Topbaş ve çok manidar bir belgenin takdimi
Haber şöyle:
Türkiye’de çalışan yabancı sermayeli bankalardan birinin İcra Kurulu Başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Kadir Topbaş'a bankasının köklerinin dayandığı falan bank'ın 1909 yılında Galata Köprüsü'nün yenilenmesi için Osmanlı İmparatorluğu'na verdiği kredi sözleşmesinin özel bir kopyasını hediye etmiş.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde düzenlenen törende kendilerine karşılık veren Topbaş, 101 yıl önceye dayanan bu belgenin çok anlamlı ve “manidar” olduğunu belirtmiş. İstanbul gibi bir kente çok ciddi yatırımlar yapılıyorsa, dış kredinin kullanılmak zorunda olunduğunu, Büyükşehir Belediyesinin de yatırımlarında kendi öz kaynaklarını kullandığını, ancak büyük projelerde diğer kaynakları da kullanmak zorunda kaldığını kaydetmiş.
Topbaş, Mart ayı sonu itibariyle bu görevde 7 yılının dolacağını ve bu zaman dilimi içinde İstanbul'a yaptıkları yatırım toplamının 36 milyar lira (24 milyar dolar) olduğunu belirterek, 'Bunun 3 milyar doları borç. (2 milyarı dış, 1 milyarı iç borç). Ödeme süremiz 2028'e kadar ulaşmakta. Birileri “Belediye battı, sıkıntısı var” dediği için söylüyorum. Büyük yatırım yapıyorsanız büyük kaynaklar kullanmak durumundasınız" demiş.
Ben tam da o kelimelerle “Belediye battı” demedim ama İstanbul Büyükşehir Belediyesinin çok ağır borç yükü altında olduğunu söyleyenlerden biriyim. Bu nedenle, borçtan etkilenen 12,5 milyon hemşerim gibi, en azından bir İstanbullu olarak cevap hakkımın doğduğunu düşündüm.
***
Bir kere; adını, bilerek vermediğim bu banka yönetiminin 101 yıl önceki durumumuzu ve kendilerinin o durumdaki ilişkilerini hatırlatmasının Sayın Belediye Başkanımız tarafından neden “manidar” bulunduğunu doğrusu pek çözemedim.
Benim bildiğim “manidar”lık, bir sözün “düz ifadesi dışında ayrı bir anlam taşıyan, ilginç, kışkırtıcı” olması halidir.
İş böyle olunca da, 2011’den tam 101 yıl geriye doğru gittim ve kendimi 1910 yılının İstanbul’unda buldum.
1910 yılı, Osmanlının borç altında inlediği, şimdiki İstanbul Erkek Lisesi’nin devasa binasını yaptırıp yerleşen Duyun-u Umumiye’nin bütün ekonomiyi idare ettiği bir döneme rastlar
.
Elimizdeki 1912 yılı rakamları itibariyle; Osmanlı’nın kendi maliyesinde 5472 kişi çalışırken, bu borçları tahsil için yabancıların kurduğu Düyun-u Umumiye İdaresinde 8931 kişi çalışmaktadır. Yedi kişilik yönetiminde bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman, bir Avusturya-Macaristan, bir İtalyan, bir Osmanlı delegesi ve bir de Galata bankerlerinin temsilcisi vardır. (Bkz:Yüzyıl Süren Boyunduruk, Dr. Biltekin Özdemir)
Bırakın İmparatorluğu, koca bir İstanbul’un sahibi olup, bu koşullar altında Galata Köprüsünün tamiratına bile para bulamayan borca batık Bab-ı Ali Hükümetini düşünün. Karşısına geçen yabancı banker ve bankacıların, o içinde 101 yıl önceki Galata Köprüsü tamir masrafının da olduğu “ihtiyaç kredisi” müzakerelerini hangi “manidar” havalarda yürüttüklerini tahmin ettiğim için, doğrusu şimdi bunları aklıma bile getirmek istemem.
Hele bunu bana bir yabancı kişi hatırlatacak olsa içim burkulur, tüylerim diken diken oluverir.
