Seçim güvenliği önemlidir, çünkü halkın gerçek iradesinin sonuçlara doğru olarak yansıması gerekir. Öyle anlaşılıyor ki, burada üç önemli öge bulunmaktadır. Bunlardan biri halk iradesi, diğeri seçim sonuçları ve bu ikisi arasındaki bağın doğru kurulmuş olması gerektiğini ima eden bağlantı, yani iradenin sonuçlara yansımasıdır.
Siyasi partiler halkın iradesinin oluşumu için usul dairesinde ellerinden geleni yaparlar. Her türlü propaganda yapar, makul veya aşırı vaatlerde bulunabilirler. Bunlara inanmak, geçmiş deneyimleriyle davranan halkın düşünce ve vicdanına kalmıştır. Bir şekilde kararını vermiş olan halk seçim sandığı başında iradesini beyan ederek, klasik ifadesi ile vatandaşlık görevini ifa eder.
İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer burasıdır. Halkın irade beyanı ile seçim sonuçları arasında tam ve doğru yansımanın oluşması esastır, bu yansımanın gerçekleştiği varsayımına dayanır klasik demokrasi. Bu durum, halk mantığı ile seçimlere hile karıştırılmaması ve halkın iradesinin sonuçlara doğru olarak yansıtılabilmesinin ifadesidir. En kısa yoldan söylemek gerekirse, halk demokrasisinin doğru tecelli etmesi seçim güvenliğini gerektirir. Seçime hazırlanan halkımız takdire şayan bir şekilde sandık başlarında güvenlik görevlisi gibi görev almaya kalkmaktadır. Bu davranış en klasik hali ile demokrasinin birinci koşuludur diye yorumlanabilir. Ancak modern devletin ve günümüzün iletişim araçlarının bu denli gelişmişliği karşısında böyle tasarlanan bir sandık güvenliği konusunu biraz utanarak karşılıyorum. Çünkü devlet ile hükümet, devlet yapılanması ile siyasi kadrolaşmanın ayrı şeyler olduğu ve bu farklılığın gerçekten oluşturulduğu durumlarda teorik olarak seçim hileleri yapılamaz, çünkü seçimin güvenliği devletin güvencesindedir ve tüm siyasi organlar yarışta eşittir. Buna rağmen sandık gözetmenleri demokrasinin göstergesi olarak kendilerine atfettikleri görevi şeklî olarak yerine getirilebilir, fakat bu görev fahri olur ve sembolik olmanın ötesine geçemez.
EN ZOR İŞ: OKUMUŞ CAHİLLE UĞRAŞMAK
Türkiye’deki gelişmelere baktığımızda, Allah başımızdan eksik etmesin(!) var olan iktidarın cihan şümul hukuk alimleri hem de hiç sıkılmadan ve tarihte içine düşecekleri zavallılığı dahi hiç dikkate almadan, tam olarak gözleri kararmış şekilde evrensel hukuk kurallarını tam bir kabile kuralına dönüştürürcesine canla başla çalışmaktadır. Yaptıkları anayasa maddesini dahi, biraz olsun edebe uygun olarak okuyamayan bu cühela takımı hukuk araçlarını yaşam boyu iktidar hedefine uyarlamaya çalışmaktan bir nebze olsun hicap duymamaktalar. Hukukçu geçinenler solculuğun kaldırımlarında sürünmekten şakşakçılığın Nirvana’sında abat olurken bir gün mutlaka halkın ayakları altında ezileceklerini akıllarına dahi getiremeyecek cehalet çukurunda debelenmektedirler. Bu cahiller hiç akıl etmezler mi, iki kavgalı grup arasında dahi ancak tarafsız bir kişi ya da heyet en doğru kararı verebilir. Nerede görülmüştür, futbolcular gidişatı beğenmedikleri bir anda maça ara verip, beğenmedikleri kuralları kendileri koyup, tekrar maça dönerler! Bu hukukçular sınavları kopya ile mi geçtiler ki, kurucu meclis ile kurulmuş meclis arasındaki farkı idrakten acizdirler. Gerçekten; en zor iş okumuş cahille uğraşmakmış!
