“Döviz kuru” nedir?
Yabancı paraların bizim paramızla kaç para ettiği değil mi?
Ya da yabancıların bizim paramıza dolar, Euro falan gibi kendi paralarıyla kaç para verdikleri…
Bir de “ortadan” söyleyecek olursak:
“Para birimlerinin birbirleriyle değişim ölçüsü.”
Bu yazının yazıldığı sıralarda da, o bir zamanlar ancak 3,95 Türk Lirası ile değiştirilebilen Amerikan doları şimdilerde hayli “düştü” 3,55 liraya indi örneğin.
Ne dersiniz, sevinelim mi?
“Aman ne hoş oldu, bizim para değerlendi” diyelim mi acaba?
Yani, bu gelişme hayırlı bir iş mi?
*
Döviz kurunun şu ya da bu olması, aslında kısa ve uzun vadelerde pek çok “etki”nin bileşik sonucudur.
-Örneğin, en temel ve uzun vadeli etki, ülke ekonomisinin gücüdür. Güçlü ekonomilerin paraları, güçsüz ekonomi paraları açısından her zaman “iyi para” eder. Dolayısıyla bir ekonomi güçlenirken parası da diğer paralar karşısında değer kazanır.
-Bir ülke, parası sağlam olduğu halde isteyerek parasının değerini düşürebilir. Buna “devalüasyon” denir. Bunu yapmanın amacı, parasının değerini düşürerek kendi mallarının fiyatını ucuzlatarak ihracatını arttırmaktır. Malum, ihracat artarsa üretim artar, istihdam artar, dış gelirler artar.
-Bir ülkede hükümet piyasada dolaşan yerli parayı sıkarsa, alımı serbest olduğu halde alıcılar döviz alacak paraları azaldığı için dövize olan talep düşer, dolayısıyla “kur” düşer.
-Merkez Bankası elindeki dövizleri satmaya başlarsa, piyasada döviz bollaşacağından kurlar düşer.
-Bir ülkede paradan para kazananlar genellikle “döviz” ve “borsa” ile “oynarlar”.
Onların “oyun” dediği bu iş, gün içinde hangisi daha fazla kazandırıyorsa, birini bırakıp diğerine yönelmektir.
Bir ülkede ekonomi hiçbir gelişme göstermiyor hatta geri gidiyor olsa bile, “piyasa oyuncuları” her hangi bir nedenle borsada hisse senetlerinin fiyatı yükseliyor ya da yükseltiliyorsa, dövizi bırakıp borsada “oynamaya” başlarlar. Büyük paralar borsaya yönelince de talep düşüklüğünden dolayı döviz fiyatları düşer.
-Bütün bunların yanı sıra, bu piyasalardaki iç-dış her türlü beklenti ve söylenti ile mevzuat değişiklikleri de dövize olan talebi arttırır ya da azaltır.
İşte bütün bunlar tek tek değil de hepsi aynı anda ve değişik etkiler yaratabildiği için, bir nedene bakılarak dövizin şu kadar olacağı, ineceği ya da çıkacağı konusunda çok kesin fikir yürütmek kolay değildir.
*
Sonuçta “kur” iner ya da çıkar.
Bunun ekonominin doğal dengesinden kaynaklanmasına diyecek fazla bir şey olmasa da, “bilerek” yani doğal dengesine müdahale edilerek indirilmesi ya da çıkarılmasının o ülkede hangi etkiler yaratabileceğini iyi hesaplamak gerekir.
Çünkü “kurlar”, pek çok şeyden etkilenerek oluştuğuna göre,
bilerek farklı bir kur “oluşturulması” da pek çok şeyi yakından etkileyecek, tetikleyecektir.
Ne örneğin?
Diyelim ki ülkede doların “denge kuru” yani o günün piyasa koşullarına her hangi bir müdahalede bulunulmadıkça 3,65 liradır.
Ve diyelim ki, “öyle olamaz, böyle olur” dediniz ve çeşitli şekillerde etkileyerek kuru 3,65’den 4,65’e çıkardınız yani bir bakıma “devalüe” ettiniz.
Bakın neler olur:
-Önceden bir dolara alınan ithal malının fiyatı aniden 3,65 liradan 4,65 liraya çıkacağı için pahalılanır.
-Pahalılanan ithal malının talebi düşer. İnsanlar içeride üretilen mala yönelir.
