ABD'deki mahkeme kararı siyasi ve hukuki dengeleri değiştirecek - AHMET YAVUZ UŞAKLIOĞLU

~ 23.07.2024, Yeni Yaklaşımlar ~

ABD'de avukatlık yapan ve akademik çalışmalarını sürdüren Ahmet Yavuz Uşaklıoğlu, Supreme Court’un aldığı son kararın Türkiye’de algılandığından çok daha önemli sonuçlar doğurabileceğini açıklıyor.

ABD’nin En Üst Mahkemesi (Supreme Court) tarihi bir karar verdi. Bu karar sadece ABD’yi değil, Türkiye dahil birçok ülkeyi hem siyasi hem hukuki açıdan etkileyecek. En Üst Mahkeme’nin ABD Başkanları için “Resmi görevler kapsamında verilen kararlarda cezai bağışıklık vardır.” şeklinde hüküm vermesi, ABD’de büyük yankı uyandırdı. Demokrasi adına büyük bir tehdit olarak algılandı. Bu karar neticesinde Başkan’ın yasal olarak “yargılanamamasının” önü açıldı. En Üst Mahkeme’nin bu kararı sadece Trump’a uygulanmayacak, bundan sonraki başkanlar da bu imtiyazdan yararlanacak. Ta ki En Üst Mahkeme başka bir karar alana yahut anayasaya yeni bir madde eklenene dek.

ABD seçimlerini derinden etkileyen En Üst Mahkeme’ye ait kararı anlamak için adım adım ilerleyelim. Öncelikle En Üst Mahkeme’nin ne olduğunu ve ne tür yetkilere haiz olduğunu konuşalım. Trump hakkında verilen kararın neden çok ses getirdiğini, hakimlerin siyasi kimliklerinin neden bu kararda ön plana çıktığını ve seçim yarışını önde götüren Trump’ın aleyhine açılan davaların bu karardan nasıl etkileneceğini sizler için özetledim. Başlayalım:

AYM'DEN DAHA YETKİLİ BİR MAKAM SUPREME COURT

Birçok Türkçe kaynakta, Supreme Court’un Anayasa Mahkemesi şeklinde tercüme edildiğine üzülerek şahit oldum. Bu çeviri elbette doğru değil. Supreme Court’u Anayasa Mahkemesi şeklinde tercüme edemeyişimizin iki sebebi var. İlk olarak isimleri birbirinden farklı, ikinci olarak iki kurumun fonksiyonu birbirlerinden farklı. Supreme; otorite, yetki veya makam olarak diğerinden daha üstün olmak anlamına geliyor. Yani en üst makam anlamına geldiği söylenebilir. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin görev alanı ise anayasa ile sınırlı. ABD’de ise Supreme Court federal kanunlarda söz sahibi, anayasal konularda kanun koyucu gibi davranarak yeni hükümleri yürürlüğe koyma yetkisine sahip. Fakat Anayasa Mahkemesi, yeni düzenleme yapamıyor veya bu bağlamda yeni kurallar koyamıyor. Supreme Court ise kürtajın yasaklanmasını engelleyebilir, eşcinsel evlilikleri tanıyabilir veya gündemde olduğu üzere, Başkan için resmi görevlerde cezai bağışıklık getirebilir.

Dolayısıyla Supreme Court Anayasa Mahkemesi değildir. Ben “En Üst Mahkeme” şeklinde tercüme ediyorum.

En Üst Mahkeme’nin görevi şöyle izah edilebilir: Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın, hatta Danıştay’ın görevlerini tahayyül edin. Ardından bu üst düzey mercilerin görevlerini tek bir üst mercide toplayın. Kabaca bu yetkilerle donatılmış “Supreme Court” yani En Üst Mahkeme ortaya çıkar. Öyle bir mahkeme ki; ABD Anayasası’nın hiçbir yerinde Başkan’ın cezai bağışıklığı olmamasına ve iki yüz yılı aşkın süredir başkanın cezai bağışıklığı hiçbir hâkim tarafından yargı kararlarına taşınmamasına rağmen; “Başkan’ın resmi görevlerinde aldığı kararlarda cezai bağışıklığı vardır.” şeklinde hüküm vermesiyle, Başkanlar cezai bağışıklık kazanıyor. Ta ki ne zamana kadar? Ya anayasaya ek madde gelinceye kadar, ki bu neredeyse imkânsız, ya da En Üst Mahkeme bu kararını kaldırana kadar. İki ihtimal de kısa vadede mümkün gözükmüyor. Çünkü ABD halkının ve mevcut Kongre’nin durumu anayasada bu değişikliği yapmaya uygun değil. Aynı zamanda En Üst Mahkeme’deki Muhafazakâr hakimlerin 6-3’lük üstünlüğü kararın kısa vadede değiştirilmesini mümkün kılmıyor.

ABD Anayasa’nda görüldüğü üzere kuruluşundan bugüne gelen iki temel fikir var: özgürlük (ticarette, dini yaşamda, sosyal hayatta) ve monarşiye/gücü tek elde toplamaya karşı çıkmak.

