AKP’nin emperyalist sistemle ilişkisini düzenleyen mekanizmayı tekrar edelim. Bir betimleme denemesiyle:
Bir: AKP bilançosuna, mali kayıtlarına bakılsa iflası hemen ilan edilecek, sahipleri ve yöneticileri de dolandırıcılıktan kodese konacak bir şirket gibidir.
İki: Çete sözcüğünün daha iyi açıkladığı bu kurumun bütün suçları belgelidir.
Üç: Ancak AKP hep daha yüksek, hatta görülmemiş faizlerle borçlanmayı kabul etmektedir ve kapitalizmin rasyonalitesi -aynı anlama gelmek üzere mutlak irrasyonalite- açısından bakıldığında beraber iş yapılması pek kazançlı bir iş ortağıdır. Düşünsenize, ne isteseniz vermeye dünden razı biriyle iş yapıyorsunuz. Tek istediği “bitti” dememeniz…
Dört: Yalnız, hal böyle olduğu için bu müflis ve etkin çete ya da yaşayan ölü, yani zombi, sınırsız borçlanmaya gidebileceğini düşünmektedir. Bir anlamda buna mahkumdur. Sık sık gerçeklikle bağlantısını kaybetmekte ve kendisinin vazgeçilmez olduğunu hayal etmektedir. O kadar vazgeçilmezlik, değil meczupları veya çoktan iflas etmesi gereken birini, normal insanı bile yoldan çıkarır. Nitekim AKP de kendisini dünyanın en büyük gücü sanacak kadar uçabilmektedir.
Beş: “Bu bir hayal dünyası” deyip geçemezsiniz. Zira toplumsal olan her şey “ilişkiseldir.” Bütün dünya meczubumuza veya zombimize normal yaratık muamelesi yapıyorsa, bu kurulan ilişkinin kendisi de gerçekliğin parçası haline gelir. Çağdaş kapitalizm de böyle bir şeydir zaten!
Altı: AKP bu yarı gerçek yarı hayal dünyada yola devam etmek için hep daha borçlu, daha mahkum ve daha risklidir. Aynı kapitalizmin kriz dinamikleri için olduğu gibi. Bir tür derinlik sarhoşluğu. Emperyalizme daha fazla yaranmak için hep daha derine, daha derine… Vurgun yemesi kaçınılmaz.
Yedi: Bu arada AKP’nin kimi muhalifleri çok beceriksiz, niteliksiz, hain veya vıcık vıcık doğuludur ve bu durum, zombimizin aynada kendini aslan-kaplan saymasını beslemektedir. Aklınıza düzen içi tüm muhalefetleri ve AKP kadar olmasa da emperyalizmle aynı borçlanma-mahkumiyet sarmalına giren başkalarını getirebilirsiniz.
Son nokta başka bir yazının konusu olsun ve devam edelim…
Hep daha fazlasını verme ve riski arttırma güdüsüne esir düşen AKP artık savaş çıkartmayı bir tutku haline getirmiş bulunuyor. Rusya’ya yönelik tehdit aklına eseni söyleyen bir meczubun boş lafı değil, borcunu ödemek için artık karşısındaki alacaklının bile aklına gelmeyecek taahhütlerde bulunan bir batık kumarbaz tavrı. Emir beklemeden Rus uçaklarını vurma emri böyledir. Rusya’yı NATO’yla tehdit etmek böyledir…
Hiç mi akıl yok, peki? Olmaz mı! Yine başka bir yazının konusu olmak üzere ve örnek olmak kaydıyla, AKP, emperyalist sistem içinde Amerikan-Alman mesafelenmesinin kuşkusuz farkında. Bu mesafe o kadar ilginçtir ki, yarın öbür gün kesin saflaşma saati çattığında Almanya’nın Batı ittifakını “o işler reel sosyalizm zamanında kaldı” deyip satmayacağı bile bilinmiyor. Örneğin zombimiz, yaranmacılığın ötesine geçen aklı veya akılsızlığıyla NATO’yu konsolide olmaya zorlayarak Washington’un gözüne girmeyi bile düşünüyor olabilir.
Lakin aslında “saçma sapan” demekte bir sakınca olmayan bu kapitalist-emperyalist akıl yürütme tarzının bir sınırı olmak durumundadır. Üflesen dağılıp toz olacak hale gelen AKP rejiminin, bu sanal gücüne dayanarak dünyayı savaşa doğru ittirmesi; zurnanın zırt dediği delik bu olsa gerek! Koca dünya sistemi kaderini bizim imamlara bırakacak değildir.
AKP Rusya’yla Batı arasında bir savaşı biraz daha zorlayacak olursa, kimse “ne yapalım müttefikimizi, Türkleri yalnız bırakamayız” deyip, hiç de kapitalist işi olmayan bir dayanışma duygusu ve dürüstlükle hareket etmeyecektir.
“O zaman ne olur?” sorusuysa anlamsızdır. Bilinemez falan diye değil. Yanıtımız çoktan hazır olduğu için. Lenin demişti, her ülkenin işçi sınıfı silahını kendi egemenlerine yöneltmelidir diye… Yapmıştı da, söylediğini.
Bizim yanıtımız tekdir ve budur. O halde bu yanıtı verecek bir siyaset haline gelmek, komünist hareketimizin acil bir siyasal sıçrama gerçekleştirmesi, memleketin ve dünyanın en öncelikli, en önemli, en devrimci adımıdır.
solhaber