-Yerli mala talep artınca, bu talebi gören yerli üretici üretimini arttırır, daha önce dışarıdan gelen malın yerlisini üretmeye başlar.
-Kurun 4,65’e çıkması, yerli malların dışarıya satımını arttırır. Çünkü dış satımında ihracatçı önceden 1 dolara sattığı mal karşılığında 3,65 lira alırken bu kez 4,65 almaya başlamıştır.
-Dışarıdan gelen satıcı, kendi parasına göre fiyatları daha ucuzlamış bulacaktır. Çünkü önceden bir dolarıyla 3,65 liralık mal alırken sonrasında 4,65 liralık mal alabilecektir.
-Kur yükselmesi dolayısıyla içeride yerli mala artan talep ile dışarıdan gelen yeni talep birleşince toplam talep yükselecek ve ülkede üretim artışı getirecektir.
-Artan üretim; artan dış satım, daha az dış ticaret açığı, daha az borçlanma, daha az işsizlik; daha yüksek milli gelir demektir.
-Dışarıya kaçmış bulunan paranın tekrar yurda dönmesi demektir. Çünkü dışarıda yabancı para olarak tutulan servet yeni kurla içeride daha çok şey satın almaya başlamıştır.
-Yabancı sermaye, elindeki parayla daha çok yatırım yapabileceği için daha çok gelecektir.
Peki, döviz kurları yükselince bundan hoşlanmayacaklar olabilir mi?
Elbette olacaktır.
-İthalatçılıktan kolay para kazananlar piyasaları ve kar marjları daraldığı için üzüleceklerdir.
-Döviz kurlarının yükselmesi, dışarıdan borçlanarak içeride iş yapmak isteyenlerin ve yapanların “para bulma” maliyetlerini yükseltir. Var olan borçları yükselir. Bu durumda baştan bir para sıkıntısı çekilecek ama tasarrufların değer kazanmasıyla ülkedeki tasarruf oranı da artacak ve ihtiyacı karşılayacaktır.
-Dövizin yükselmesi ile ithal mal ve ham madde fiyatları da yükseleceği için iç piyasadaki fiyatlar bir miktar artacaktır. Bu artış, ithal mallarından yerli üretime dönüldükçe ve ekonomide üretim artmaya başladıkça giderek etkisini kaybedecektir.
*
Dövizin düştüğünü, daha doğrusu baskıyla düşürüldüğünü varsayalım bir de:
Örneğin 3,65 olması gerekirken 3,50 falan olsun…
-İthal malları daha da ucuzlayacak, yerli üretici iç piyasasındaki yabancılarla rekabet edemediği için üretimden vaz geçecektir.
-Ucuz ithal malları ve dolayısıyla yabancı markalar piyasaya hakim olacak, lüks tüketim pompalanacaktır.
-Tüketilen malın dışarıdan gelmesi, o malın üretimindeki emeğin dışarıdan sağlanması demektir. Tüketilen her ithal malı, o mal üretilirken çalışacak bir yerli işçi yerine bir yabancı işçiye yevmiye ödenmesi, ona iş sağlanması demektir.
Döviz kurunun baskı altında düşük tutulması sonuçta ülkedeki istihdamın baskı altında tutulmasını doğurmaktadır.
-Kendi malını üretmeyip dışarıdan aldığını tüketen ekonomiler “kazanamayan” ama “sarf eden” ülkelerdir. Bu kazançsız harcamaların kaynağı ya daha fazla borçlanma, ya para edecek arazi ve kurumları satmaktır. Bu imkanlar yetmediğinde siyasi tavizdir.
Peki, bu durumun “sevindirici” bir tarafı olabilir mi?
-Asla doğru bir politika değildir.
Kimseyi sevindirmemelidir.
Ancak, uzun vadede ülke aleyhine olan bu durum kısa süreliğine, ”günübirlik” ucuzluk sağladığı için “günübirlik politikaya” ve “politikacılarına” hoş gelebilir.
Tabii bir de “günübirlik” ucuzlukların gerçek maliyetlerini fark edemeyen, kendilerine asla fark ettirilmek istenmeyen sıradan insanlarımıza.
Oysa bizde devlet “ebed müddet”dir:
Yani ömrü ebedi, sonsuz olması gereken bir varlıktır.
Günübirlik hoşluklara, ” Benden sonra tufan” anlayışına feda edilemez.
.