İlgili konuyu Stanford ve Berkeley hukuk mezunlarının tertiplediği Kaliforniya’nın En Üst Mahkemesi’nin hâkimi Goodwin Liu’dan dinleme fırsatı buldum. Liu, Kaliforniya’nın en önemli yedi hakiminden biridir. Kendisi o özel toplantıda şunları söyledi: “ABD ortak bir din, ortak bir dil, ortak bir ırk veya etnisite üzerine kurulmadı. (ABD’nin resmi bir dili hiçbir zaman olmamıştır. Kaliforniya’da resmi makamlarda bile İspanyolca ve İngilizce konuşuluyor.) Ama ortak bir fikir vardı: özgürlük. Bu ülkenin kurucuları özellikle Avrupa’daki baskıcı rejimlerden yeni bir kıtaya kaçan insanlardı. Sonra gelenler de yine bu özgürlük fikriyle ABD’ye geldiler.”

Ben Kaliforniya’nın en üst düzey hakiminin ifadelerine naçizane bir ekleme yapmak istiyorum. Özgürlük fikrinin yanında bir diğer fikir de monarşiyi tanımamalarıydı. Eyaletlerin Federal hükümete uzun süre direnmelerinin, hala bir aşamaya kadar özerk kalmalarının, 18. Yüzyılda İngilizlere karşı bağımsızlık savaşı vermelerinin ve hala devam etmekte olan 4 Temmuz kutlamalarının temelinde bu özgürlük anlayışı vardır.

ABD Başkanlarının, ABD dışında bilinenin aksine çok geniş yetkileri yoktur. Tek adam yönetimine dönüşecek bir gücü hiçbir zaman olmamıştır. Başkanın yetkileri anayasada kısaca belirtiliyor. İki dönem yani dört artı dört şeklinde görevini icra eder. Bunun dışında başkomutanlık, yurt dışında ülkeyi temsil etme gibi temel görevleri vardır. Para konularında ise Kongreye bağımlıdır. Supreme Court kendisini denetler.

TRUMP'IN ATADIĞI ÜÇ HAKİM 'BORCUNU' ÖDEDİ

Bakın çok ilginç, Donald Trump kendi döneminde En Üst Mahkeme’ye üç yeni hâkim atamıştı. Hem de Demokrat çizgideki en önemli hâkimlerden Ruth Bader Ginsburg vefat etmişti ve onun yerine de Cumhuriyetçi cenahtan gencecik bir hukukçuyu atamıştı. Bu durum En Üst Mahkeme’deki dengeyi tamamen değiştirmişti. Şimdi ne oldu dersiniz? Atadığı üç hâkim de Trump lehine hüküm verdi. İlgili karar En Üst Mahkeme’nin verdiği kararla altı oya karşı üç oy ile alındı. Bu durumu, En Üst Mahkeme’nin siyasi olarak bölündüğünü gösteriyor. Üç liberal üye karara karşı çıktı. Hâkim Sotomayor kaleme aldığı karşıt karar yazısında “monarşinin önünün açıldığını ve daha da önemlisi, ilk kez bir kişinin kanunların üzerinde olacağı” ifadelerini kullandı. Erwin Chemerinsky gibi Amerikalı birçok anayasa profesörü de ek olarak; “Kişi kanunların üzerinde mi, ne demek yargılanamaz? Madem bir suç işledi, yargılanması gerekir.” yorumları yaptılar. Fakat artık olan oldu. Artık ABD Başkanlarının göreviyle ilgili konularda cezai bağışıklığı var.

CEZAİ BAĞIŞIKLIK TRUMP'A DAHA BÜYÜK ZAFER GETİRİR

Trump, En Üst Mahkeme’nin cezai bağışıklık müessesesini tesis etmesiyle bir zafer kazandı. Şimdi bundan daha büyük hukuki zaferler kazanabilir. Trump ilk defa ağır suçlardan (felony) aleyhine hüküm verilen ve tekrar aday olan eski başkan olarak tarihe geçti. En Üst Mahkeme kararının neticesinde ilk derece mahkemesi Trump aleyhine bazı delilleri kullanamayacak. Çünkü bazı deliller resmi göreviyle ilgili konularda bağışıklık kapsamına giriyor. Örneğin Trump’ın Adalet Bakanlığı seçim sonuçlarında manipülasyon yaptığına ilişkin suç işlediği iddia ediliyor. Bu suçlara karşı Trump’ın yargılanması mümkün olmaktan çıkabilir çünkü bu suçlar resmi görevi kapsamında değerlendirilebilir. Dolayısıyla Trump bazı davalarda yeniden yargılanacak ve bu yargı süreçlerinin seçimin ardında kalması kuvvetle muhtemel. Eğer Trump başkan seçilirse, ki anketlerde önde götürüyor, o zaman kendi suçlarını affetme yetkisine de sahip olacak. Diğer olası durum ise kendisinin atayacağı, tüm ülkede yetkili Genel Başsavcı (Attorney General) Trump hakkındaki dosyaları geri çekebilir. Nihayetinde Trump yine yargılanmaktan kurtulmuş olur. Kısacası Trump başka bir hukuki zaferi kazanabilir.

Sonuç olarak, En Üst Mahkeme tarihi bir karar vererek Trump’a can simidi attı. Bu karar sadece ABD seçimlerini değil, tüm dünyayı etkileyecek. Politik açıdan etkileyecek; çünkü Trump başkanlığa bir adım daha yaklaştı. Hukuki açıdan etkileyecek; çünkü birçok ülkede, Türkiye dahil (Anayasa m.105), başkanların veya yürütme erkinin cezai bağışıklığı yok. Muhtemelen birkaç yıl içinde ABD dışındaki ülkelerde Başkanların cezai bağışıklığı hususu gündeme gelecektir.

https://www.karar.com

Hits: 70339