Haber Merkezi
En basit tanımıyla ‘kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmek’ anlamına gelen sürdürülebilirlik kavramı günümüzün en önemli tartışma konularından birisi. Son dönemde gıdada ve enerjide yaşanan krizler sürdürülebilirliğin önemini bir kez daha ortaya koydu. Uzmanlar hem gelecek kuşaklara temiz ve yaşanabilir dünya bırakmak hem de bu tarz krizlerin önüne geçmek için ‘sürdürülebilirlik’ politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor.
Rusya-Ukrayna savaşıyla başlayan ambargolar krizleri de beraberinde getirdi. Bu kriz en çok gıda ve enerji alanlarında hissediliyor. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres Rusya-Ukrayna savaşının tarım ürünlerinin fiyatlarının artmasına yol açtığını söyledi. Guterres, savaşın ve fiyatlardaki artışın devam etmesi halinde küresel gıda krizinin yaşanabileceği uyarısı da yaptı. Savaşın hemen ertesinde özellikle Avrupa’da enflasyonla birlikte başlayan gıda fiyatlarındaki artış halen devam ediyor.
Savaşın dünyaya armağan ettiği bir diğer kriz ise enerjide yaşandı. Rusya’nın doğalgazı kesmesi, doğalgaz ihracatçısı ülkelerde paniğe neden oldu. Avrupa tüketimi azaltmak için bir dizi önlem aldı.
Yaşanan bu krizlerin ardından gıdada ve enerjide sürdürülebilirlik tartışmaları gündeme taşındı.
Sürdürülebilirliğin yaşanabilir bir dünya bırakmak için önemli olduğuna dikkat çeken Ekosfer Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz, “Endüstriyel toplumda yaşamaya alışan birçoğumuz için enerji tüketmeden günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak pek mümkün değil. Yaşatmak, insan ve diğer canlılara yaşanabilir bir dünya bırakmak için enerji konusundaki tercihlerimizin en azından sürdürülebilir olması gerekiyor” dedi. Petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtların iklim krizi, hava, su ve toprak kirliliğine yol açtığını anımsatan Gürbüz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nükleer enerjinin atıklarının binlerce yıl yaşamı tehdit ettiğini, kaza ve sızıntı anında dünyanın en büyük endüstriyel felaketlerine yol açtığını biliyoruz. Petrol ve kömür gibi milyonlarca yılda oluşmuş enerji kaynaklarını onlarca yıl içinde tüketmenin mantıksızlığı ortada. Bu kaynaklar sürdürülebilir enerji sınıfına girmiyor; hem kaynakları sınırlı hem de verdikleri hasar onarılamaz nitelikte.”
Özgür Gürbüz, Ekosfer Yönetim Kurulu Üyesi
Özgür Gürbüz sürdürülebilir enerjiye ilişkin şu noktalara dikkat çekti:
•Güneş panelinde kullanılan malzeme de sürdürülebilir olmalı: Sürdürülebilir enerji dendiğinde yakıtın sonunun bulunmaması, enerji üretimi sırasında doğaya verilen zararın en az seviyede olması beklenir. Yenilenebilir enerji kaynakları, öncelikle güneş gibi kendini her gün yenileyen, tüketemediğimiz bir kaynaktan enerjilerini aldıkları için avantajlıdır. Ancak, güneşten gelen enerjiyi elde etmek için kullandığımız maddelerin, örneğin güneş panellerinin yapımında kullanılan silikon gibi maddelerin elde edilmesi ve üretimi de sürdürülebilir olmak zorunda. Rüzgâr türbinlerinin kanatlarının da aynı şekilde geri dönüşümünü veya yeniden kullanımını artırmak zorundayız.
•Tüketimi sınırlamalıyız: Doğanın yenilenmesine vakit vermek için tüketimi sınırlandırılmak gerekir. Atık miktarını en aza indiren, doğaya verilen zararın kalıcı olmamasına dikkat eden, doğanın kendini yenilemesine olanak tanıyan üretim süreçlerine gereksinimimiz var. Dünya üzerindeki varlıkların sınırlı olduğunu kabul edip, onların kendilerini yenilemeleri için doğaya zaman tanımalı ve her şeyden önce tüketimi sınırlandırmalıyız. Arzın sınırlı olduğu bir yerde tüketim sınırsız olamaz. En ideal senaryo bu ve elbette sadece enerji kaynaklarıyla da sınırlı değil. Kıyafetlerimizden kullandığımız ev eşyasına, ulaşım araçlarından teknolojik ürünlere kadar tüm üretim süreçleri bu anlayışa uygun olmalı.
***
SAĞLIKLI GIDA İÇİN
Gıda güvenliği için sürdürülebilirliğin günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğuna dikkat çeken Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Strateji Kurulu Üyesi Oya Ayman, “Gıda güvenliği sağlıklı tohumdan, temiz toprak ve suya, temiz enerjiden, adil ticarete, dayanışmacı ortaklıklardan gıdasının sorumluluğunu taşıyan tüketici ve topluluklara kadar farklı alan ve boyutları içeriyor” dedi. Ayman şunları kaydetti: Temiz toprak ve su olmadan sağlıklı ürünler yetiştirmek imkânsız olduğu gibi yerel üretim-yerel tüketim mekanizmaları kurulmadan da gıda sisteminin iklim krizindeki etkisini azaltmak mümkün değil. Aynı şekilde çokuluslu tekellerin ve küresel finansın egemenliği kırılmadan gıda egemenliği, toplumsal refahı gözeten kurumlarının işlevleri yeniden sağlanmadan ve bunun yanı sıra konut, ulaşım ve çalışma politikaları çalışanların yararına yeniden düzenlenmeden gıda güvencesi-güvenliğinin sağlanabilmesi de olanaksız.
Oya Ayman
KÖKLÜ DÖNÜŞÜM GEREKİYOR
Bütün bu karmaşık sorunların çözümü için, gıda üretim sistemlerinde köklü dönüşümlerdentüketimlerimize yön veren yaşam tarzı değişikliklerine kadar çok yönlü bir anlayış değişikliğine ihtiyaç olduğunu belirten Ayman şu ifadeleri kullandı: Sağlıklı gıdaya erişim hakkının insan haysiyeti kavramından kaynaklanan temel bir hak olduğu gerçeğinden hareketle gıdanın güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılınması için merkezi ve yerel yönetimlere önemli rol ve sorumluluklar düşüyor. Bu sorumluluklar arasında dirençli bir kent gıda sisteminin geliştirilmesi, siyasi irade ve mevcut politika ve planlama araçlarının (altyapı ve lojistik, kamu alımları, lisanslar, arazi kullanım planlaması) etkin kullanımını, farklı yönetim kademelerinin ve yetkili kurumların (yerel ve bölgesel) ve farklı ölçeklerdeki kurumsal yapıların (belediye, muhtarlık vb.) sürece katılmasının sağlanması gerekiyor.
https://www.birgun.net/haber/mavi-kurenin-yasamasi-icin-surdurulebilirlik-sart-404088