zorlanıyor. Ulusoy bunu “din duvarı” olarak tanımlıyor.

Sosyal bilimci Bozay ise AfD’nin stratejik olarak evrildiğini belirtiyr: “Parti gelecekte ulusal-muhafazakâr göçmenlere daha fazla seslenecektir.” Bozay’a göre AfD, Türkiye kökenliler arasında da bulunan Arap karşıtı önyargılara ve milliyetçi değerlere dayanabilir: otorite, geleneksel aile modeli, homojenlik, ulusal kimlik.

Bozay uzun vadede AfD’nin Türk milliyetçi hareketleriyle ideolojik yakınlık kurabileceğini düşünüyor: “AfD ile Zafer Partisi gibi aşırı sağ Türk hareketleri arasında ideolojik benzerlik var. Henüz kitle düzeyinde görünür değil, ama potansiyel var.” Bu anlatı şu şekilde özetlenebilir: “Bize yarayan göçmenlerle sorunumuz yok, bizi sömürenlerle var.” Bozay’a göre AfD bunu önümüzdeki yıllarda daha çok kullanacaktır - ve bu, Türkiye kökenli toplumda da yankı bulabilir.


https://www.birgun.net

Hits: 8