HUKUKSUZLUĞA TESLİM OLMAYACAĞIZ !

~ 25.05.2012, İstanbul Barosu ~

Kamuoyunda "Balyoz Davası" olarak bilinen ve Özel Görevli İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/283 Esas sayısına kayıtlı olarak görülen davanın 6 Nisan 2012 tarihinde yapılan oturumuna katılarak, bu davada yaşanan savunmaya yönelik hak ihlallerine ve özellikle de meslek onurumuza kalkışmaya varan saldırılara tepki vermiş, bu amaçla İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri olarak adil yargılanma hakkına saygı gösterilmesini talep etmiştik.

Baro Yönetimi olarak bu talepleri ileri sürmemize neden olan gelişmeler, bir süreden bu yana anılan mahkemede yaşanan açık hak ihlalleri karşısında meslektaşlarımızın "cübbelerini bırakmalarına" neden olan bir aşamaya kadar gelinmiş olmasıydı.

Avukatlık Kanununun 76, 95 ve 97. Maddelerinde ifadesini bulan yetkilerimizi kullanarak ve doğrudan doğruya "Baronun mevcudiyet nedeni" olarak tanımlayıp sergilediğimiz bu tutum, özü itibariyle Mahkemeyi "adil yargılanma hakkına saygı göstermeye davet" niteliği taşımasına ve bu suçun maddi ve manevi unsurunun bulunmamasına karşın, aynı gün Mahkeme tarafından alınan kararla hakkımızda "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" isnadı ile suç duyurusunda bulunulmuştu.

22 Mayıs 2012 tarihinde bu suç duyurusunun ulaştığı Silivri C. Başsavcılığı tarafından İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu Üyelerine - sıfatları da vurgulanmak suretiyle ve Baro adresine - çağrı gönderilmiştir. "Şüpheli" sıfatıyla yapılan çağrıya 7 gün içinde yanıt verilmezse, zorla getirileceği ihtar olunmaktadır.
Avukatlık Yasasının 58. Maddesi aynen şu hükmü âmirdir:

"Avukatların, avukatlık ve Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine , suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır…"

Bu açık hükme ve bizzat çağrı çıkaran C. Savcısına yazılı başvuru ile bu hüküm anımsatılmış olmasına rağmen, Savcılık bu girişimimizi "görev" olarak telakki etmemiş ve Adalet Bakanlığından izin almaya gerek duymaksızın "kanuna aykırı" bir soruşturma başlatmıştır.

Aynı Mahkeme tarafından cübbelerini bırakarak duruşmalara girmeyen ve bu suretle hak ihlallerini protesto eden meslektaşlarımızın yerine "zorunlu müdafi" tayinine olumlu yanıt vermediğimiz için de ikinci bir suç duyurusunda bulunulmuştur. Yasa, yönetmelik ve CGK kararları açıkça, vekalet ilişkisinin istifa, azil vb. nedenlerle sona ermediği hallerde, zorunlu müdafi tayininin yasal dayanaktan yoksun olacağı hükmünü içermektedir. CMK ile ilgili yönetmeliğin açık hükmüne ve bizzat İstanbul Barosunun taraf olduğu Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına rağmen, bu taleplerinde ısrarcı olan ve atama yapılmaması halinde yeni bir suç duyurusu yapılacağı ihtar olunarak devam ettirilen bu talep, Mahkemenin Baroyu "hukuk dışı işlem yapmaya zorlamasından" başka bir tanımlama ile karşılanamaz.

Bütün bu gelişmeler üzerine, İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri olarak aşağıdaki beyanlarımızı "tarihe not düşürmeyi" görev sayıyoruz:

1. Ülkemiz, "olağanüstü" olarak nitelenmesi gereken bir tarihsel süreç içindedir. Tarih, olağanüstü dönem hukukunu yaratanları da, o hukuka karşı direniş sergileyenleri de not etmektedir. Aradaki tek fark "onurlu yaşam" adına bırakılan mirastır.

2. Hukuksuzluğun doruğa ulaştığı olağanüstü dönemlerde hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü, savunmayı ve meslek onurunu korumak için bedel ödemek gerekiyorsa, İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri bu bedeli ödemeye hazırdır.

3. Dünyanın en büyük Barosunu kanuna ve hukuka aykırı işlem yapmaya zorlayan ve her alanda keyfiliği egemen kılan Özel Görevli Mahkemelerin bu uygulamasına İstanbul Barosu teslim olmayacaktır.

4. Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin kanuna aykırı çağrı ile davet edilmeleri, ülkemizde sadece yurttaşların değil, o arada Baro Yöneticilerinin bile "hukuk güvenliğinin" olmadığının göstergesidir.

5. İstanbul Barosu , giderek somutlaşan ve yargı eliyle meşrulaştırılmaya çalışılan baskı ve hukuksuzluğa karşı mücadelesini sürdürecektir.

6. Kendilerini hiçbir ahvalde "şüpheli" hissetmeyen yöneticiler olarak, "şüphesiz" bir hukuk mücadelesini görev sayıp, savunma hakkının kutsallığını savunmaya ve bu uğurda mücadeleye devam edeceğiz.

7. Hiçbir güç yöneticiliğimize bir bayrak olarak teslim ve emanet edilen "Avukatlık Meslek Onurumuzu" çiğneyemeyecektir.

Bu çerçevede; tümüyle adil yargılama hakkını, savunmayı ve meslek onurunu korumayı amaçlayan tavrımızın "suç" olarak nitelenmesi ve "şüpheli" sıfatıyla çağrı çıkarılması karşısında, hukuksuzluğa teslim olmayacağımızı ve "yasaya uygun işlem yapılıncaya" kadar davete icabet etmeyeceğimizi, sadece meslektaşlarımızın hukukunu korumak adına değil, yurttaşların da hukuk güvenliği adına kamuoyuna ilan ederiz.

İSTANBUL BAROSU YÖNETİM KURULU

İstanbul Barosu | Tüm Yazıları
Hits: 28545