Canım kardeşim Genco Erkal

~ 01.08.2024, Zeynep ORAL ~

Taksim Meydanı’nı 10 bin, 10 beş bin kişi doldurmuşuz. Gözlerimiz onda. Yüreğimiz onda. Sesi hepimizin içine, ta en derinine ulaşıyor; o sese katılmamak olanaksız. İnanıyoruz: Hava kurşun gibi ağır olsa da kurşun eriteceğiz. İnanıyoruz, yanmak zorunda kalsak da karanlığa geçit vermeyeceğiz. İnanıyoruz, ülkemdeki karanlığı da biz, evet biz, aydınlığa dönüştüreceğiz. 

Taksim Meydanı’nın orta yerinde, kurşun eritmeye koşanların arasında o, minicik bir platformun üzerinde tek başınaydı. Tek başına ama bir o kadar da çoktu. Bizi de çoğaltıyordu. Uzaktan onu bir nokta gibi görüyordum. Okyanusta bir damla... Ama öyle bir damla ki hepimizde fırtınalar yaratıyordu. Sesinin bir yükselişi, içimizdeki volkanları harekete geçiriyordu. Fısıltıları, gelecek güzel günlere dönüşüyordu.

O, Genco Erkal’dı. Gelecek güzel günlere inancımızdan kuşku duymadığımızda ise 70’li yıllardaydık.

O, en önce tiyatrocu! Tiyatro onun yaşam biçimi. Tiyatro onun var olma nedeni. Haksızlık etmeyeyim bir de kızı Ayşe, bir de torunları... Tiyatro, onun can damarı, canı, kanı, tüm benliği, kimliği, kişiliği. Tiyatro onun yaşam sevinci, üzüntüsü, acısı, umudu, meselesi, derdi. Tiyatro onun çokluğu, onun yalnızlığı. 

Ama nasıl bir tiyatro? Nitelikten, etik ve estetik değerlerden ödün vermeyen bir tiyatro. Aydın sorumluluğunun bilincinde bir tiyatro... Toplumu ve insanı daha iyiye, daha güzele, daha doğruya götürecek bir tiyatro... Eşitliğin ve özgürlüğün egemen olduğu; demokrasinin, insan haklarının, emeğin ve insan onurunun yüceliğini savunan tiyatro... Sömürüye, her tür baskıya, şiddete, savaşlara, çıkarcılığa, yalana, talana karşı çıkan bir tiyatro. Haksızlıklara başkaldıran bir tiyatro... Eleştiren, tepki gösteren, direnci artıran, “yalnız değilsin”i paylaşan, umudu yeşerten, öneri getiren bir tiyatro... Daha güzel bir dünya özlemiyle yanıp tutuşan bir tiyatro... Sorgulayan, tartışan, bakmayı, görmeyi ve yorumlamayı hedefleyen bir tiyatro... İnsanı insan yapan değerleri erdem sayan bir tiyatro! 

Genco Erkal bu ilkelerinden hiç ama hiç ödün vermeden son güne dek yaptı tiyatrosunu. Politik ve toplumsal ilkeleri uğruna “tiyatro sanatından”, sanatın yaratıcı gücünden, düş gücünden hiç ama hiç ödün vermeden sahnede var oldu. Yazar olarak, yönetmen olarak, oyuncu olarak...

Genco Erkal’ın tiyatro anlayışında, toplumu aydınlatma işlevi, görevi sorumluluğu var ya, seçimini hep ona göre yaptı.

Gorki, Brecht, Sartre, Peter Weiss, Steinbeck, Havel, Tankred Dorst gibi yabancı yazarlar... Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Aziz Nesin, Haldun Taner, Can Yücel, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Behiç Ak gibi Türk yazarlarına uzandı.

İki yazarın çok önemli rolü oldu onun yaşantısında ve tiyatrosunda (Zaten ikisi birbirinden ayırılmaz ki!). Sanki Genco Erkal’ın düşündüklerini daha önce düşünmüş, söylemiş, yazmış iki insan. Biri Nâzım Hikmet, öteki Bertolt Brecht. Dünya görüşü, sanat anlayışı onlarınkiyle örtüşüyordu. Onlarla hem kafa hem yürek birliği vardı.

Brecht’in birçok oyununu oynadı, onun şiirlerinden, şarkılarından oyunlar derledi. Ama en çok, en çok onun diyalektik yöntemlerinden yararlandı. 

Nâzım Hikmet’e gelince... Genco Erkal, Nâzım’ın yalnız sesi değil, aynı zamanda soluğu oldu. Nâzım’ı dünyanın her kıtasına, farklı ülkelere, farklı dillere taşımasına tanıklık ettim. Fısıldayarak yorumladığı “Memleketim... memleketim” sözleri düğüm olup boğazları tıkadı, koku olup genizleri yaktı, gözyaşı olup yanaklardan süzüldü... ve de “Kerem Gibi”, “Sevdalı Bulut”, “Merhaba”, “İnsanlarım”... 

Ha bire kesintilere uğrayan demokrasimizin, önce askeri sonra sivil darbelerle sarsılan Türkiye’mizin tarihsel sürecinde, elbet baskıdan, yasaklardan, tehditlerden bol bol nasibini aldı. Ama hiç yılmadı. Hep direndi. 

12 Mart döneminde Dostlar Tiyatrosu’nun repertuvarında “Havana Duruşması”, “Soruşturma”...

Faşizmin ayak sesleri ve savaş tamtamları yükselirken “Aslan Asker Şvayk” , “Şili’de Av”...

Türkiye’de işçi eylemleri sırasında “Alpagut Olayı”... Sınıfsal çatışmaları ortaya koymak için “Asiye Nasıl Kurtulur”, “Ortak”, “İkili Oyun”...

12 Eylül karanlığında Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Brecht oyunları... Aydınlar mı yargılanıyor, öyleyse “Galileo Galilei”...

Irak işgalinde “Savaş Oyunu”; Marmara depreminden sonra “Fay Hattı”... “Ilımlı İslam” yüceltildiğinde “Aymazoğlu ve Kundakçılar”, din adına “Allahu Ekber” haykırışıyla 33 insanımız Madımak Oteli’nde katledildiğinde “Sivas 93”... Sonra “Diktatör”...

Bunlar ilk aklıma geliverenler. Bunları ortaya koyan insana, sonradan bir de utanmadan devlet başkanına hakaret suçu yüklemeye kalktılar. Trolleri üzerine salıp mahkeme kapılarında süründürmeye kalktılar! Utanır be insan! Beyler bunun adı politik tiyatrodur! Eleştirel tiyatrodur! 

Eleştiri, eleştirel düşünce, toplumsal gelişimin en önemli itici gücüdür. Toplumun olumlu yönde, ileriye doğru, çağdaş evrensel değerler doğrultusunda gelişmesine katkıda bulunur!

Canım arkadaşım, canım kardeşim Genco... Bak ne kadar sakin yazıyorum. Şimdilik sadece okurlara birkaç satırbaşı... Henüz dostluklarımız, yolculuklarımız, yeryüzü nimetlerini ya da korkularını, acılarını zulmünü ya da umutlarını paylaşmalarımıza sıra gelmedi...

Şimdilik sadece seni dostların arasına, güneşin sofrasına uğurluyorum. Hepsi bu.

Bir de en karanlık anımızda bile “Gelecek güzel günlere” olan inancınızı, umudunuzu yitirmemize izin vermediğin için sana teşekkür ediyorum. İyi ki varsın!

 Buluşmak üzere canım kardeşim...  


https://www.cumhuriyet.com.tr

Zeynep ORAL | Tüm Yazıları
Hits: 101548