Gelelim önümüzdeki seçimlere. Geçmişte tarihe gömdüğümüz iktidarlar bugünküler yanında meğer birer cennetlik siyasetçilerden oluşuyormuş. Hiç değilse, seçime belirli süre önce adalet ve içişleri bakanları değişir, şeklen de olsa seçmene itimat telkin edilirdi. Bu hareketin seçim güvenliğini sağlamada ne denli geçerli olduğu ayrı bir tartışma konusudur, ancak hiç değilse, seçim esnasında var olan siyasi kadronun olabildiğince seçmen iradesine müdahaleden uzak durmaya çalıştığının sembolik de olsa bir göstergesidir. Parti temsilcilerinin ve genelde halkın seçim sandıklarının başında beklemeleri demokrasi simgesi olarak değerlidir, fakat kesinlikle yeterli değildir. Bizzat görev yapma yanında vatandaşın devlet aygıtından sandık iradesinin seçim sonuçlarına doğru yansıtıldığını talep etmek en doğal hakkıdır.
Peki, günümüz yapılanmasında devlet kimdir, hangi merciye başvurularak böyle bir talepte bulunulabilir? İşte, hukuk ve siyaset bilimi açısından cahilce; topluma saygı açısından zalimce; uluslararası sistemde ulusa saygı açısından ise ulusun itibarını zedeleyici bu ucube sistemde böylesi bir hak talep makamı var mıdır? Mafya dedikodularının ayyuka çıktığı, toplum nezdinde açığa çıkanların hiçbir şekilde hukuk soruşturmasına konu edilmediği bir yapılanmada belki de seçim güvenliği bir açıdan gerekli, bir başka açıdan ise zaten anlamsızdır.
YAŞAM BOYU İKTİDAR MANTIĞI
Sondan başlarsak, sistem yaşam boyu iktidar mantığı üzerine kurulu olduğu için zaten seçim şekli olarak yapıldığı için seçim güvenliği diye bir konu gündeme dahi gelemez, hatta gelmemelidir. Zira bu yapılanmada seçim güvenliği, Allah saklasın(!), yaşam boyu iktidar mantığını ortadan kaldırır. Bu durumda seçimle ilgili tüm organların yöneticileri kendilerine verilen görev listeleri ile göreve getirilir, görev bittikten sonra da uygun yerde taltif edilebilirler.
Meselenin ikinci ucuna bakarsak, seçim güvenliği son derece önemlidir. Gerek ekonomi, gerek siyaset alanında ucube başkanlık sisteminin ülkeyi ve halkımızı nasıl zor ve içinden çıkılmaz durumlara taşıdığı, ulusumuzu uluslararası alanda nasıl alt kümelere taşıdığı ortadadır. Eğer bu durum halkın tercihi ve halkın iradesinin tecellisi ise yapılacak bir şey yok demektir. Ama eğer bu durum halkın iradesine aykırı ve değiştirilmesi yoğun halk talebine yanıt olabilecek ortam var ise, seçim güvenliği fevkalade büyük bir önem kazanır. Çünkü hükümetleşen siyasi erk, kendi kazdığı çukurun dehşetini yaşamak istemeyeceği için, devletten kopmaya razı olamayacağı gibi, kopmamak için, şekilde görüldüğü üzere, her yola başvuracak ve her yolu kendisine mübah kılacaktır. İşte bu durumda seçim güvenliği şarttır. Ama nasıl?
Tüm yaşanan acılar, seçimlerde verilebilecek yanlış kararla tekrar tekrar yaşanacağını müdrik halkımızın şaşmaz iradesi her şeyi ve her kesi yerli yerine oturtacağı inancı ile, güzel geleceğimiz olsun dileklerimle.