Değerli meslektaşlarım ve yurttaşlarım;
Meslektaşlarımızın destek ve teveccühü ile  üç dönemdir yürüttüğüm  İstanbul Barosu Başkanlığına, yeniden aday olmam yönünde gerek  gurubumuzdan, gerek diğer meslektaşlardan gerekse kamuoyundan  yoğun bir  talep ve ısrar olduğu halde,  tamamen kendi karar ve değerlendirmeme  bağlı olarak bu dönem aday olmamaktayım. 
Bu kararımın nedenlerini sizlerle kısaca paylaşmayı gerekli görmekteyim.
Bilindiği üzere mahkeme kadıya mülk olmadığı gibi baro başkanlığı da  kimseye "mülk" değildir, olmamalıdır. Bir dönem (iki yıl) yönetim kurulu  üyeliği, üç dönem (altı yıl) başkanlık olmak üzere sekiz yıl yönetimde  görev yaptım. Sekiz yıl insan yaşamı için oldukça uzun bir süre. Bazı  şeylerin kendiliğinden ve tadında bırakılması gerektiğine inanıyorum. 
Gerçekten, bu görevleri üstlenmek kadar, iktidarın, makamın büyüsüne   kapılmadan, insanların teveccühünü, sevgi ve saygısını suiistimal  etmeden, zamanında bırakabilmeyi de bilmek gerekir. Üstelik bunun,  yeniden seçilme olasılığının oldukça yüksek olduğu, destek ve teveccühün  devam ettiği bir dönemde ve aksi yönde bir talebe rağmen yapılabilmesi  değerli ve anlamlıdır. 
Kişilerin makam ve koltuklara yapışıp kaldığı, o koltukları zamanı  gelince kendiliğinden bırakamadığı, hatta ardarda gelen yenilgi ve  başarısızlıklarda dahi kendiliğinden gitmeyi bilmediği, başka kişilere  fırsat yaratmayı düşünmediği bir ülkede bu yaklaşımım tuhaf gelebilir,  fazlaca "romantik" bulunabilir. Ancak ben; bir makama, göreve gelme  biçimi kadar, gitme biçiminin de önemli olduğuna inanmaktayım. Bu  şekilde başka meslektaşlara da bu onurlu görev ve hizmeti yapabilme  imkanı sağlamanın, bir devinim yaratmanın, görev ve sorumlulukları  paylaşmanın gerekli ve önemli olduğu kanaatindeyim. Eşim ve çocuklarımın  da beni özlediklerini düşünüyorum...
Makamlar, kişiler gelip geçici, kurumlar ve fikirler kalıcıdır. Hiç bir  makam ve kişi vazgeçilmez değildir, olmamalıdır. Altı yıl önce, kendi  istek ve planlamamın dışında, o anki mevcut şartlardan kaynaklanan bir  talebe bağlı olarak kaçamayacağım bir görev ve sorumluluk sebebiyle  üstlendiğim bu görevi, kimsenin "artık git" dememesine rağmen; buna  gerek kalmadan ve fırsat tanımadan tamamen kendi isteğimle  bırakabilmenin huzur ve mutluluğu içindeyim. 
Ben baroyu, baro başkanlığını hiç bir zaman bir "sıçrama tahtası", başka  yerlere gelebilmek bakımından bir araç yahut bir zırh ve kalkan olarak,  şahsi bir güç  kaynağı olarak görmedim. Bana göre kurumların kişileri  bir takım yerlere taşımak gibi bir görev ve işlevi olmayıp aksine hizmet  ve sorumluluk üstlenen kişilerin o kurumu bir yerlere getirme, ona  hizmet etme yükümlülüğü vardır. 
Kişinin çocuklarına bırakacağı en değerli miras, onurlu bir yaşamdan  ibarettir. Bu anlamda İstanbul Barosu Genel Kurulu üç dönemdir bu  anlamdaki terekeme en onurlu, en değerli sıfatı, değeri katmıştır.  Meslektaşlarıma minnettarım. Kuşkusuz çocuklarım da minnettar  kalacaktır. 
İstanbul Barosu, sarsılmaz bir hukuk ve adalet kalesi, çok köklü ve  güçlü bir kurumdur. Hak ve özgürlüklerin güvencesidir ve her zaman öyle  olacaktır. Bu bir bayrak yarışıdır ve bu hak ve adalet bayrağı elden ele  geçecek ve hiç bir zaman düşmeyecektir. Bu açıdan artık bayrağı bir  başka meslektaşıma devretmek zamanının geldiği kanaatindeyim. Benden  sonra bu görevi üstlenecek meslektaşlarımın da İstanbul Barosunun hukuk  devleti ve adalet mücadelesini, geleneksel çizgisini kararlılıkla  sürdüreceğine şüphem yoktur. Her zaman her türlü katkıya hazır şekilde  yanlarında, mücadelenin içinde olacağım.