Umarım Sayın Topbaş da 101 yıl önceye dayanan bu belgenin “manidar”lığını ifade ederken içinden benim duygularımı geçirmiştir.
Böyle bir hatırlatmada o günlerin teslimiyetçiliğinin, o günlerin çaresizliğinin ve yabancı bankerler karşısındaki ezikliğin verdiği hüznün mutlaka yüzüne vurduğunu sanıyorum.
Tutun ki iş böyle değil ve törende sarf edilen bu “manidarlık” kelimesi bir eski dostluğun, “Kadir bilir”liğin ifadesi olarak kullanılmıştır.
O zaman da “eyvah ki eyvah” derim; demek ki tarih tekerrür ediyor, biz yine aynı “manidar” ortamda
-aynı bankadan
-aynı ihtiyaçlar içinde
-aynı Haliç için
-aynı yüz ifadelerimizi takınıp
borç para istiyoruz ve kendilerine, 101 yıl sonra bile bize yine borç verdikleri için şükran duyuyoruz.
***
Gelelim “yedi yılda 24 milyar dolar yatırım yaptık” sözüne.
Habere göre Sayın Başkan 24 milyar dolarlık (36 milyar TL) yatırım yaptıklarını, bunun 3 milyar dolarının borçla karşılandığını anladığım bazı ifadelerde bulunmuş.
Bir eski Hesap Uzmanı olarak ben bu yatırım hesabını bir türlü çözemedim.
Üç milyar doları borç dediğine göre, Sayın Başkan 31,5 milyar liralık yatırımı borçlanmaksızın yaptıklarını dillendiriyor.
El insaf!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin son yedi yılı bütçe gelirleri kendi Internet sitesindeki rakamlara göre şöyledir:
2004: 2.250
2005: 2.713
2006: 2.950
2007: 3.980
2008: 4.450
2009: 4.700
2010: 4.300
Bu son yedi yılın yukarıda sayılan tüm gelirleri, bir kör kuruş dahil toplandığında 25.3 milyar TL bulunur.
Sayın Başkan’ın kendi paramızla “yatırım yaptık” dediği rakam ise 31,5 milyar lira olduğuna göre:
Tutun ki bu belediye son yedi yılda hiç bir borç ödemedi, personel ücreti ödemedi, yatırım anlamına gelmeyecek ufak tefek harcama yapmadı, araçlarına akaryakıt almadı, kurduğu ya da zarara giren şirketlerine sermaye artırımı yapmadı, kırtasiye bile almadı, sonuç olarak yemedi ve içmedi.
Kasasına kaç para girdiyse hepsini de yatırım kumbarasına attı.
Bu durumda yapacağı yatırımlara harcasa harcasa kaç para harcayabilir?
Topu topu 25,3 milyar lira
Ne harcandığı söyleniyor?
31,5 milyar lira.
Bu sözü doğrulamak için daha kaç para gerekirdi?
Birlikte hesaplayalım :
(31,5-25,3=) 6,2 milyar lira.
Yani başka hiçbir yere para harcamasa bile bu ifadede 6,2 milyar TL açık vardır.
Yorumunu size bırakıyorum.
Ama bir soruyu da sormadan edemiyorum:
Sayın Başkan,
Hani biz borçlanmaya gitmeden, kendi imkanlarımızla yılda ortalama (31,5/7=) 4,5 milyar TL ya da 3 milyar dolarlık liralık yatırım yapabiliyoruz ya;
Bu bankacı arkadaş şimdi nesine güvenip de size, bu alt tarafı 30 milyon doları geçmeyecek, yaptığımız yıllık yatırımların kabaca yüzde biri mertebesindeki bir Haliç geçişi işi için o eski defterleri karıştırıp bir takım “manidar tavırlarla” yine kredi teklif ediyor?
Eğer maksadı sadece dostluksa, bu tavrı hiç 101 yıllık dostluğa sığar mı?
İnadına yapmışsa, zaten siz de ona “manidar” bir şeyler söyleyip hak ettiği tavrı göstermişsinizdir...
Bundan adım gibi eminim.
Hits: 51553