Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 3 Haziran 2022 tarihli verilerine göre, Türk Bankacılık Sektörünün Nisan 2022 dönem net kârı 98,2 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bu 20,7 milyar düzeyinde gerçekleşen geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 375’lik müthiş bir artışa denk geliyor.
Faize karşı olduğunu söyleyen bir iktidar döneminde bankacılık sektörünün keyfinin ne kadar yerinde olduğunu, geçen hafta açıklanan ekonomik büyüme verilerinden de okumak olanaklıydı. Çünkü gayrisafi yurt içi hasılayı oluşturan tüm faaliyet kolları içerisinde en büyük sıçramayı yüzde 24,2 artışla finans sektörü sağlamıştı. Hatırlanırsa aynı dönemde inşaat sektörü yüzde 7,2 daralmıştı.
Bu rekor kârın kaynaklarını rakamlarıyla ayrıntılı bir şekilde incelemeden, isterseniz yazının tümünü okumaya zamanı olmayanlar için bir özetleme yapalım. Nisan sonunda TÜİK’in resmi enflasyonu yüzde 70 iken, kur korumalı mevduat (KKM) kanalıyla bankalar yüzde 14 faizle mevduat topluyordu. Eksi 56 puanlık bu fonlarla, enflasyonun çok altında faizlerle de olsa açılan kredilerden ciddi kâr marjları sağlıyordu. Üstelik şirketler ve bireyler avantajlı faizlerle krediye eriştikleri için borçlarını ödemek konusunda çok istekli davrandıklarından, takibe giren alacaklar (TGA) ekonomideki bu kaos ortamı göz önüne alınırsa, o denli keskin bir artış göstermiyordu.
Belki daha da önemlisi, bankalar ağırlıkla döviz mevduatları sayesinde Merkez Bankası’nın (TCMB) yüzde 14 faizli 1 haftalık repo olanağından yararlanıyordu. Bu bol kepçe likidite ile Hazine’nin iç borçlanma kâğıtlarını almaları halinde de, hem kredi riskiyle karşılaşmıyor, hem de ciddi kârlar yazabiliyorlardı. TCMB de bu sayede brüt döviz rezervlerini daha yüksek gösterme fırsatı buluyordu. Aslında kısa vadede “kazan kazan” izlenimi veren, uzun vadede kamuya, dolayısıyla sade yurttaşa, büyük zararlar yükleyen bir mekanizma söz konusuydu.
İsterseniz şimdi kalem kalem bu kârların kaynaklarını inceleyelim:
KÂRLARIN ASIL KAYNAĞI NET FAİZ MARJI
TCMB’nin 30 Mayıs 2022 tarihli Finansal İstikrar Raporu’nda, bankaların gerek aktif kârlılığının, gerekse öz kaynak kârlılığının yüksek seyrettiği ifade ediliyor. Aktif kârlılığının bileşenleri net faiz geliri (5,9 puan), ücret ve komisyon (1,1 puan) ve sermaye piyasası-kambiyo işlemleri (0,7 puan) idi. Kredi risk maliyeti (-2,5 puan) ve diğer maliyetler ise (-2,5 puan) kârlılığı aşağı çekiyordu. Karşılık ayırmak bir maliyet olmanın ötesinde, olası zararlara karşı bir tampon görevi gördüğü için aslında bir güvence de sayılabilir. Bu kârlılık oranları genel kabul görmüş standartlara göre çok yüksek bir düzey kabul edilebilir.
KKM’NİN AVANTAJI DA BANKALARA
En son açıklanan 27 Mayıs tarihli KKM verileri 904,1 milyar TL düzeyindeydi. 98,2 milyar TL bankacılık sektörü kârının elde edildiği Nisan döneminde ise 782 milyar TL’yi aşmıştı. Bu, yüzde 70 enflasyon döneminde bankaların yüzde 14 faizle fon sağlaması anlamına geliyordu. Tasarruf sahipleri, hesaplarının vadesi dolduğunda TL’nin ilgili dövize karşı değer kaybının yüzde 14’ü aşan bölümü Hazine/TCMB tarafından karşılanacağı için kur garantisi nedeniyle faizin düşüklüğüne aldırmıyor, böylelikle bankalar çok ucuz maliyetle para topluyordu. Ayrıca KKM’nin 3-6 ay vadeli olma özelliği banka bilançolarındaki vade uyumsuzluğu sorununu (yani mevduatların daha kısa vadeli, kredilerin daha uzun vadeli olma durumunu) hafifletiyor, bankalara bir avantaj daha sunuyordu.
PARA TAKASIYLA 589 MİLYAR LİRA
TCMB Nisan Enflasyonu Raporu’na göre Nisan sonunda para takası (swap) işlemleri yoluyla bankalara 589 milyar TL yüzde 14 faizle kaynak sağlanıyordu. Bu 3 ay öncesindeki 613 milyar TL düzeyine göre döviz mevduatların KKM’ye kayması nedeniyle bir miktar düşüş gösterse de, TCMB’nin döviz makyajı yapmasına olanak tanıma karşılığı çok ucuz maliyetli fonlara erişim anlamına geliyor, bankaların kârlarının diğer bir menbaını oluşturuyordu. 293 milyar TL de açık piyasa işlemleri (APİ) yoluyla geliyor, aynı mekanizmanın işlemesiyle yine ucuza bir borçlanma gerçekleşiyordu.
ENFLASYON ALTINDA KREDİ TALEBİ DE CANLI
Bankalar büyük avantajla topladıkları fonların önemli bir kısmını kredi şeklinde bireylere ve şirketlere pazarlıyorlar. Nisan sonu itibarıyla ihtiyaç kredisi faiz oranları yüzde 28,2, konutta yüzde 18,5, taşıtta yüzde 24,4, tüketici kredilerinde yüzde 25,7 ve ticari kredilerde yüzde 21,8’di. Bu oranlar enflasyonun çok altında olduğu için haliyle büyük rağbet görüyor, buna karşın bankaların kaynak maliyeti daha da düşük düzeyde gerçekleştiği için yüksek bir net faiz marjı elde etmelerini engellemiyordu. Bu nedenle borçlular geri ödemelerini aksatmamak için büyük çaba harcıyor, örneğin takibe giren alacaklar tüketici kredilerinde yüzde 2,4, kredi kartlarında yüzde 2,6’dan öteye geçemiyordu. Bu da bankalara sunulmuş ek bir avantajdı.
https://www.birgun.net/haber/bankacilik-karlari-ucusta-390794