Kişinin kendi gücüne, yeteneklerine, donanımına güvenmesi, sürekli  olarak bir makama bağlanmaması gerekir. Çünkü makamlar bir gün  gittiğinde, geriye kalacak olan tüm çıplaklığınızla siz olmaktasınız.  İstanbul Barosu başkanlığı gibi bir makam kuşkusuz çok onurlu, kişiyi  yücelten bir makamdır. Ancak bu makam, sürekli olarak elinizde tutmaya  çalışacağınız bir yer de olmamalıdır. Kaldı ki, ülkeye, hukuka, baroya,  mesleğe tek hizmet ve mücadele yeri de başkanlık değildir. 
Önemli olan geriye bir hoş sada bırakabilmektir. Bunu yapabildiysem ne  mutlu bana. Bunun değerlendirmesi artık bana değil, meslektaşlarıma,  kamuoyuna ve tarihe aittir. Ben sadece elimden geleni yaptığımı  söyleyebilir ve kamuoyunun, meslektaşlarımın beni iyi hatırlamasını umut  edebilirim.
Her durumda üç dönem boyunca onurla yaptığım İstanbul Barosu Başkanlığı  sıfatımı, yaşadıklarımı, anılarımı, dostlarımı ve dostluklarımı artık  benden kimse alamaz. Türkiye'de daha önce yaşanmamış olaylarla  karşılaştığımız bu dönemi kaleme alabilmek, bir kitapta kalıcı bir  tanıklığa dönüştürmek en büyük dileğim. 
Bu üç dönemde birlikte görev yaptığım tüm meslektaşlarıma, dostlarıma,  fedakar baro personeline, yurttaşlarıma, beni destekleyenlere,  desteklemeyip iyi niyet ve samimiyetle  eleştirenlere minnettarım. Bir  başarı varsa bu tamamen görev yaptığım yol arkadaşlarıma, başarısızlık  varsa bana aittir. Çünkü bu makamın onurunu yaşayan kişi ve kişiler,  sorumluluğu ve varsa başarısızlığı da üstlenmek zorundadır. 
Bu kararımdan dolayı üzülenler ve sevinenler, bundan başka anlam  çıkarmaya çalışanlar olacaktır. Üzülenlerin üzülmesine, sevinenlerin de  sevinmesine gerek yoktur. Çünkü önemle belirtmek isterim ki, baro  başkanlığına aday olmamam, baroya, mesleğe ve ülkeye hizmet etmekten,  mücadeleden vazgeçeceğim, ülke sorunlarından elimi eteğimi çekeceğim  anlamına gelmemektedir. Aksine bu, farklı konumlarda yeni mücadelelere  girişmenin, ülkeye ve hukuka daha başka alanlarda ve düzeylerde hizmet  edilebilecek yeni görevlere, daha büyük ve ağır sorumluluklara yelken  açmanın ( üstelik baroma herhangi bir zarar verme kaygısı da  taşımaksızın, bu anlamda daha da özgür bir biçimde) belki de bir  başlangıcı. Her durumda, daima  Cumhuriyetin  ve Ulu Önder Atatürk'ün  izinde, hukuk devletinin peşinde ve bana ihtiyaç olduğu sürece ülkemin  ve Türk Milletinin hizmetinde olmaya devam edeceğim ve mücadelenin  içinde olacağım. Dolayısıyla bu bir veda veya son olmayıp, sadece bu çok  onurlu makamı, zamanı geldiği inancıyla ve gönül rahatlığıyla bir başka  meslektaşıma devretmekten, buna imkan sağlamaktan ibarettir. Sadece  baro başkanlığını bırakıyorum. Ümit Kocasakal olmayı ise son nefesime  kadar sürdüreceğim. 
Son olarak, aday olmama kararım üzerine, gurubumuzda yaptığımız istişare  ve değerlendirmeye bağlı olarak,  başta ben olmak üzere ittifakla  başkan adayımız olarak belirlenen, görev yaptığım üç dönem boyunca ve   halen İstanbul Barosu  Başkan yardımcılığı görevini yürüten, benim de  listesinde delege adayı olduğum yol ve mücadele arkadaşım sayın Av.  Mehmet Durakoğlu'nu yürekten desteklemekte ve kendisine başarılar  dilemekteyim. 
Gerçekten de  baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş. Tüm  meslektaşlarıma ve yurttaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunuyor, izniniz  ve desteğinizle  yeni mücadeleler için her daim aranızda olacak şekilde,  Hasan Hüseyin'in dizeleriyle gidiyorum:
 
"Ben sizleri dostlarım her zaman sevdim 
Yanınızda olmasam da 
Katılmasam da sazlı sözlü günlerinize 
Katmasam da kahkahamı kahkahanıza 
Hep sizlerle birlikte başladı sabahlarım 
Ben sizleri dostlarım 
Her zaman sevdim..."
 
Hoşça kalın, sağlıcakla kalın.
 
Av. Doç.Dr. Ümit KOCASAKAL
  İstanbul Barosu Başkanı
