Yargının bütün kurumları tüketildi, sıra barolara geldi.
Hâkim ve savcıların bağımsız karar vermesi cesaret istiyor. En hafifinden sürgünü göze almayı gerektiriyor. Geriye savunma kalıyor. Avukatlar bu bağlamda adaletin kilit taşı. Bir avukat savunma sorumluluğunu yerine getirirken biliyor ki arkasında baro var.
AKP, bu bağımsız, kendi yöneticilerini kendisi seçen örgütlü gücü istemiyor.
Şöyle bir yorum yapılabilir:
Sonuçta kararı hâkim verecek. Tek başına avukat ya da avukat grubunun Türkiye koşullarında yapabileceği sınırlı!
İlk bakışta mantıklı gibi gelse de savunmanın işlevi mahkeme salonuyla sınırlı değil. Baronun görevi sadece avukatların özlük haklarını korumak değil. Toplumun da her türlü hakkını savunmak, dile getirmek.
Kaz Dağları’nda ağaç kıyımında...
Karaman’da çocuk istismarında...
Adana Alaçam’da yurt yangınında...
Kadın cinayetlerinde...
Toplumun vicdanını kanatan her olayda barolar kurumsal olarak “müdahil” oluyorlar. Gerektiğinde davanın doğrudan tarafı oluyorlar.
TBMM yasaların yapılmasından sorumluysa barolar da önemli ölçüde uygulanmasını denetliyor. Yanlış bulduğuna müdahale ediyor.
İşte baroların bu işlevini ortadan kaldırmak istiyorlar.
Bu, yargının üçüncü ayağını da iktidar gölgesine sokma hırsıyla bitirmek demek.
***
Barolar buna hayır demek için yollara düştü.
Türkiye’nin 80 ilinden dört gün önce yola çıkan baro başkanları, önceki gün akşam saatlerinden itibaren Ankara’ya gelmeye başladı.
Dün buluşup Anıtkabir’i ziyaret edeceklerdi. Daha şehre girerken engelleme başladı. Polislerin şu talimatı aldığı anlaşılıyordu:
Hangi koşulda olursa olsun kesinlikle yürüyüş yapılmasına izin vermeyin. Her türlü müdahale serbest!
Aynen bu uygulandı...
Sadece baro başkanlarının birer metre arayla yürümesine bile izin verilmedi.
Dün, tarihi bir gündü.
Dün, parti-devlet yönetiminin yargının en önemli kurumunu başkente sokmadığı gündü.
İktidarın getirmek istediği değişikliğin özü şu:
İki bin avukat imza toplayıp ayrı baro kursun!
Böyle bir durumda 43 bin üyeli İstanbul’dan potansiyel olarak 21 baro çıkar, 18 bin üyeli Ankara’dan 9, 10 bin üyeli İzmir’den 5 baro çıkar!
Her siyasi eğilim bir baro kurarsa ne yapacaksınız?
Bunun sonuçlarını düşündünüz mü?
Düzenleme geçerse, avukat diyelim ki iktidara yakın bir barodan, dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın bu gölge olacak!
Tabii bu kimine gölge, kimine şan!
Orada adalet dağıtılmaz, adalet dağılır!
***
İktidar, Ocak 2020’de 15 yıllık avukatlara yeşil pasaport vererek bir adım attı. Devamında görüyoruz ki tek tek avukatlara yeşil pasaport ama barolara kırmızı kart!
Türkiye Barolar Birliği’nin tarihi, hukukun üstünlüğüne dayalı duruşlar göstermiş sayfalarla doludur.
12 Mart süreci... 09.10.1971’de Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile ilgili idam kararı verdi. Meclis’te oylanması gerek. Ardından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın önüne gelecek. O süreçte Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Prof. Faruk Erem idamın niçin bir “ceza” olmadığını, Meclis’in gerçekte ne yapması gerektiğini ortaya koyan bir hukuk abidesi niteliğinde “mütalaa” hazırlar. İdamın telafisinin imkânsız olduğunu, Meclis’te oylamanın aslında idamı “onamama” zemini olarak görülmesi gerektiğini anlatır.
TBB, barolar hepimizindir.
Toplumun adalete ulaşma hakkına sahip çıkar.
Kıymayın...
Yarın size de lazım olur!