Kötülük insanın doğasında mı, toplumsal sistemlerde mi, ikisinde birden midir?
Toplumsal (siyasal) sistemlerin dayattığı kötülüğe insan iki nedenle katkıda bulunabilir:
Birincisi, bu insan zaten kötülük kaynağı olan sistemin yaratıcısı ya da uygulayıcılarından biridir.
Söz konusu sistemin hem nedeni hem sonucudur. Onun bir parçasıdır. Bu durumda sistemdeki kötülükle insandaki kötülük bir bütün oluşturur.
Kötülüğe ikinci tür katkı, kötülük karşısında suskun kalarak yapılandır. Kötülüğün farkındasınız, fakat çeşitli nedenlerle buna göz yummaktasınız..
Bu nedenlerin başlıca iki tanesi ise korku ve çıkar hesabıdır. Kötülüğü görüyor, fakat korku nedeniyle suskun kalıyorsunuz.. Ya da kötülüğü görmekle birlikte çıkarınız gereği ses çıkarmıyorsunuz.
Bu gibi durumlarda da söz konusu insan, kötülüğün yaratıcılarından biri olmasa da sistemden gelen kötülükle insan doğasındaki kötülük yine birbirine karışmakta, bir bütün oluşturmaktadır...
Çünkü kötülük karşısında korku nedeniyle suskun kalan insan giderek bu kötülüğün ya kurbanı ya bir parçası durumuna gelecektir.
İçindeki vicdan ve akıl dürtülerini susturmaya çalışacak, ortaya da hasta bir kişilik çıkacak ya da kötülüğün yanında yer alarak onun suç ortağı, uygulayıcılarından biri olacaktır. Bunun orta yolu yoktur...
Kötülüğü görüp de çıkarı gereği suskun kalan insan ise zaten en baştan bu kötülüğün suç ortağı demektir. Böyleleri, kötülüğü yaratan sistemin ve yaratıcılarının uşakları, insan soyunun en düşük düzeydeki ürünleridir.
***
Şimdi daha açık ve somut konuşalım.
Aralarında tahliye olur olmaz yeni cinayet işleyenlerin ve kaçınılmaz olarak işleyeceklerin de bulunduğu canileri serbest bırakırken gazetecileri, aydınları, düşüncelerinden ötürü sistemin suçlu bulduğu kişileri cezaevinde tutmak, dahası, uydurma olduğu apaçık yeni gerekçelerle bu suçlamaları daha da ağırlaştırmaya çalışmak kötülük değilse nedir?
Sisteme ve temsilcilerine soruyorum: Bu kötülüğü nasıl açıklayacak, nasıl savunacaksınız?
Canileri salıp aydınları içeride tutmanın kötülük dışında nasıl bir gerekçesi olabilir?
Korku mu? İntikam duygusu mu? Topluma gözdağı vermek mi?
Bütün bu ve benzer açıklamalar, kötülüğü ortadan kaldırmaz, haklı kılmaz, temsil ettiğiniz sistemin ve sizlerin kötülüğünüzü daha çok göz önüne serer. Kötü ve korkak, kötü ve intikamcı, kötü ve despot olduğunuzu gösterir.
***
Kötülüğe alet olan hukukçuya, savcıya, yargıca, yine açıkça ve somut olarak soruyorum: Caniler serbest bırakılırken aydınları içeride tutan kararları imzaladığınız elleriniz titremiyor mu, vicdanınız sızlamıyor mu, aklınız sizi rahatsız etmiyor mu?
Kötülüğün de bir ölçüsü, bir derecesi vardır, bu kadarı fazla diye düşündüğünüz olmuyor mu?
Kendinizi nasıl aldatıyor, vicdanınızı nasıl susturuyorsunuz?
Yoksa sadece insanda değil hayvan dünyasında bile belli ölçülerde bulunan akıl, vicdan, adalet ölçülerinden tümüyle yoksun musunuz?
***
Bir başka somut örnek:
Ölüm oruçları ölümle sonuçlanan Grup Yorum üyeleri.
Ve şu anda ölümün kıl payı uzağında olanlar.
Grup Yorum, kimsenin kuşkusu olmasın ki gün gelecek, türkülerini özgürce söyleyecek.
Yetkili bir ağız, insanca, uygarca bunu dile getirse ölümler olmayacaktı ve olmayacaktır.
Kötülük inatla suskunluğunu sürdürüyor...
***
Ve bütün bunlar karşısında suskun kalan büyük çoğunluk.
Her şey yolundaymış, olağandışı bir şey yokmuş gibi, günlük yaşamlarını olağan akışında sürdürme çabası dışında bir kaygıları yokmuşçasına yaşayıp gitmekte olanlar...
Bilin ki canilerin serbest bırakılıp aydınların cezaevlerinde tutulduğu, insanların adalete ulaşma uğruna canlarını feda etmeyi tek çare olarak gördükleri bir ülke, lanetlenmiş bir ülkedir.
Suçludur.
Kötülükle lanetlidir.
Bu suç, bu lanet, bu kötülük, bugünümüzle ve geleceğimizle, hepimizi, bütün ülkeyi çürütecektir.
Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ataol-behramoglu/kotuluk-1735679