Romalı ozan Horatius, "Bir insanın vatanı için ölmesi güzel bir şey" diye yazmış. Savaş karşıtı bir başyapıt olan ve 1929 yılında yayımlanan Silahlara Veda romanında ise Ernest Hemingway şöyle diyor: "Eski çağ ozanları, vatanı için ölmenin güzel bir şey olduğunu söylemiş. Modern çağın savaşlarında ölmekse ne onur kazandırır insana ne asalet getirir; bir hiç uğruna geberir gidersin."
Güzel olan savaş değil aşktır. Aşk umuttur, yaşamaktır.
Hemingway'in düşüncelerine insana umut ve yaşamak gücü-sevinci verdiği için katılmamak mümkün değil gibi görünüyor. Ama yaşamın acımasız gerçekleri her zamanda Hemingway'i doğrulamıyor.
Savaş demek "öldürmek" veya "ölmek" gibi iki ateş arasında kalmak veya Meryl Streep'e Oscar kazandıran ve iki çocuğundan birini ölüme terk etmek zorunda kalan "Sophie'nin Seçimi" gibi bir şey.
Ayrıca tüm çağdaş hukuklar da bile meşru müdafaa-yasal savunma var.
"Savaşta babalar çocuklarını, barışta çocuklar babalarını" gömer sözünü anımsayarak ve sanatçıların savaşın karşısında olduklarını unutmadan içime sinmese ve istemesem bile eski çağ ozanlarına hak verip: "o zaman da insanlar öncelikle hem kendileri ve hem vatanları için öncelikle yaşamalı ama gerektiğinde ucunda ölüm görülse bile barışçıl tüm yollar kullanıldığı halde can güvenliği yoksa vatanı, toprağı elinden alınıyorsa ucunda ölüm olan yolda da yürümekten kaçınmasın" diye düşünmem daha ağır basıyor.
Daha dün Anadolu işgal edilmişti. "Yurtta barış dünyada barış" diyen Gazi Mustafa Kemal cepheden cepheye koşuyordu. Yenilen Yunan ordusu geri çekilirken her yeri yakıp yıkıyor, sivilleri öldürüyor taciz ve tecavüzlerde bulunuyorlardı.
Hitler rejimi tüyü bitmemiş çocukları bile gaz odalarında yakıyordu.
11 Temmuz 1995'te gerçekleşen Srebrenitsa Katliamı, insanlık tarihinin en karanlık ve insanlık dışı sayfalarından bir tanesiydi. Bosna'daki mültecilerin silahları toplanmıştı. 11 Temmuz 1995 günü Ratko Mladiç komutasındaki birlikler Srebrenitsa'ya girdi. Birleşmiş Milletler'in Hollandalı komutanı Thom Karremans kendisine sığınan 25 bin mülteciyi ve şehri Sırplara teslim etti.
Sırp katliamı başladı ve 5 gün süren katliamda 8372 kişi öldürüldü. Ölenlerin kimlikleri bilinmesin diye cesetleri parçalandı ve toplu mezarlara gömüldüler. Bu olay insanlığın ve Avrupa'nın yüz karasıydı. Srebrenitsa'daki katliamdan önce de Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında Azeri resmî kaynaklarına göre: 83 çocuk, 106 kadın ve 70'ten fazla yaşlı dahil olmak üzere 613 kişi öldürülmüş, 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da tecavüze maruz kaldığı tespit edilmiştir.
Şimdi can Azerbaycan işgal edilen topraklarını geri almak ve yeni katliamları önlemek için savaşmak zorunda. Elbette ki Türkiye de Azerbaycan'ı maddi ve manevi olarak destekliyor ve destekleyecek.
Her zamanki gibi Azerbaycan'ının yanında bizden başka ancak Pakistan ve Afganistan'ı görüyoruz. Arap Birliği nerde diye de sormayın!
///////////////////
Güvercin tedirginliği
+++++++
Hrant Dink, hatırladığım kadarıyla "Türklüğü aşağılamak" suçundan yargılanmış ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da çoğunluk oyuyla yerel mahkemenin mahkûmiyet kararını onaylamıştı. Sonra da Dink'in ölümü nedeni ile dava dosyası düşürülmüştü. Yazımızın amacı ve konusu bu olayı irdelemek değildir.
Dink'in bize anımsattığı bir "Güvercin tedirginliği" vardı. Diyordu ki:
"Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce."
Güvercin tedirginliğine değinmemim nedeni çok az sayıda da olsa bazılarının sosyal medyada Türkiye'de yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarımızın köken ve kimliklerini incitme ihtimali bulunan yaklaşımlarıdır.
Bazı insanlar ve özellikle tarikat önde gelenleri kaynağını kanıtlamaları mümkün olmadığı halde kendileriyle Hz. Peygamber arasında soy bağı olduğunu iddia ederler. Öte yandan herhangi bir kişisel veya toplumsal olayı da karşılarındaki insanların soyları ile değerlendirir ve çözüm getirme gibi sağ duyudan uzak bir yolu seçerler.
Güvercin tedirginliği dünyanın her yerinde yaşayan insanlar için söz konusudur. Empati yapmamız bizim sağduyulu bir kanıya ulaşmamız için yeterlidir.
Ermenistan devletine tepki göstermek, onlarla savaşan Azerbaycan'ı desteklemek ve yanında olmakla, ülkemizin vatandaşları olan Ermenilerin kimliklerini hedef almayı düşünmek başka şeydir.
Bizim ülkemizde insanlar güvercinlere dokunmaz ve dokunmamalı.
Kaynak: Savaş ve Barış - İzzet Doğan