ÇEVRESEL GÜVENLİK VE ASKERİ HARCAMALAR

~ 31.10.2022, Yeni Yaklaşımlar ~

Güneş Gürseler

Yaklaşık 40 yıl önce, 2000’li yılların temel gündemini çevre sorunlarının oluşturacağı öngörüsünde bulunup, her alandaki uzun dönemli politikaların bu temel gerçeğe göre hazırlanması gerektiğini söylediğimizde pek ciddiye alınmamıştık.(1) (2) Ne yazık ki yaşananlar bizi haklı çıkardı, derinleşerek yayılan çevresel bunalım insanlığı etkisi altına alarak gezegenimizi  bütünüyle kapladı. 

"Değişim” sloganı hemen her alanda yönlendirici olurken asıl değişimi gezegenimizin  yaşadığı görmezden gelindi. Oysa 3 temel yaşam sistemi; hava, su ve toprak  bozularak, kirlenip tükenerek canlı yaşamındaki olumsuz değişimi başlatmışlardı. İnsanlık bugün ekonomik alandaki karşılıklı bağımlılık yanında ve ondan daha güçlü olarak ekolojik bağımlılığı yaşıyor.   Bu olumsuz değişime uyum sağlayamamanın  nedeni de ekolojik bağımlılık. 

Bugün insan soyunun doğal yaşam çevresi tehlike altında. 

Çevreye ve çevresel politikalara ilişkin kaygılar, çoktan ulusal sınırları aştı. Geleneksel ulusal egemenlik yaklaşımının etkisiz ve yetersiz kalmaya başlamasıyla ortak ekosistemlerin, örneğin okyanusların, uzayın ve Antarktika’nın ya da daha yerel boyutta iç suların birlikte yönetimi kaçınılmaz olarak gündeme geldi. 

Sorun bu kadar bütünleşmiş  ve tüm gezegeni sarmalamıştır. Hiç kimsenin ve de ülkenin  kendisini soyutlaması düşünülemez.  Sorun tüm insanların, tüm ulusların, tüm ülkelerin ortak sorunu boyutundadır.  Ulusların aralarındaki ilişkilerle düzenlenebilecek, sadece bu ilişkilerle sınırlandırılabilecek bir boyutta da değildir. Çünkü ekoloji uluslaraşırıdır. İnsanlığın ortak koruyuculuğundadır. Ne tek bir insan ne, tek bir ulus doğayı tek başına koruyup geliştiremez. Küresel birliktelik ruhu ortak geleceğimizin ön koşuludur. 

Denizler, ormanlar, sulak alanlar ve daha niceleri küresel servetimizin birer parçası, gezegenimizin ortak değerleridir. Bu değerleri korumak için küresel birliktelik ve uluslararası işbirliği dışında bir seçenek kalmamıştır. 

Uluslaraşırı ekoloji kavramı ister istemez bütün farklılıklarımızı yok etmektedir. 

Gecikilmiş de olsa yeni bir inanç ve  düzenle insanlığın  ortak bir çevre anlayışı oluşturarak  ülkeler, bölgeler arasında  yeni olanaklar yaratması gerekmektedir. Böyle bir anlayışla gezegenimizi  koruyabilmek için yapılması gereken işbirliği bilim ve teknolojinin tüm olanaklarını kullanmayı, bütün gücü bu alana yöneltmeyi gerekli kılmaktadır. Ancak bu noktada temel sorun bu alana kaynak  ayırmadadır. Kaynak ayırma  ise durumu hemen politikleştirmekte, bilimsel kaygı  ve gerçekler yerini ekonomik ve siyasal tercihlere bırakmaktadır. Bu da hem ulusal hem de uluslararası boyutta kaynak ayırımı çatışmasının doğması demektir. Bu tür çatışmaları aşabilmek ve ortak tehlikeyi birlikte göğüsleyebilecek kararlılığa varabilmek için uluslaraşırı ekoloji kavramına gereken değeri vermek zorundayız. 

