Yıl 1970, Amerika’nın korktuğu oluyor, sosyalist Salvador Allende Şili’de seçimleri kazanıp başa geçiyor. Sosyalist Allende hükümetinin ilk işi ülkedeki bakır madenlerini millileştirmek ve toprak reformu yapmak. Bakır madenlerinin millileştirilmesi özellikle Amerika’nın ve çokuluslu bir şirket olan ITT’nin hiç işine gelmiyor. Hele de 1971 yılında Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’nun dört hafta süren Şili ziyareti Amerika’yı ve CIA’yı fazlasıyla rahatsız ediyor. Ne o, Latin Amerika’da bir başka Küba mı doğuyor?
Yıl 1973, Başkan Allende uluslararası şirketlerin düzenli olarak uyguladığı ambargoya rağmen yeniden seçimleri kazanıyor. Ve o zamanların Amerikan Başkanı Nixon, Şili’nin defterinin dürülmesi için CIA’yı resmen görevlendiriyor. Ve ITT’nin yağdırdığı paralarla satın alınan ordu ve Şili’nin işbirlikçi holdingleri özellikle ulaşım ağında büyük grevler oluşturmaya başlıyorlar. Sosyalist hükümetin bir katliam yapacağından söz ediliyor ve 13 Eylül günü Amerika ve ITT’nin desteğini arkasına alan silahlı kuvvetler, uçaklarıyla, tanklarıyla dünyanın seçimle işbaşına gelmiş ilk sosyalist hükümetini devirmek için yola çıkıyorlar. Ve Allende hükümet binasının balkonunda savaşırken ölüyor, Şili’de 1990 yılına kadar uzanacak çok acılı bir dönem başlıyor. Tabii bakır madenleri yeniden ITT’ye ve onunla işbirliği yapan yerli holdinglere geçiyor. Bakır deyip geçmeyin, petrol kadar kıymetli bir maden.
Yıl 1979, Türkiye’de Kıbrıs harekâtının kahramanı Karaoğlan, yani ortanın solu hükümette. Bizzat TÜSİAD’ın yayımladığı kitaplarda anlatılıyor, ülkenin kapitalistleri yükselmekte olan sol dalgadan fazlasıyla tedirginler. 1 Mayıs’larda yüz binlerce işçi meydanlarda toplanıyor, ülke grev yapan işçilerin halay sesleriyle güne uyanıyor.
Öyleyse bir şeyler yapmak gerek, şirketler kendi halklarına ekonomik ambargo uyguluyorlar. Tüpgaz yok, benzin yok, Sana yağı bile yok. Halk şaşırmış durumda, hükümet bir yandan Kıbrıs harekâtı dolayısıyla Amerika tarafından cezalandırılmış, bir yandan uluslararası şirketlerle işbirliği içindeki yerli şirketler bileti kesmişler. İşte tam da o sırada, 1979 yılının mayıs ve haziran aylarında Ecevit’i düşüren ilanlar olarak bilinen TÜSİAD ilanları gazetelerde tam sayfa yayımlanıyor.
Ardından biliyorsunuz, Ecevit Hükümeti düşecek, karışıklık devam edecek ve ülke 12 Eylül askeri darbesiyle sarsılacak. Darbenin yapıldığı akşam, CIA Başkanı Amerikan Başkanı’na haberi ulaştıracak: “Bizim çocuklar işi başardı.”
Bugünlerde biraz geçmişe gitmekte yarar var. Çünkü sağ yazarların kibar davranarak bir sivil toplum örgütü dedikleri TÜSİAD bir zenginler kulübüdür. Ve her zaman sağ iktidarların yanındadır. Yeşil sermayenin muhteşem yükselişi karşısında bir süre bocaladılar ama torba yasa geldi, vergi borçları silindi, taşeron kullanmaları yasal hale geldi, sendika korkuları yok edildi ve şimdi bir anayasa taslağıyla hükümetin yanında yer aldıklarını ilan etmeleri gerekiyordu, ettiler de.
Bu ülkenin balık belleğine güvenerek ve büyük medyanın ve büyük bir miktarda öğretim üyesinin yanlarında olduklarını düşünerek, bir anayasa taslağı hazırladılar. Bunu da AKP’nin başarısız anayasa taslağını hazırlayan Prof. Ergun Özbudun’a yaptırdılar. Baştan herkesi enayi yerine koymak buna denir.
TÜSİAD’ın yeniden Erdoğan hükümetiyle barışması ülkemize kutlu olsun. Artık bir süre ellerinden kaçan devlet ihalelerine, maden arama izinlerine, enerji anlaşmalarına yeniden kavuşacaklar.
Ben derim ki, bir ülkenin burjuva kesimi hâlâ devletle bağlarını koparıp kendi göbeğini kendi kesmedikçe, o ülkede ne gerçek bir kapitalizm olur ne de siyasal anlamda bir liberalizm...
(Cumhuriyet 27.03.2011)