Ergenekon davası nedeniyle Türk yargı sisteminin ne kadar temelsiz, kof olduğu, demokratik kültürümüzün geri ve hukukun üstünlüğü ilkesine gerçekten inanmadığımız bir kez daha kanıtlandı. Bu ve benzeri davalarda Sayın Başbakanla birlikte diğer parti yöneticilerinin Cumhuriyet Savcısı görevini üstlendiklerini rahatlıkla söylemeleri, muhalefetin de avukatlığa soyunması son derece düşündürücüdür.
Balyoz darbe planı iddiasıyla yapılan son tutuklamalar üzerine bir kısım sanıklar artık savunma yapmayacaklarını beyan ve sanık avukatları da İstanbul Barosunda toplanarak duruşmaya girip girmeyeceklerini tartıştılar.
II. Dünya Savaşı’nda sonra Fransa işgalden kurtulmuş, özgürlüğüne kavuşmuştur. Sıra kendisini sorgulamaya gelmiştir. Tarihinin en korkunç ihanetlerini yaşayan Fransa, başta dönemin Başbakanı Laval’ı yargılamaya başlar. Fransız halkının vatan hainlerine, düşmanla işbirliği yapanlara büyük kin ve nefreti vardır. Böylesi bir ortamda yargılanan eski Başbakan Laval’a duruşma sırasında mahkeme başkanı oldukça sert davranır. Sanık ve müdafilerinin savunma haklarını kısıtlar. Başkanın böylesi bir tutumu üzerine Laval’ın avukatları müvekkillerinin ve kendi savunma haklarının kısıtlandığını ileri sürerek sonraki duruşmalara girmeme kararı alırlar.
Olayı öğrenen Devlet Başkanı De Gaulle, Laval’in avukatlarına Adalet Bakanı aracılığıyla duruşmaya girmelerini ve müvekkillerini savunmalarını rica eder. Ricası şöyledir; “Eğer, Laval mahkûm olursa savunma yapmadan mahkûm olacak, böylesi bir lekeyi Fransa adalet tarihine sürdürmeyin.” der. Avukatlar da duruşmalara girer.
İleri, gerçek demokrasi budur. Devlet Başkanının yeri geldiğinde devlet adamı gibi davranıp sorunlara demokratik çözüm bulmaya çaba göstermesidir. Demokrasiye içtenlikle inanmasıdır. Olaylar çığrından çıkmaya başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı durumu görmeli ve gerekeni yapmalıdır. İşte o zaman ileri demokrasi söylemi sözde kalmaz, yaşama da geçmiş olur.
Demokratik hiçbir ülkede iktidarın savcı, muhalefetin avukat olduğu görülmemiştir. Bir nesil darbeyle yatıp darbeyle kalkıyor, hayret ve ibretle hukuksuzluğu seyrediyor, darbe söylemleri belleklere kazınıyor, bu da demokrasi olarak yutturuluyor. Gerçekten Türk halkı buna layık değil.
Savunma yapmama sanıklar için demokratik bir tepki yöntemi olarak kullanılabilir. Ancak meslektaşlarım sanık kabul etmese de savunma yapmak ve duruşmaya katılmak zorundasınız. Savunma hakkı en temel insan hakkıdır. Koşullar ne olursa olsun kullanılmalı, sanık savunmasız bırakılmamalıdır. Sokrates'in “Balık için su neyse, sanık için savunma hakkı da odur.” söylemi mutlaka yaşama geçirilmeli, sanıklar susuz bırakılmamalıdır.
Zira siz ıstırap çekenlerin ümidini, hayatını ve çocuklarını müdafaa eden ve şanslı seslerinin kudretine inanan kürsünün üstadları olarak sanıktan, insan haklarından yana tavır koymak, zaten savunma hakkını bir türlü kabullenemeyenlere de ders vermek zorundasınız. Meslek yeminine bağlılığınız bunu gerektirir.
Paris Barosu Başkanı Carpentier söylediği gibi, “Sözlü duruşma ve savunmayı kaldırınız, arkasından engizisyon gelir”. Lütfen engizisyonun çanağına su taşımayın.