 Bu anlayışı kabul edince,  ulusal egemenliğe karşı siyasal ve askeri tehditler olarak ifade edilen “güvenlik” kavramının da değiştiği benimsenebilecek ve  durdurulamayan  küresel bozulmanın  güvenlik tehdidi olduğu kabullenilecektir. 

Günümüzde gezegenimizi tümüyle ortadan kaldıracak bir nükleer tehlike olmamasına karşın  küresel ısınma, kuraklık, ormansızlaşma, çölleşme, tarım alanlarının daralması, su kaynaklarının kirlenip tükenmesi ve bunlardan kaynaklanan salgınlar  insanlığı tümüyle yok edebilecek, gıda/beslenme güvenliğini sarsacak ortak tehditler haline gelmiştir. “İklim değişikliği kaynak kullanımını, gıda jeopolitiğini, insan hareketliliğini, sermaye akışını etkileyebilecektir.”(3) 

Canlı yaşamının sürekliliği yeryüzü ekolojisinin ve temel yaşam sistemlerinin varlıklarını sürdürebilmelerine bağlıdır. Başka bir deyişle ortak tehdit, artık askeri değildir ya da çevre güvensizliğinin askeri bir çözümü yoktur. Dünyanın ve insanlığın günümüzdeki ortak düşmanı, çevresel bunalımdır. Bu ortak düşmana karşı, ortak  güvenlik  politikaları oluşturup kararlılıkla da uygulamak gerekmektedir. Bu bilinçle  bir süredir  “güvenlik” kavramı, çevre baskısının giderek büyüyen etkilerini yöresel, ulusal, bölgesel ve küresel boyutlarda içererek “ÇEVRESEL GÜVENLİK” anlamını kazandı. Ancak ne yazık ki insanlık bu kavramın çağdaş gereklerini kabullenip,  uygun ortak politikaları belirlemede anlayış birliğine henüz ulaşamadı. 

Oluşması ve tanınması yavaş ilerleyen bu ortak ve de en tehlikeli düşman karşısında topluca seferberlik başlatmakta en büyük zorluk,   önemsenmemesindedir. Bu seferberlikte yük dönüp dolaşıp bireyin üzerinde kalmaktadır. Herkes bu tehlikeyi dikkate alarak kişisel yaşantısını değiştirmek zorundadır. Oysa düşmanı karşımızda gerçek ve somut biçimiyle görmediğimiz, bireysel yaşantımızda ise dolaylı olarak hissettiğimiz için önemsemiyoruz.  Oluşması ve tanınması yavaş olan bu düşmanla  savaş ise ortak bir gayret ve kararlılık gerektiren,  oldukça uzun süreli ve masraflı bir mücadeledir. 

Bir sınıra geldiğimizi ve temel yaşam sistemlerinin sürdürülebilmeleri için bir dengeyi kurmak zorunda olduğumuzu çok geç kalmış olsak da  kabullenme  durumundayız. Bu dengeyi sağlamadıkça her gün daha geriye giderek gezegenin düzenini  bozuyoruz. 

Çevresel  tehlikelerin, kıtlığın, gıda/beslenme güvenliğinin bozulmasının, yaygınlaşan yoksulluk ve  açlığın yarattığı tehditlerin giderilmesinde kullanılabilecek kaynaklar, dünyanın her yanında hala silahlara yönlendirilmektedir. Oysa,  “2020 yılında yayımlanan ‘Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu’ başlıklı raporda, dünyada açlık çeken insan sayısının 690 milyona ulaştığı bunun da dünya nüfusunun %8,9’una karşılık geldiği belirtiliyor. Dahası bu rakam, 2018 yılı ile kıyaslandığında açlık çeken insan sayısının 10 milyon, önceki 5 yıl ile kıyaslandığında ise 60 milyon arttığını gösteriyor.”(4) 

 Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI) raporuna göre; askeri harcamalar 2021 yılında ilk kez  2 trilyonu aşarak 2 trilyon 113 milyar dolarla dekor kırdı. Dünya her şeye karşın silahlanmaya devam ediyor. Askeri harcamaların % 62’sini  Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Hindistan, İngiltere ve Rusya yapıyor. Ülkemizin 2021 yılı toplam askeri harcaması da önceki yıla göre % 4,4 azalarak  15 milyar 634 milyon dolar oldu. Türkiye bu harcama ile en fazla askeri harcama yapan 25 ülke arasında 17 nci oldu. Birçok ülkede askeri harcamalar ulusal gelirin büyük bölümünü ve ekonomiyi tüketmekte, gelişmeyi engellemektedir. Köhneleşmiş “güvenlik” anlayışı, bu yanlışın sürdürülmesinde en büyük etkendir. 

Uluslar askeri harcamalarını kısmak, tasarruf ettiklerini de gezegenin savunmasına ayırmak zorundadırlar. Askeri harcamaların çok altındaki  küçük harcamalarla çevresel güvenlikle ilgili birçok sorun çözülebilir. 

“Diğer bir ifadeyle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki çevre sorunlarının giderilmesinde sorumluluğun paylaşılmasına dair anlayış farklılığı güvenlik alanında da yaşanmaktadır. Dolayısıyla çevresel güvenlik kavramına ihtiyaç vardır; konsensüs eksikliği normatif çabalarla çevresel güvenlik kavramı pekiştirilerek giderilebilir.”(5) 

“Ancak henüz egemen devletlerin ve yöneticilerinin elindeki güç tekeli uluslararası toplumun denetimi ve çeşitli silahsızlanma rejimleri aracılığıyla tam anlamıyla denetlenebilir bir hale getirilmediğinden silahlanma konusunun insanlığa tehdit olmaktan çıkmasını beklemek için biraz erken görünmektedir.”(6) 

Kabul edilmek istenmese de; insanlığın bugün ulaştığı uygarlık düzeyi ve kazanımlar gelecek kuşaklar pahasına yaratılmış ve yoksul insan sayısı giderek artmıştır. Bu gerçek karşısında  hiçbir ekonomi ya da ekonomik sistemin başarılı olamadığını kabul ederek, üretim ve tüketim düzenlerini doğanın yasalarına uymayan bir yıkıcılıkla sürdürmekten vazgeçmeliyiz. 

Bu mantığın değişmesi ise tüketimin amaç değil araç görüldüğü, “sınırsız büyüme” yerine çevre-ekonomi dengesine dayalı, çevreyi kalkınmanın hem kaynağı hem de sınırı gören bir kültürün egemen olmasına bağlıdır. 29.10.2022

 

     (1) Güneş Gürseler, “DİKKAT DÜNYA TEKTİR”, Ümit Yayıncılık, Ankara 1992

       (2) Güneş Gürseler, “YENİ KAVRAMLARI TARTIŞMAK”, Birleşmiş Milletler Türk Derneği 1993 yıllığı, sayfa 143-157, Ankara 1994

     (3) Dr. Ceren Gürseler, “DARFUR, SURİYE VE FİLİSTİN ÖRNEKLERİ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME”, “Güncel Uluslararası Güvenlik Sorunları”, Nobel Akademik Yayıncılık, sayfa 283, Ankara 2020

       (4) Dr. Sabriye AK KURAN, “GİRİŞ”, “Gıda Paradoksları, Sürdürülebilirliğin Zorlukları ve Alternatif Perspektifler”, Gazi Kitabevi, sayfa ıx, Ankara 2021

       (5) Dr. Ceren Gürseler,  adı geçen makale, sayfa 281

      (6) Metin Yücekaya, “ULUSLARARASI GÜVENLİK KAPSAMINDA SİLAHLANMA SORUNU VE SİLAHSIZLANMA GİRİŞİMLERİ”, “Güncel Uluslararası Güvenlik Sorunları”, Nobel Akademik Yayıncılık, sayfa 106-107, Ankara 2020

Hits: 22969